Bilim insanları, şimdilerde muz ekinlerini tehdit eden üç farklı mantar hastalığının genomlarını sıralamış ve endişelendirici bir şey bulmuşlar; mantar hastalığı, en ünlü muz mahsullerini beş yıl ila 10 yıla kadar yok edebilecek bir noktaya evrimleşmiş.
Muzların olmadığı bir dünyanın karanlığı sizi içine çekmeden önce söyleyelim; iyi haberlere göre, artık bu mantarın genetik dizilimini biliyoruz ve sevdiğimiz muz türünü kurtarma şansımız var.
ABD’nin Davis şehrinde bulunan California Üniversitesi’nde yürütülen çalışmanın yazarları şöyle açıklıyor: “Hızlı gelişen mantar hastalıkları, küresel muz endüstrisini beş yıldan 10 yıla kadar yok edebilir.”
Bu çalışmaya dahil edilmeyen başka bir mantar olan Panama hastalığı, geçtiğimiz yıllarda karantina önlemlerini aşarak Güney Asya, Afrika, Orta Doğu ve Avustralya boyunca yayılmış ve muz ekinleri için ciddi bir tehdit oluşturmuştu.
Araştırma takımı, bu çalışmada Sigatoka adı verilen ve üç çeşit mantardan kaynaklanan bir hastalığı incelemiş. Bu hastalık, halihazırda muz verimini her yıl yüzde 40 oranında azaltıyormuş.
Davis California Üniversitesi’nde ve Hollanda’da çalışan bilim insanları, ilk defa üç Sigatoka çeşidinin genomlarını sıralamışlar; bunlar, sarı Sigatoka (Pseudocercospora musae), eumusae yaprak lekesi (Pseudocercospora eumusae) ve siyah Sigatoka (Pseudocercospora figiensis) isimlerini taşıyormuş.
Mantar çeşitlerinin aslında daha tehlikeli hale geldiğini ve artık sadece muzun bağışıklık sistemini değil, metabolizmasını da ele geçirdiğini bulmuşlar.
Araştırmacılardan biri olan Ioannis Stergiopoulos şöyle söylüyor: “En ciddi üç muz mantarı hastalığından iki tanesinin, muzun metabolik yollarını daha iyi yöneterek ve muzdaki besinlerden faydalanarak daha ölümcül hale geldiğini gösterdik.”
“Patojenin ve konak bitkinin metabolizmasındaki bu paralel değişim, şimdiye kadar gözden kaçmıştı. Bu durum, adaptasyon sürecinin ‘moleküler parmak izini’ temsil ediyor olabilir”
“Bu durum, bilim camiasının; patojenler ve onların bitki konakları arasında bulunan benzer mekanizmaları araştırması için bir uyarı niteliği taşıyor.”
Araştırmacılar, söz konusu meyvenin (veya onu nasıl tanımladığınıza bağlı olarak, yumuşak meyve veya bitkinin) bir ‘görüntü sorunu’ yaşadığını söylüyorlar. Yani bu meyveler çok yaygın olduğu için, insanlar durumun hep böyle olacağını zannediyor. Fakat aslında muzlar, hastalığa sebep olan mikrop türlerine karşı çok savunmasız durumdalar.
Bunun sebebi ise, bütün ticari muzların Cavendish çeşidi olması ve bunların da, diğer ekinlerden farklı olarak tohum yerine filiz aşısıyla yetişiyor olmaları.
“Cavendish muz bitkilerinin hepsi bir bitkiden geliyor ve bunlar birbirinin kopyası olduğu için, hepsi de aynı genotipe sahip. Bu durum bir hastalık reçetesi gibi” diyor Stergiopoulos.
Diğer bir deyişle; tek bitkiyi öldürebilen bir hastalık, hepsini öldürebilir. Aynı şey 1950’li yıllardan önce de olmuş fakat o zaman şanslıymışız, çünkü elimizde başka bir seçenek varmış.
Peki ne yapmamız lazım? En iyi çözümlerden biri; sevdiğimiz ve her yerde bulabildiğimiz Cavendish çeşidinin dışında yeni bir muz çeşidi geliştirmek olabilir.
Fakat bunun için zaman ve büyük miktarda para gerekiyor. Üstelik, sonuç da alamayabiliriz.
Bilim insanları bunun yerine, Cavendish muzlarının genetik dizilimini değiştirerek onları mantarlara karşı daha dirençli hale getirebilirler veya mantarın, muzun metabolizmasını ele geçirmesini önleyen yeni ilaçlar bulmaya çalışabilirler.
Her iki durumda da, muzların başı dertte; hem de çoğu insanın farkına varmadığı kadar… Bu yüzden, dışarı çıkın ve hâlâ makul bir fiyata bulabiliyorken, bu altın lezzet parçalarının değerini bilin; çünkü eğer muzların kurtulmasına yardımcı olsak bile, sonsuza kadar bu denli bol olmayacaklar.
Araştırma PLOS Genetics bülteninde yayınlandı.
Yazar: Fiona Macdonald/ScienceAlert. Çeviri: O. Zaloğlu.