50 yılı aşkın bir süre önce, insanlık ilk kez Ay’a ayak bastığında, bugünün teknolojilerinden çok uzaktaydık. Peki o zamanın şartlarında, Neil Armstrong ve arkadaşları Ay’a gitmeyi nasıl başardı?
1960’lı yıllar bilimsel başarılar söz konusu olduğunda kesinlikle rakipsizdi. Ancak çok az olay, Ay’a iniş kadar büyük ses getirdi. Şaşırtıcı olansa, bizi oraya götüren teknolojinin bugünün standartlarına göre çok ilkel görünmesi. Bu açıdan bakıldığında Apollo 11 görevi, bugün bile insanları hayrete düşürmeye devam ediyor. Ay’a inişin perde arkasındaki teknolojiye ve yeteneğe göz atıyoruz…
Apollo 11 Hangi Şartlarda Ay’a Gitti?
20 Temmuz 1969’da, yani cep telefonlarının veya ilk ev bilgisayarının icadından bile önce, ABD ilk Ay’a iniş görevini başlattı: Apollo 11. 363 fit uzunluğundaki Satürn V roketi Florida’daki Kennedy Uzay Merkezi’nden sabah 9:32’de fırlatıldı. Üç astronot Ay’a doğru yola çıktı: Komuta modülü pilotu Michael Collins, Ay modülü pilotu Edwin “Buzz” Aldrin ve Ay’a ayak basan ilk insan olarak kendine dünya çapında bir isim yapan ikonik komutan Neil A. Armstrong.
İnsanlığın ilk Ay yürüyüşü etkileyici olsa da, bu olayın en önemli başarılarından bazıları perde arkasında gerçekleşti. Tüm teknolojiyi ve teçhizatı hazırlamak tabii ki kolay bir iş değildi.
Yuri Gagarin’den Ay’a İnişe Uzanan Yolculuk
Erken uzay yolculukları, diğer gezegenlere araç göndermeyi içermiyordu. Başlangıçta, araştırmacılar ve politikacılar sadece insanları uzaya götürmek ve zamanın modern teknolojisinin sınırlarını test etmek istiyordu. 1957’de Sovyetler Birliği tarafından dünya yörüngesine fırlatılan ilk yapay uydu Sputnik 1 gibi birçok erken deneme, canlıları hiç içermiyordu bile.
Koşulların yaşam üzerindeki etkilerini araştıran daha sonraki deneyler, köpekler veya maymunlar gibi hayvanların, bazen uçuştan sağ çıkma niyeti olmaksızın fırlatılmasıyla ilgiliydi.
1951 yılının Eylül ayında, 11 fare ile birlikte bir al yanaklı maymun olan Yorick sağ salim geri döndü ve ilk kez bir maymunun uzayda hayatta kaldığını gördük.
Sonunda, 1961’de SSCB ilk kozmonotu olan Yuri Gagarin’i uzaya fırlattı. Bu olay, insanlı uzay yolculuğunun doğuşunu müjdeledi.
Ama insanları Ay’a götürmek, bir kapsülü fırlatmak için mükemmel yörüngeyi “basitçe” hesaplamaktan çok daha fazlasını içeriyordu. Aralık 1968’de NASA tarafından gerçekleştirilen Apollo 8 görevi, insanlı bir aracı düşük Dünya yörüngesinin ötesine taşımayı başarırken, hiçbir insan başka bir astronomik nesneye başarılı bir şekilde ayak basmamıştı.
Elle Dikilmiş Ay Giysileri
Astronotların Ay’a ilk adımlarını atmaları için uzay aracının zorlu uzay ortamına dayanması gereken tek şey değildi. Astronotlar, komuta modülünden ayrıldıktan sonra kendi yaşam destekleri olacak etkili uzay giysilerine ihtiyaç duyuyorlardı. Birkaç farklı değişiklikten sonra, Apollo A7L giysisi 21 kat koruma içerir halde ortaya çıktı.
