Bu konu hakkında konuşmamız gerekiyor.
Tepkilere neden olan yeni bir çalışmaya göre, Golden State Katili davasına bomba gibi düşen genetik takip yaklaşımı, isimsiz DNA örnekleri kullanılarak, Avrupa kökenli Amerikalıların yarısından fazlasını saptamak için kullanılabilir. Söz konusu çalışma, soy ve sağlık konusunda yapılan tüketici seviyesindeki genetik testlerin, özel hayatın gizliliği bakımından kasıtlı olmayan sonuçlarına vurgu yapıyor.
Gönüllü olarak bir tüpün içerisine tüküren ve genetik verisini internette paylaşarak akrabalarını arayan insanların, farkında olmadan hukuki yaptırım organlarına yardım ediyor olabileceğini belirten görüş, geçenlerde yeniden gündeme geldi. Genetik soyağacından yardım alan Kaliforniya polisi, bir seri katil ve tecavüz şüphelisinin kimliğini belirleyerek, onlarca yıldır çözülememiş olan tüyler ürpetici bir davayı çözdü.
Fakat Science bülteninde yayınlanan bu yeni çalışma, söz konusu olayın uç noktada yer alan bir örnek olmadığını gösteriyor; Avrupa kökenli Amerikalıların büyük bir çoğunluğu, açık kaynaklı bir genetik soyağacı veritabanı kullanılarak, üçüncü veya daha yakın bir kuzen ile eşleştirilebilir.
Çalışmaya önderlik eden ve doğrudan tüketiciyi hedefleyen genetik şirketi MyHeritage’da baş bilim müdürü olan Yaniv Erlich şöyle söylüyor: “Veritabanında yer alan her bir birey, genetik bir işaret kulesi gibi. Üstelik bu işaret kulesi, bu kişiye aile ağacı yoluyla bağlı olan uzak akrabalar gibi, binlerce bireyi aydınlatıyor.”
Erlich ve meslektaşları daha sonra, yaş ve yeniden oluşturulan bir aile ağacı gibi temel bilgiler ile birleştirildiğinde, meydana gelen bir eşleşmenin, bir araştırma projesine katılan isimsiz bir insanın kimliğini ortaya çıkarmak için nasıl kullanılabileceğini gösteriyorlar.
Hatta bundan ayrı olarak yapılan başka bir çalışmada, kanun uygulama organlarının veritabanlarında depolanan asgari miktarda DNA’nın bile, tüketicinin genetik verisiyle çapraz şekilde ilişkilendirilerek, bu kişinin akrabalarının kimliklerinin belirlenebileceği bulunmuştu.
Suç laboratuvarları ile kamu avukat bürolarına danışmanlık yapan ve Brigham Hastanesi’nde tıbbi genetikçi olan Frederick Bieber şöyle söylüyor: “Bu durum gerçekten, bilim ile teknolojinin ve kanun ile siyasetin ve ahlakın karşı karşıya kaldığı kavşaklara götürüyor bizi”
“Bu tezlerin her biri çok önemli çünkü bunlar … ortak bir şekilde, bazı sorunlarla karşı karşıya kalmaya başladığımızı gösteriyor: Yani, özel hayatımızın gizliliğine dair beklentilerimiz, kamu güvenliğine yönelik doğal, sosyal bir güdüyle nerede çakışıyor?”
Geçenlerde PLOS Biology bülteninde yayınlanan bir ankete göre kamuoyu, polislerin şiddet suçlarını çözmesi için genetik internet sitelerini aramasını büyük bir çoğunlukla destekliyor.
Önde gelen tüketici genetiği şirketleri, insanların verilerinin nasıl kullanılacağı konusunda şeffaf olunmasına yönelik ilkelerin altına imza attı ve pek çoğu da, kanun uygulama organlarının açık bir onay olmaksızın kendi veritabanlarını aramasına izin vermeyen kurallara sahip.
Kanunsal olaylarda yaygın şekilde kullanılan internet sitesi GEDmatch, erişime açık olan bir soyağacı veritabanı. İnsanların kendi genetik profillerini siteye yüklemeleri için, buna gönüllü şekilde karar vermeleri gerekiyor.
GEDmatch’in eş yöneticisi Curtis Rogers, yeni bulguların “ciddi şekilde göz önüne alınması” gerektiğini belirterek şöyle ekliyor: “Bizler GEDmatch’te, soyağacı bilgisinin uygun şekilde kullanılması bakımından çok endişeliyiz.”
