YAZAR: REUBEN WESTMAAS
En eski anınız hangisi? Belki bir bisiklete binmeyi öğrenmek; belki ilk basketbol oyununuz ya da tekrar tekrar yaşadığınız o bayram sabahı. Belki de beyninize sıkışmış en eski anı, bundan biraz daha eski: İlk adımlarınız, yediğiniz ilk katı yiyecek, ilk renkli blok oyuncak takımınız. Birçok insan, hayatlarının ilk iki yılına ait anılara sahip; ya da en azından, birçok insan böyle anıları olduğuna inanıyor.
Londra Üniversitesi’nde çalışan Şazia Aktar’ın önderliğindeki bir çalışmaya göre; 6.641 katılımcıdan 2.487’si, en eski anılarının iki yaş veya daha önceye dayandığını söylemiş. Bu rakam, katılımcıların tam yüzde 40’ı ki; epey dikkate değer bir oran. Ancak bilinen tüm araştırmalara göre (bunların bazılarını, bu çalışmadaki takım yürütmüş); insan beyninin bu kadar eskiyi hatırlayabilmesi çok büyük ihtimalle imkansız.
Şimdi durun bir dakika; şöyle diyebilirsiniz: Eğer insanların yüzde 40’ı, hayatlarının ilk birkaç yılına ait anıları olduğunu iddia ediyorsa, belli ki bu anıları hatırlamak mümkün. Değil mi? Fakat bundan şüphelenmek için bir sürü sebep var. Özellikle de, erişkin beynin anıları nasıl kodladığı ve yeni yürümeye başlayan çocukların bunu yapamadığı dikkate alındığı zaman. İşin sırrı, çeşitli anılar arasındaki farklılıklar ve tüm bunların nerede depolandığında yatıyor.
Anıların ilk kategorisi, motor beceriler ve dil becerileri gibi; “bildirimsiz” ya da “içkin” şeklinde biliniyor. Bunlar beynin çeşitli bölgelerinde duruyor ve gerçek bir şey gibi ifade etmekten ziyate, bir kabiliyet şeklinde gösterebileceğiniz şeyler biçiminde varlıklarını sürdürüyorlar. Ardından, “bildirimli” veya “belli” anılar geliyor. Bunlar ise öğrendiğimiz gerçek şeyler veya yaşadığımız şeylerin hikayeleri. Hipokampüste depolanıyorlar. Hipokampüsü hasar gören insanlar, bazen geçmişteki anılarını unutuyor veya yeni anı oluşturma kabiliyetlerini kaybediyorlar (“Memento” filminde olduğu gibi). Fakat böyle bir hasardan kaynaklı ileriye dönük amnezi yaşayan kişiler bile, bisiklete binmeyi veya bağcık bağlamayı hatırlıyorlar.
Küçük çocukların hipokampüsleri ise henüz (hızlı biçimde) gelişme halinde oluyor. Anılar buraya yazılabiliyor fakat üzerlerine hızlıca başka şeyler de yazılabiliyor veya kenara itiliyorlar. Bu işlem sürekli devam ediyor ve büyümekte olan çocukların kötü hafızası da bunu yansıtıyor. Bir çalışmaya göre yaşı iki aya kadar olan bebekler, bir güne kadarki olayları hatırlayabiliyorlar. 18 aylık olduklarında ise, bu dönem yaklaşık 13 haftaya çıkıyor. Çocuklar iki yaşından sonra bile bildirimsel anıları tutmakta zorlanıyorlar; dört yaşındakiler, bu konuda iki yaşındakilerden; sekiz yaşındakiler ise dört yaşındakilerden daha iyi. Yetişkinler ise en iyisi. Peki bu okul öncesinin de öncesi anılar gerçek değilse, nereden geliyorlar?
Şöyle bir gerçek var: Gezegen üzerindeki ilk yıllarınızı hatırlamıyorsunuz. Kim hatırlıyor biliyor musunuz? Sizi büyürken izlemiş olanlar. Büyük ihtimalle bu kişilerin; sizin yanlış telaffuz ettiğiniz kelimelerin, bir palyaçodan korktuğunuz zamanın veya büyük kuzenlerinizden heyecan verici yeni kelimeler öğrendiğiniz zamanların yer aldığı birkaç “neşeli” hikayesi var. Bir insanın kafasına anı yerleştirmek, rahatsız edici derecede kolay. Çocukların beyinlerini etkilemek de öyle. Çalışmanın yazarlarına göre bu yanlış anı dertleri, muhtemelen insanların küçüklüklerine ait hikayeleri bıkana kadar tekrar tekrar duymuş olmaları. Hikayeyi ilk defa duyduğunuzda, yeni bir şey öğreniyor gibi hissediyorsunuz; 12’nci kez duyduğunuzda ise, sürekli yeniden anlatılıyormuş gibi değil de olayın kendisini hatırlıyormuş gibi hissedebiliyorsunuz.
Curiosity