1850 ve 60’larda, hastanelerde gerçekleşen ölümlerin büyük kısmından enfeksiyonlar sorumluydu.
O dönemde geçerli olan hastalık etkeniyse, kökleri Hipokrat ve Galen’e kadar uzanan, Roma ve Yunan tıbbına dayanılarak belirlenmiş olan; “pis kokulu havanın” hastalığa yol açtığı varsayımıydı. Yani Miasma teorisi.
Miasma teorisine göre, hastalıkların nedeni pis kokulu havaydı. Yaralardaki enfeksiyon ise iyileşme belirtisi olarak kabul görüyordu. Bunun sebebi aslında tıbbın bugün de kafa karıştırmakta olan konularından: Causation-Correlation; yani nedensellik ve korelasyon sorunu. Diğer bir deyişle; “İki değişken arasında doğrusal bir ilişki gördüğümüzde, bu değişkenlerden birinin diğerini etkilediği sonucuna varamayız.” Özetle; korelasyon, nedensellik belirtmez.
Pis kokulu, kirli hava hastalıkların artmasına sebep olabilir çünkü bu kokular genel olarak onun sağlıksız bir ortam olduğunu işaret eder. Ancak hastalığa sebep olan şey koku değil, kokuyu oluşturan faktörlerdir.
Günümüzden bir örnek verecek olursam; sigara dumanı da kötü kokar ve herkes sigara içenleri sokağa atarak sorunu çözdüğünü, kanserojenlerin etkisinden uzak kaldığını sanır. Çoğu kişi, egzoz gazının daha fazla zararlı olduğunu düşünmez.
İşte Ignaz Semmelweis’ın yaşadığı dönemde, hastalıkların nedenleri, değişkenlerin yanlış ilişkilendirilmesi yüzünden böyle geçersiz varsayımlarla açıklanıyordu. Semmelweis (1818-65) Macaristan’ın Budapeşte şehrinde doğmuştu. İki yıl Macaristan’da okuduktan sonra Viyana’ya hukuk okumaya gitti fakat yüzünü yeniden tıbba döndü.
Viyana’nın en büyük kadın doğum hastanesinde, Vienna Lying-In’de kadın doğum servisinde göreve başladı. Bu hastanede, Semmelweis’ın göreve gelmesinden çok daha önce başlamış olan kronik bir sorun mevcuttu; gebelik sonrası sepsisi (Puerperal Sepsis). Sepsis, vücuda zarar veren, ölüme sebep olabilen ağır bir enfeksiyon.
Semmelweis iyi gözlemciydi. Otopsi yapan doktorlar daha sonra doğuma girdiklerinde, onların yardımıyla doğum yapan annelerde bu hastalığa daha fazla rastlanıyordu. Bunu fark ettikten hemen sonra, sadece ebeler eşliğinde ya da evde gerçekleşen doğumlarda sepsis oranının çok daha düşük olduğunu anladı. Bu gözlemleri onu, Miasma teorisinin geçerli olamayacağını düşünmeye itti ve enfeksiyonun bulaşma nedeniyle ortaya çıkabileceği ihtimali üzerinde durdu.
Önlem olarak, zamanının çok ötesinde bir görüşle, otopsi yapan doktorların, doğuma girmeden önce ellerini klorlu suyla temizlemelerini, sonra iyice yıkamalarını ve bu işlemi tamamladıktan sonra işleme başlamalarını önerdi. Akabindeyse doğum sonrası sepsis oranı %36’lardan %2’lere düştü.
Ve trajedi başlıyor…
Harika bir sonuç değil mi? Günümüzde olsa, bu kadar basit bir çözümle elde edilen böylesine etkileyici bir başarı, internetten üzerinden hemen dünyanın her yerine yayılır, ertesi gün kendisiyle röportajlar yapılır, onu televizyon ekranlarında görmeye başlardık. Kısacası, bir anda kahramana dönüşürdü.
Ama hayır, maalesef 1847 yılındayız. Ve o zamanlar bu işler, alışkın olduğumuz gibi yürümüyordu. Doktorlar, sosyal statüleri açısından, o dönemin en saygın kişileri arasındaydı ve bu durum onlarda korkunç bir ego sorununa sebep olabiliyordu. Semmelweis’ın “ellerinizi yıkayın” demesi pek hoşlarına gitmedi; “Bizler saygın kişileriz. Pis insanlar değiliz!