Şirketlerin, kendi kurallarını açıklayarak tüketicilere güvence verme ve onları eğitme yönünde gayret göstermesine rağmen, ahlâkbilimciler ve bazı araştırmacılar bazı konularda hâlâ endişe duyuyorlar, çünkü sıradan bir bayram hediyesi olarak genetik test alan insanlar, söz konusu verilerin en sonunda neyi ortaya çıkaracağını düşünmüyor olabilirler; bunlar sadece kendileriyle ilgili değil, uzaktaki aile üyeleriyle de ilgili bilgileri ortaya çıkarabilir.
Erlich, akademik meslek hayatının ilk yıllarında, alandaki öncü kişilerin kendisini uyardıklarını ve mahremiyet ile genetik üzerinde çalışmanın “tehlikeli bir meslek hayatı” olduğunu, bu kişilerin kendisini daha geleneksel bir şey üzerinde çalışmaya zorladıklarını söylüyor.
“Şimdi durum tersine döndü. Herkes genetik mahremiyetin önemli olduğunu anlıyor. Bu, halının altına süpürmemiz gereken bir şey değil; kanun yapıcıların, ne olup ne olmayabileceği konusunda deneysel bulgulara, tehlikeyi azaltma yollarına ve bunun nasıl değiştiğini takip etmeye ihtiyacı var” diyor Erlich.
Erlich ve meslektaşları, hedef nüfusun sadece yüzde 2’sini içeren genetik bir veritabanının, neredeyse herkesin üçüncü kuzeniyle veya daha yakın birisiyle eşleştirilmesine yol açabileceğini bulmuşlar.
“Bu yöntem, yakın gelecekte, Avrupa kökenli olan neredeyse tüm Amerikalıları kapsayabilir” diye yazıyorlar. DNA’ları soyağacı veritabanlarında olan çoğu insan, Avrupa kökenli.
Fakat Parabon NanoLaboratuvarları ile birlikte soruşturmacı genetik soy izleme uzmanlığı yapan ve gerçek suç davalarını çözmek için çalışan CeCe Moore, söz konusu çalışmanın durumu fena halde basite indirgediğini, çünkü bir eşleşmeyi kullanarak birisinin kimliğini bulmanın zor olduğunu söylüyor.
Kendisi, ABD nüfusunun oldukça büyük bir kısmının, açık bir soyağacı veritabanında en azından ikinci veya üçüncü kuzen ile eşleştirilebileceğini kabul ediyor fakat, bir eşleşmeden bir kimliğe ulaşmak hiç de önemsiz değil; özellikle de gerçek davalarda, akademik araştırmacıların kendi örnek vakalarında kullandığı çok önemli nüfus bilgilerinin (yaş ve aile ağacı gibi) bulunmadığı zamanlarda.
“Genetik soyağacının gücünü ellerinde tutuyorlar, bu işi gerçek anlamda yapmanın karmaşıklığını değil” diyor Moore.
“Gerçeklikle örtüşmeyen birçok varsayımda bulunuyorlar; görünüşe göre, bizim yaptığımız çalışmalarda olmayabilen bazı avantajlar varsayıyorlar.”
Geçtiğimiz yaz azılı suçluların kimliğinin belirlenmesi amacıyla genetik soyağacının üst düzey şekilde kullanılması, bu şeyin başka nasıl kullanılabileceği konusunda pek çok tahmin yürütülmesine yol açtı; bu tahminler arasında, insanların tıbbi gizliliğini ihlal etmekten, örtülü ajanların kimliğinin izini sürmeye veya kanun uygulama organlarınca ya da göçmenlik yetkililerince yapılan aramalarda, bazılarına göre ahlaki açıdan bir katili bulmaya nazaran çok daha belirsiz şekillerde kullanılmasına kadar birçok şey vardı.
Ahlakbilimciler, kamusal bir DNA profilinin yalnızca bir kişi hakkında bilgi içermediğini, diğer binlerce insanı birbirine bağlayan bir aile sırrı barındırdığını, bunu da pek çok insanın farketmediğini, dolayısıyla bu teknoloji konusunda sorumlulukların ve sınırlamaların daha çok farkında olunması gerektiğini söylüyorlar.
Kardeşiniz, genetik profilinizin yarısını paylaşır. Kuzeniniz, sekizde birini paylaşıyor. İkinci kuzeniniz ise 1/16’sını.
ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü’nde biyoahlak araştırmacısı olan Benjamin Berkman şöyle söylüyor: “Bunu gerçeğe dönüştürmek, insanların bizim genetik bilgilerimizle birbirimize nasıl bağlı olduğumuzu anlamasını sağlamak ve yetenekli araştırmacıların bunları kullanarak (epey yüksek bir başarı oranıyla) ikinci ve üçüncü kuzenleri, hatta daha yakın akrabaları bulabilmesi, bu yeni teknolojinin gücünü gösteriyor ve ne kadar ciddi olduğunun anlaşılmasını sağlıyor.”
The Washington Post