Bildiğimiz şekliyle yaşam, muhtemelen var olmazdı.
Ay, geceleri bakılacak güzel bir simadan daha fazlası. Okyanus akıntıları ve gelgitleri, Dünya atmosferinin hareketini ve iklimini ve hatta gezegenimizin eksen eğimini bile yönlendiriyor.
Peki Ay aniden ortadan kaybolsaydı, Dünya’ya ve bizlere ne olurdu? Hayatta kalır mıydık? Maalesef, muhtemelen hayır.
Gecelerin önemli derecede karanlık olduğunu fark ederdik. Ay’ın yüzeyi güneş ışığını yansıtarak, gecelerimizi aydınlatıyor. Bu dolaylı parlama olmayınca, kırsal yollar veya ağaçlık kamp bölgeleri gibi yapay ışıkların bulunmadığı tüm bölgeler, geceleyin yolculuk yaparken çok daha tehlikeli yerler olurdu.
Ay’ın aniden kayboluşu, hayvanların da kafasını karıştırırdı. 2013 yılında Journal of Animal Ecology bülteninde yayımlanan bir inceleme çalışmasında araştırmacılar, dünya ile temel etkileşim biçimi olarak (hayatta kalma yönünden) görme duyularını kullanan hayvanların Ay’dan yararlandığını bulmuşlar. Bu çok şaşırtıcı bir durum olmasa da, konumuz bakımından ilginç sonuçlar doğuruyor. Baykuşlar ve aslanlar gibi pek çok yırtıcı, etkili şekilde avlanmak üzere bir miktar Ay ışığıyla beraber karanlığın sağladığı gizliliğe bel bağlıyor. Ay olmadığı zaman, yiyecek bulmakta sorun yaşarlardı. Diğer taraftan kemirgenler de Ay ışığı çok kuvvetli olduğunda daha fazla gizlenmeye eğilim gösteriyor. Avcıları, onları Ay ışığında daha kolay tespit ediyor. Kemirgenler, Ay olmadığı zaman çoğalırlardı. Çalışmanın baş yazarı ve Washington Üniversitesi’nde yaban hayatı ekoloğu olan Laura Prugh, “Muhtemelen bir sistemdeki yaygın ve nadir türlerde bazı değişimler olduğunu görürdünüz” diyor.
Bir başka doğrudan değişiklik ise gelgitlerde görülürdü. Ay bize çok yakın olduğundan, kütlesinin sağladığı çekim kuvveti gezegenimizi etkiliyor. Bu kuvvet, okyanuslarımızı itip çekecek kadar yüksek. Bu olaya “gelgit dalgaları” deniyor. NASA Jet İtiş Laboratuvarı’nda araştırmacı bilim insanı olan ve Ay Yörünge Kâşifi üzerinde çalışan Matt Siegler’a göre Ay olmadığında, gelgitler çok daha yavaş bir şekilde yükselip alçalır; şu an sergiledikleri dalgalanmanın yaklaşık üç biri kadar olurlardı. Ay kadar olmasa da; Güneş de okyanuslar üzerinde bir parça çekim etkisi meydana getirdiğinden, bu dalgalar tamamen durmazdı.
Dalgalardaki bu azalmanın üçte ikisi, kıyı ekosistemlerini sert biçimde değiştirir ve muhtemelen pek çoğunu yok edip; enerji, su, mineral ve diğer kaynakların akışını bozardı. Okyanusların bu bölgelerinde, yüksek ve alçak dalgalar arasında yekpare ekosistemler yer alıyor. Bu alanlarda pek çok yengeç, salyangoz, kaya midyesi, deniz yıldızı, su yosunu ve alg türü, yaşamak için bu dalganın gündelik geliş ve gidişine bel bağlıyor. Karşılığında ise bu ekosistemler, göç eden ve yerel kuşların yanısıra ayılar, rakunlar ve geyikler gibi kara memelilerine besin sağlıyorlar.
Gelgit hareketleri, okyanus akıntılarının da yönlenmesine yardımcı oluyor ve bu akıntılar da karşılığında sıcak su ile yağışları gezegene dağıtarak, küresel hava durumu kalıplarını yönetiyor. Boulder Colorado Üniversitesi’nde Keşif ve Uzay Bilimleri Ağı’nın başındaki isim Jack Burns’e göre bunlar olmasaydı; bölgesel sıcaklıklar, tıpkı büyük hava olayları gibi uç noktalara varırdı. Üstelik durum sadece okyanus akıntılarından da ibaret değil. Ay’ın kütleçekimi, atmosferdeki molekülleri de benzer şekilde hareket ettiriyor.
Burns’ün söylediğine göre bu iklim sabitleyici kuvvet, araştırmacıların yaşam barındırabilecek gezegenleri belirlerken aradıkları temel şeylerden birinin de büyük uydular olmasını sağlıyor. “Güneş Sistemi’mizin dışındaki bir gezegenin, bizimki gibi bir medeniyetin oluşacağı kadar sakin hava durumu sistemlerine ihtiyacı vardır ve bunun için de epey büyük boyutlu bir uydusu olması gerekir” diyor Burns. Kendisinin söylediğine göre araştırmacılar; eğer bu gök cismi olmasaydı, bildiğimiz şekliyle yaşamın hiç var olmayabileceğini iddia ediyor.
Kayıp bir Ay, çok daha yıkıcı değişimlere sebep olabilirdi fakat bunlar çok daha uzun bir zaman ölçeğinde gerçekleşirdi. Ay’ın Dünya’yı yerinde tutan kütleçekimi olmasaydı, ana gezegenimizin ekseni muhtemelen zamanla büyük oranda değişirdi. Dünya, fiilen hiçbir mevsimin olmadığı eğimsiz bir durumdan, uç noktadaki mevsimsel hava değişimlerinin ve sadece birkaç yüz bin yılda buzul çağlarının yaşandığı büyük bir eğime kadar gidebilirdi Siegler’a göre. Eksen eğikliği çarpıcı biçimde değiştiği için olağanüstü iklim değişimleri yaşayan Mars’ı, bu konuda örnek olarak gösteriyor. Mars’ın bunu durduracak büyük ve dengeleyici bir uydusu yok.
Daha insan seviyesine yaklaştığımızda ise, Ay olmadığında bir ilham ve bilimsel bilgi kaynağını kaybederdik. “Gidilmesi kolay bir hedef olduğundan, Ay’ımız olduğu için çok şanslıyız” diyor Siegler. “Bizi harekete geçiriyor.” Ay’ın bize ne kadar şey öğrettiğini belirtiyor Siegler; kendi gezegenimizin kökenleri, diğer gezegenlerin oluşma şekilleri ve dinozorların nasıl yok olduğu hakkındaki şeyleri… “Kaçırdığımız bir sürü bilgi olurdu” diyor.
Neyse ki, Ay’ın yakın zamanda kendi kendini yok edeceğine veya başka bir cisimle çarpışacağına yönelik hiçbir kanıt yok.
Yazar: Morgan McFall-Johnsen/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.