Bazı insanlar, “inanç üstünlüğü” olarak adlandırılan şeye sahip.
Yeni araştırmanın ortaya koyduğuna göre, sahip olduğu bilgilerin ve inançların diğer insanlara göre üstün olduğunu düşünen insanlar, gerçekte bildikleri şeyi abartmaya özellikle yatkın oluyorlar.
Bu insanlar, konuyla ilgili politik gerçekleri ne kadar bilmedikleri kendilerine gösterildiği zaman bile hâlâ, kendi inançlarının tarafsız olarak diğer herkesin inancından daha doğru olduğunu iddia ettiler.
Bu da yetmezmiş gibi, peşin hükümlü şekilde, üstünlük düşüncelerini onaylayan yeni bilgiler aramaları daha muhtemeldi.
Çalışmada, konunun politik meselelerle ilişkisi olduğu için, “inanç üstünlüğü” iddiasında bulunan (veya kendi görüşlerinin diğer bakış açılarına karşı üstün olduğunu düşünen) insanlara odaklanıldı.
Araştırmacılar, insanların politika dışındaki diğer çeşitli alanlarda da inanç üstünlüğü iddiasında bulunduklarını belirtiyor. Bu alanlar arasında çevre, din, ilişki anlaşmazlıkları ve hatta görgü kuralları ve kişisel tercihler gibi nispeten önemsiz konular da bulunuyor.
“Mütevazi katılımcılar bazen sahip oldukları bilgileri hafife bile almıştı ancak inanç üstünü kişiler, gerçekte olduğundan çok daha fazla şey bildiklerini düşünmeye eğilimliydiler…”
Araştırmada, siyasi inanç üstünlüğü hakkındaki iki kilit soruya cevap bulmak amacıyla birkaç çalışma kullanıldı. Bu sorular şöyleydi: Kendi inançlarının daha üstün konumda olduğunu düşünen insanlar, hakkında daha üstün hissettikleri konularda daha fazla bilgiye mi sahip? Ve inanç üstünü kişiler, yeni bilgiler ararken daha üstün taktikler mi kullanıyorlar?
Katılımcılar ilk soruya cevap vermek için, çeşitli siyasi konular hakkındaki inançlarını ve inanç üstünlüğü düşüncülerini anlattılar.
Araştırmacılar bu kişilere, bu konular hakında ne kadar şey bildiklerini düşündüklerini sordular ve sonra onları, bu konular hakkındaki gerçek bilgilerinin test edildiği bilgi sınavlarına soktular.
Altı çalışmada ve çeşitli siyasi konularda, inanç üstünlüğü yüksek olan kişiler, bu konular hakkında epey bir şey bildiklerini düşünmüşlerdi.
Ancak, insanların sahip olduklarını zannettiği bilgiler, insanların sahip oldukları gerçek bilgilerle karşılaştırıldığı zaman, inanç üstünü insanların sahip oldukları bilgileri sürekli abarttıkları bulundu.
Çalışmanın baş yazarı, Michigan Üniversitesinde psikoloji yüksek lisansı yapan Michael Hall şöyle söylüyor: “Daha mütevazi olan katılımcılar, bazen sahip oldukları bilgileri hafife bile almıştı ancak inanç üstünü kişiler, gerçekte olduğundan çok daha fazla şey bildiklerini düşünmeye eğilimliydiler.”
Araştırmacılar ikinci soru için katılımcılara siyasi bir konu hakkında haber makaleleri sundular ve okumak istedikleri makaleleri seçmelerini söylediler.
Makalelerin yarısı, katılımcıların kendi bakış açısını desteklerken, diğer yarısı da onların görüşlerine karşı çıkıyordu.
İnanç üstünü insanların, mütevazi benzerleriyle karşılaştırıldıklarında, kendi inançlarını destekleyen bilgileri seçmeleri daha muhtemel durumdaydı.
Dahası, peşin hükümlü bilgi aradıklarının farkındaydılar: Araştırmacılar onlara hangi tür makaleleri seçtiklerini sorduğunda, kendi inançlarını destekleyen makalelere karşı önyargılı şekilde davrandıklarını hemen itiraf etmişlerdi.
“Eğer inanç üstünü kişiler dengeli bir bilgi serisini arama eğilimi gösterseydi, konunun her iki tarafı hakkında da düşünüp taşınarak, eleştirel şekilde düşünerek kendi inanç üstünlüklerine ulaştıklarını iddia edebilirlerdi diye düşünüyoruz” diyor Hall.
Bunun yerine araştırmacılar, bu bireylerin kendi görüşlerini destekleyen bilgileri kuvvetli bir şekilde tercih ettiklerini buldular. Bu durum, muhtemelen bu kişilerin sahip oldukları bilgileri geliştirme fırsatlarını kaçırdığını akla getiriyor.
Peki insanlar neden karşı görüşlerden kaçınıyor görünüyorlar? Araştırmacılar, bazı insanlar her zaman kendilerinin haklı olduğunda ısrar etseler de, önemli olduğunu düşündüğümüz inançlarımız onayladığında hepimizin iyi hissettiğini iddia ediyor.
Diğer bir ifadeyle, kişi güçlü bir inanca sahip olduğunda ve bu inanç kişinin kimliğine veya değerlerine bağlı olduğunda veya kişi bu inanca, ahlakî bir haklı olma düşüncesiyle sahip olduğunda, insanların kendilerini inançlarına meydan okuyan bilgi ve insanlardan uzak tutması daha muhtemel oluyor.
Çalışmanın eş yazarı, kamu yararı gözeten politikalar yardımcı profesörü Kaitlin Raimi şöyle söylüyor: “İnançlarınızın doğrulanması, kendinizi iyi hissettirir. Oysa inançlarınıza meydan okunması, rahatsızlık oluşturur ve bu rahatsızlık, inançlarınız güçlüyse ve sizin için önemliyse genelde artar.”
Bulgular, Journal of Experimental Social Psychology bülteninde sunuldu.
Kaynak: Michigan Üniversitesi
Futurity