Çoğu kuş, papağan veya tavuskuşu kadar renkli değil. Fakat tüylerin ötesine bakarsanız, kuşlardaki canlı renkleri bulmak zor değil: Güvercinlerin pembe ayaklarını, horozların kırmızı ibiklerini ve pelikanların sarı keselerini düşünün.
Austin – Texas Üniversitesindeki araştırmacıların öncülüğünde yürütülen yeni çalışmaya göre, nesli tükenen dinozorların vücutlarının benzer kısımlarında da bu tür renklerin olması ve tıpkı günümüzdeki kuşların yaptığı gibi eşleri kendilerine çekmek için renklerini göstermiş olmaları muhtemel.
Texas Üniversitesi Jackson Yerbilimleri Fakültesinde doktora adayı olan ve çalışmaya önderlik eden Sarah Davis, “Günümüzde yaşayan kuşlarda bir dizi pigment bulunuyor” diyor. “Bu pigmentler gagalarının, bacaklarının ve gözlerinin etrafında çok renkli olabiliyor. Nesli tükenmiş dinozorların da aynı renkleri sergilemesini bekleyebiliriz.”
Araştırma geçen hafta Evolution bülteninde yayımlandı.
Dinozorların olası renk şemaları üzerinde yapılan bu çıkarım, yaşayan kuşların ve nesli tükenmiş dinozorların ortak atasında cilt ve doku rengine yönelik geniş çaplı bulgulardan geliyor. Bu antik dinozor, Triyasik dönemin başlarında yaşamış bir arkozor. Dİnozorların yaşayan akrabalarında (kaplumbağalar, timsahlar ve 4.000’i aşkın kuş türü dahil) canlı vücut renklerinin mevcut olup olmadığını analiz eden araştırmacılar, ortak atanın vücudundaki yumuşak dokularda canlı renkler bulunma olasılığının %50 olduğuna karar vermişler.
Çalışmada incelenen bu canlı renkler, genelde karotenoidlerden geliyor. Karotenoidler, kuşların yiyeceklerinden aldığı ve kırmızı, turuncu ile sarıdan oluşan bir renk sınıfı. Karotenoidler, kahverengi ve siyah pigmentler kadar iyi fosilleşmiyor. Bu durum, nesli tükenmiş atalarının renk ifadelerine dönük ipuçları elde etmek için yaşayan hayvanların renklerinin incelenmesi gerektiği anlamına geliyor.
Araştırmacılar kuşlar ve diğer hayvanlardan topladıkları verileri kullanarak filogenetik özellikleri yeniden oluşturmuşlar. Filogenetik, türlerin evrimsel tarihlerini araştırmada kullanılan bilimsel bir yöntem. Canlı renklere yönelik yapılan bu %50’lik tahmin, antik arkozorun derisine, ağız bölgesine ve pullarına eşit miktarda uygulanmış. Bunun aksine Davis, araştırmada pençelerin ve tüylerin canlı renkli olma ihtimalinin diğer araştırmalarla tutarlı şekilde %0 çıktığını söylüyor.
Çalışmada, karotenoidler yönünden zengin bir beslenme düzeni ve renk arasındaki bağlantı da incelenmiş. Davis, daha yüksek karotenoid tüketen (bitki ve omurgasızlar yönünden zengin beslenen) kuşların, et yiyenlere göre daha renkli olabileceğini bulmuş. Dahası; bitki yiyen kuşların et yiyenlere veya hepçillere kıyasla vücutlarının daha fazla bölgesinde canlı renkler bulunduğunu keşfetmiş.
Yerbilimleri Fakültesinde profesör olarak çalışan eş yazar Julia Clarke, “İlk dinozorlar midilli boyutundaymış ve büyük, omurgalı canlıları avlamışlar” diyor. “Farklı gruplar bitkilerin hakim olduğu ya da karışık beslenme düzenlerine kaymış. Bu geçiş, tüy dışı dokuların ve cildin renklenmesinde değişimlere yol açmış olmalı.”
Araştırma geçmişi renklendirmeye ek olarak, yaşayan kuşları da yeni bir perspektife yerleştiriyor. Davis çalışmada incelenen kuş gruplarının sönük renkli olduğunu söylüyor; özellikle de ötücü kuşlar ile karşılaştırıldıkları zaman. Ötücü kuşlar, kuşlar ile alakası olmayan atalarıyla en uzak akraba olduklarından çalışmaya dahil edilmemiş.
Fakat tüylerinin dışında, kuşların epey renkli oldukları da ortaya çıkmış. Çalışmada incelenen 4.022 kuş türünün yaklaşık %54’ünün canlı renkler taşıdığı bulunmuş. Bu gruptaki türlerin %86’sı, sadece tüylü olmayan dokularda canlı renk sergiliyormuş.
Princeton Üniversitesinde yardımcı profesör olarak çalışan Mary Caswell Stoddard, araştırmanın genelde gözden kaçan kuş renklerine dönük önemli tespitler sunduğunu söylüyor.
“Söz konusu kuşlar olduğunda, tüylerinden çok daha fazlası var; bir dev tukanın canlı turuncu-sarı renkli gagasını bir düşünün. Fakat en fazla ilgiyi genelde tüyler çekiyor” diyor. “Bu çalışma, karotenoid tabanlı renklenmenin salt tüylerdeki değil; aynı zamanda kuşların ve onların akrabalarının cilt ve ağız kısımlarındaki evrimsel tarihini de ortaya çıkarıyor.”
Çalışmaya maddi desteği ABD Ulusal Bilim Vakfı ve Jackson Yerbilimleri Fakültesi sağlamış.
Kaynak: Austin – Texas Üniversitesi. Çeviren: Ozan Zaloğlu.