MORGAN MCFALL-JOHNSEN
Bilim insanları, Satürn’ün uydusu Enceladus’da bulunan bir okyanustan, yaşamın en gerekli bileşenlerinin fışkırdığını keşfettiler.
NASA’nın topladığı veriler üzerinde yapılan yeni bir analizde, Enceladus’un buzlu kabuğunun altında yer alan okyanustan uzaya fışkıran sıvı su bulutlarında, organik bileşenlerin var olduğu ortaya çıktı.
Nitrojen ve oksijen taşıyan bu bileşenler, proteinlerin yapı taşı biçiminde görev yapan karmaşık moleküller olan amino asitlerin oluşmasında önemli bir rol oynuyor. Dünya üzerindeki yaşam, proteinler olmadan var olamazdı.
Bilim insanları uzun süredir, Enceladus’un yüzey altında bulunan okyanusun, yaşamın bileşenlerini barındırıyor olabileceğini düşünüyordu. Araştırmacılar daha önce, buzlu uydudan gelen diğer organik molekülleri tespit etmişti fakat bunların suda çözülmüş olduğu ilk defa keşfedildi.
Bu bileşenler, denizin derinliklerinde amino asit meydana getiren kimyasal tepkimelerden geçiyor olabilir.
Söz konusu bulgular, Çarşamba günü Monthly Notices of the Royal Astronomical Society bülteninde yayınlandı.
Çalışmanın ortak yazarlarından biri olan Frank Postberg, bir basın bülteninde şöyle söylüyor: “Bu çalışma, Enceladus’daki okyanusun bol miktarda tepkisel yapı taşı içerdiğini gösteriyor ve bu durum, Enceladus’un yaşama elverişliliğini araştırma sürecinde bir başka yeşil ışık olma özelliği taşıyor.”
Enceladus’daki okyanus suları ve buzlar, uydunun kabuğundaki sıcak çatlaklar üzerinden düzenli olarak uzaya fışkırıyor.
Yeni çalışmanın arkasındaki NASA araştırmacıları, bu gayzerlerin kimyasal bileşimine yönelik verileri analiz etmiş ve bazıları nitrojen ile oksijen içeren birkaç yeni organik bileşen bulmuşlar.
Bu bileşenler, Enceladus’un yüzeyinin altındaki okyanus suyunda çözünmüş haldeymiş. Çalışmaya göre bunlar daha sonra, yüzey suyu ile buharlaşıp yoğunlaşarak, uydunun buzlu kabuğunda donmuş. NASA’nın yakın bölgede uçan uzay aracı Cassini, gayzerlerin uzaya fırlattığı bu bileşenleri algılamış.
Bahsi geçen bileşenler; Dünya üzerinde yaşamı meydana getiren sürecin bir benzerinin Enceladus’da da var olabileceğini akla getiren işaretlerden biri.
Dünya’daki okyanusların derinliklerinde, deniz suyu magma ile karışıyor ve okyanus yüzeyindeki çatlaklardan fokurdayarak yukarı çıkıyor. Bu etkileşim, 370 Celsius dereceye kadar çıkabilen dumanlı hidrotermal bacalar meydana getiriyor.
Bu bacalardan, hidrojen bakımından zengin olan sıcak su fışkırıyor ve böylelikle, organik bileşenleri amino asitlere dönüştüren kimyasal tepkimeler körükleniyor. Bu amino asitler daha sonra birbirlerine Lego gibi istiflenerek, yaşamı meydana getiren genetik bilginin kopyalanması için çok önemli olan proteinleri oluşturuyorlar.
Bu süreç, yaşamın, güneş ışığı yardımı olmadan gelişmesine olanak sağlıyor. Enceladus’un buzlu yüzeyi yüksek oranda yansıtıcı olduğundan ve uyduya gelen az miktardaki güneş ışığını uzaya geri yansıttığından, bu durum önem taşıyor.
Bilim insanları, Enceladus’daki yüzeyaltı okyanuslarda bulunması muhtemel olan hidrotermal bacaların, Dünya’dakilere benzer şekilde işleyebileceğini düşünüyorlar.
Bu son keşfin ardındaki takıma liderlik eden Nozair Kavaja, bir basın bülteninde şöyle söylüyor: “Eğer koşullar uygunsa, Enceladus’daki okyanusun derinliklerinden gelen bu moleküller, Dünya üzerinde gördüğümüz tepkimelerle aynı güzergâhta olabilir. Dünya’nın ötesinde, amino asitlerin yaşam için gerekli olup olmadığını henüz bilmiyoruz. Fakat amino asitleri meydana getiren bu molekülleri bulmak, bulmacanın önemli bir parçasını oluşturuyor.”
Araştırma takımı, geçen sene aynı verilerde benzer organik moleküller keşfetmişti. Fakat bu moleküller suda çözünebilir değildi; araştırmacılar bunların, Enceladus’daki okyanusun yüzeyinde durduğunu düşünüyorlar.
Bu gibi bileşenlerin, hidrotermal bacalar ile etkileşim kurup yaşam oluşturması için okyanus suyunda çözülmesi gerekiyor. Bilim insanları, Enceladus’daki organik bileşenlerin bunu yapıp yapmadığından emin değil.
Çalışmanın bir diğer yazarı olan Jon Hillier, bültende şöyle söylüyor: “Burada ufak ve çözünebilir organik yapı taşları buluyoruz; bunlar, Dünya üzerindeki yaşam için gereken amino asitler ile diğer bileşenlerin muhtemel habercileri.”
NASA’nın Cassini görevinden gelen bu iki bulguya ulaşmak için veribilimciler kullanılmış. 1997 yılında fırlatılan uzay aracı, 13 yıl boyunca Satürn’ü ve uydularını keşfetmiş.
Bilim insanları, uzay aracını 2017 yılının Eylül ayında kasıtlı olarak Satürn’e düşürmüş ve görev sona ermişti. Bunu yapmalarının sebebi ise, Enceladus veya Titan‘a mikrop bulaştırmaktan kaçınmaktı (Titan, yakında bulunan ve Dünya’dakilere benzer mikroplarla yaşam barındırma ihtimali olan bir diğer uydu).
Cassini, Enceladus’un yüzeyinin altında sıvı tuzlu sudan oluşan küresel bir okyanus gizlediğini keşfetmiş ve bu suyun uzaya fışkıran kısımlarını fotoğraflamıştı. Araştırma aracı, 2008 yılında bu gayzerlerin içinden geçmiş ve bileşimleri hakkında veri toplamıştı.
Bilim insanları, önümüzdeki yıllarda Cassini tarafından toplanan bu ve diğer veriler üzerinde çalışma yapmaya devam etmeyi planlıyor.
NASA ayrıca, Satürn’ün uydusu Titan’a da bir araştırma aracı göndermeyi planlıyor. Bu görevde, Dragonfly (Yusufçuk) adı verilen ve nükleer güç ile çalışan bir helikopterin 2026 yılına doğru Titan’a fırlatılması planlanıyor. Titan, içerdiği bol miktarda organik bileşen sebebiyle uzaydaki yaşam arayışında bir diğer önemli hedef konumunda.
Fırlatılan uzay aracının ise 2034 yılında Titan’a ulaşması ve ardından, yaşam işaretleri aramaya başlaması bekleniyor.
Kaynak: Business Insider. Çeviren: Ozan Zaloğlu.