“Bu adam deli olmalı! Üstümüzde küçük canlıların yaşadığını iddia ediyor” dediler. Sonuçta onun önerilerini, bilimsel kurallara uygun olarak kayıt edildiği halde reddetmiş oldular. Daha da kötüsü, acımasızca dalga geçtiler.
Semmelweis, bu gelişmeler üzerine Budapeşte’ye döndü, kadın doğum profesörü olarak çalıştı. Serbest hekimlik yapmaya başladı, evlendi, çocukları oldu. Çocuklarından birini hidrosefali hastalığı (bir doğum anomalisi) yüzünden kaybetti. Ardından büyük keşfini konu alan çok önemli bir kitap yazdı; The Etiology, Concept, and Prophylaxis of Childbed Fever. Ancak tıp çevrelerinde Miasma teorisi hala etkisini sürdürüyordu. Semmelweis’ın fikirleriyse, ünlü Alman patolog Rudolf Virchow’ın başı çektiği bir tepki nedeniyle doktorlar tarafından reddedildi. Bu sırada çocuğunun ölümü ve tıp dünyasında dışlanmış olmasının etkisiyle Avrupa’daki kadın doğum çevrelerine, konuyu çok sert bir şekilde ele aldığı bazı mektuplar yazdı. Bunların birinde kadın doğum uzmanlarına “sorumsuz katiller” diyordu.
Bundan sonra iyice yalnızlaştı. İçine kapandı, dünyayla iletişimini kesti, hastalarını geceleri görmeye başladı ve tüm çevresi onun akıl sağlığını yitirdiğini düşündü. Viyana’da bir kongrede, konuşma yapmak yerine ebelik yeminini okudu. İşte bu son olayın ardından, ünlü psikiyatrist Dr. Riedel’in kliniğine yatırıldı. Burada yatmayı reddetti, hastalarına gitmek istedi ama görevliler ona oldukça sert davranarak, hatta fiziksel şiddete başvurarak zorla alıkoydular. Sonunda deli gömleğini de giymişti. Bu sert müdahale sırasında sağ elinin orta parmağı mikrop kaptı ve kangren oldu. Parmakta başlayan sepsis tüm vücuduna, ardından beynine yayılarak 13 Ağustos 1865’de, henüz 47 yaşındayken ölmesine sebep oldu.
Benzer örneklerinde sıkça karşılaştığımız gibi, Semmelweis’ın önerileri, ölümünden sonra kabul gördü. Öncüsü olduğu “doğuma hazırlanma yöntemi” ünlü cerrah Lister tarafından onaylanınca her şey değişti. Ve Pasteur de bakterileri keşfedince taşlar yerine oturdu. Böylece Semmelweis’ın tavsiyesi daha iyi anlaşıldı.
Miasma teorisi bitti, hastalıkların nasıl bulaştığı açıklandı, mikrop teorisi dönemine girildi. Asepsi; yani patojen mikroorganizmalarından arındırılmış ortam ihtiyacı ve antisepsi; bu mikroorganizmaların kimyasal maddelerle temizlenmesi işlemleri tüm dünyada standart hale geldi. Florence Nightingale, Joseph Lister, John Snow, Robert Koch, Louis Pasteur gibi öncüler sayesinde mikrobiyoloji ve hijyen uygulamaları konusunda önemli gelişmeler kaydedildi. Onları da saygıyla anıyorum…
Semmelweis Refleksi
Semmelweis’a, ölümünden sonra iade edilen itibarıyla birlikte, adı üniversitelere verildi, heykelleri dikildi.
Ellerin yıkanarak temizlenmesi, günümüzde de modern tıbbın bulaşıcı hastalıklardan korunmada önerdiği en doğru ve pratik yöntem. Yeni fikirlere, onları hiç araştırmadan, sorgulamadan, yeterli bilgiye sahip olmadan karşı çıkılmasıysa, bu trajik hikâyeye atıfla Semmelweis Refleksi olarak adlandırıldı.
Yazar: Dr. Alp Sirman