Epeyce var.
Uçurumda erkek cinsel organı şeklinde bir solucan türü bulundu. Tam da artık bu doğa daha acayip olamaz dediğimiz bir anda, Doğu Avusturalya uçurum bölgesinde bulunan çok acayip canlılara ait fotoğraflar:
Erkek cinsel organı gibi görünüyor, ama aslında bir solucan. Bir fıstık solucanı.
Bunun görüntüsü de erkek cinsel organına benziyor. Jelatinimsi ve saydam, çünkü denizin 2.000-6.000 metre derinliklerinde yaşıyor, orada deri rengine ya da pullara ihtiyaç duymuyor- zaten onu orada kimsenin gördüğü de yok. Zarif küçük ağzı tamamen açılmıyor, çenesi de tam gelişmemiş, isminden de anlaşılacağı üzere, gören gözleri yok. Neredeyse hayata gelmekte olan bir balık cenini.
Şu Izgara Örümcek balıkları (Grideye Spiderfish) bile, kör kayış balığına göre daha normal deniz canlıları gibi görünüyorlar. Sanki kafalarının bir kısmını oyarak çıkartmışlar, aslında bunlar ışığa hassas tabakalar. Işık yayan avları tespit etmelerine yarıyor galiba. Bilim insanları uçurum hakkında o kadar az şey biliyorlar ki emin olamıyoruz.
Işık yaymak aşağısı için çok anormal bir durum değil, zira bir şey görmek istiyorsanız kendi ışığınızı kendiniz yaymanız lazım orada. Şu sürüngenlere de bir bakın:
Deniz yıldızı daha tanıdık gelebilir, ama bu alışkın olduğumuz deniz yıldızlarından farklı bir tür. Yılan-yıldızları Brittle-stars), gel-git havuzlarında bulunan deniz yıldızları ile akrabadır ve 480 milyon yıldır göz ya da beyinleri olmaksızın varlıklarını sürdürmüşlerdir. Zaman zaman sadece deniz tabanından organik atık yerler. Zaman zaman sümüksü bir sıvı ile kaplı kollarını sallayarak ne yakalayabileceklerine bir bakarlar. Bazen de etli bir atıştırmalığın tadını, ufak bir karidesi aşağı sürükleyip, sonra da kılçıklı ağızlarına atarak çıkartırlar. Kendileri de yem olmamak için, yılan-yıldızları, bazen bacaklarından birini saplayarak feda edebilirler.
Kalsiyum tabanlı bir kabuğun içindeki her şey sevimli değildir. Örneğin, kendine kayalarda kabuk yapmış olan bu ufak solucan:
Kendi ufak ve güzel kabuklarını yapan, tek hücreli organizmalardan bir grup. Onlara kısaca foram deniyor, asıl isimleri foraminiferidler kısaltılarak yapılmış, bilimsel ve hoş bir takma isim.
Uçurum alanında yaşayan hayvanlar, buradaki hayatın yoğun baskısı ile başa çıkmanın bir yolunu bulmak zorundalar-aynı zamanda suyun üzerinden gelen diğer baskılarla da. Kabuklar sık rastlanan bir çözüm, bu hayvanların vücutlarında yırtılma riski bulunan solungaçları da zaten bulunmuyor.Diğer hayvanların jelatinimsi çözümleri var. Örneğin şu acayip ve şirin deniz hıyarı.
Son olarak ta, her şeyi başlatan hayvan. Hayır şu yüzü olmayan balıktan bahsetmiyoruz. 1800’lerde, Charles Wyville Thomson adında bir doğa bilimci, derin deniz canlılarını keşfetmeye karar veriyor.Diğer doğa bilimciler ise, 550 metreden daha derinde yaşam olamayacağını düşünüyorlar, ama Thomson böyle düşünmüyor. Aşağıdan daha önce hiç görülmemiş canlılar çıkartmaya başlıyor. Bu keşif onu, okyanusun derinliklerini tarayacak olduğu, HMS Challenger keşif gezini yapmaya itiyor, modern günlerin keşif görevleri de bundan sonra planlanıyor. Aşağıdan çıkartılan hayvanlar arasında deniz yıldızlarının akrabası olan deniz laleleri de bulunuyor:
İlham verici, değil mi? Bilim güçlüklerle dolu, garip ve güzel. Eğer bir gün okyanusa bakacak olursanız, artık derinliklerinde saklanan harikaları hatırlayacaksınız- vıcık vıcık, yumuşak, korkutucu görünüşlü harikaları.