Basınçlı elbise tek başına etkileyici bir teknoloji parçasıydı. Entegre su dolu tüpler, astronotların aşırı ısınmadan korunmasına yardımcı oldu ve özel bir sırt çantası oksijen gibi ek yaşam destek unsurları sundu. Daha da etkileyici olan ise, bu elbiseyi bir grup kadının, tamamen elle dikmesiydi.
Elbise, tek el yapımı koruyucu önlem değildi. Paraşüt ve ısı kalkanı gibi ekipmanlar da tamamen el yapımıydı.
Peki ya Bilgisayarlar?
Bir başka etkileyici başarı, görevin başarısından sorumlu bilgisayarlara aitti. Tabii ki, bilgisayarlar kendi başlarına o kadar standart değildi ve dönemin “modern” bilgisayarları, üst üste dizilmiş birkaç buzdolabının boyutundaydı.
Ağırlık önemli olduğunda, bilim insanları “çekirdek ip bellek” olarak bilinen benzersiz bir bellek tasarımını denemeye karar verdiler. Zamanına göre inanılmaz derecede verimli olmasına ve çok fazla ağırlık tasarrufuna yardımcı olmasına rağmen, insani bir dokunuşa ihtiyacı vardı.
İnsanların, programın tüm 0’larını ve 1’lerini mükemmel bir hassasiyetle çevirmek için bir iğne kullanmaları gerekiyordu. Görevden sorumlu kişilerin çoğu tekstil işçileriydi.
Apollo Rehberlik Bilgisayarı (AGC) ve Ekran Klavyesinin (DSKY) arkasında ortaya çıkan teknoloji, zamanlarının çok ötesindeydi. Apollo bilgisayarı, entegre devreleri ve bilgisayar çiplerini kullanan ilk önemli cihazdı.
Bizi aya götüren teknoloji, modern bir dijital saatle karşılaştırılabilir bir belleğe sahipti.
Modern Uzay Yolculuğu Ne Kadar Farklı?
Elon Musk’ın arabaları uzaya fırlatmasını ve milyarderlerin sırayla uzaya çıkması sonrasında, artık çok şeyin değiştiğini görmek kolay. Bilim topluluğu son birkaç on yılda çok şey öğrendi ve roket biliminin artık emekleme döneminde olmadığı kesin.
Daha esnek giysiler, geniş uzay araçları ve daha uzun görevler, modern uzay yolculuğu deneyimlerinden sadece birkaçı. NASA, yalnızca ikisi başarısız olan 200’den fazla insanlı uçuş görevi tamamladı. 1969’daki ilk görevden bu yana, on iki insan daha Apollo 11’in ayak izlerini başarıyla takip etti ve Ay’da yürüdü.
İnsanlı görevlerin ötesinde, dünya çapındaki kurumlar uzak uzay aracı kullanarak Venüs ve Jüpiter gibi diğer gezegenlerle “temas kurmayı” başardılar. NASA’nın modern uzay fotoğrafçılığı, koltuğumuzdan kalkmadan galaksileri görmemize bile izin veriyor.
İnsanlar o zamanlardan beri henüz bir kez daha Ay’a veya farklı bir gezegene inmemiş olsa da, NASA dünyaya bağlı olma döneminin sona ermesini umuyor. NASA, uzun süredir Mars’ı ziyaret etme olasılığını araştırıyor. Şu anda Mars’ta insansız görevler yürütülüyor ve yeterli destek ve araştırma ile bunun yakın gelecekte insanlı hale geleceğini umuyor.
Hiç tartışmasız, Apollo 11 görevi, insanlığın en önemli başarılarından biri. Başarının arkasındaki insanlar, yaratıcı çözümlerle o dönemin yetersiz gibi görünen teknolojisini destekleyebilmek için günün her saatinde çalıştı. Ve buda başarılı oldular. Bu olay on yıllar önce gerçekleşmiş olsa da, tarihi yeniden tanımlamak için sınırları zorlayan bilim insanları için ilham verici olmaya devam ediyor.