Su, Dünya’daki tüm yaşamın ihtiyaç duyduğu bir şey. Yağmurdan nehirlere, nehirlerden okyanusa ve okyanustan yağmura giden döngü ise gezegenimizin iklimini kararlı ve yaşanabilir tutan şeyin gerekli bir parçası. Bilim insanları galakside yaşam işaretlerinin nerede aranacağından bahsederken, su barındıran gezegenler listenin her zaman üstünde yer alıyor.
Yürütülen yeni bir çalışmada, büyük miktarda su barındıran (yarısı su ve yarısı kaya olacak kadar fazla) gezegenlerin düşünülenden çok daha yaygın olabileceği öne sürülüyor. Tüm bu sular ise yüzeyde okyanuslar veya nehirler gibi akmak yerine muhtemelen kayaların içinde duruyor.
Chicago Üniversitesinde doktora sonrası araştırma görevlisi olan makale birinci yazarı Rafael Luque, “Galaksideki en yaygın yıldız tipinin etrafında bu kadar fazla su dünyasının döndüğünü görmek şaşırtıcıydı” diyor. “Yaşanabilir gezegen arayışında devasa sonuçlar doğuracak.”
Gezegen popülasyon kalıpları
Teleskop aygıtlarının daha iyi hale gelmesi sayesinde bilim insanları, uzaktaki güneş sistemlerinde gittikçe daha fazla gezegenin işaretine ulaşıyor. Daha büyük bir örnek boyutu, bilim insanlarının demografik kalıpları belirlemesine yardımcı oluyor; tıpkı bir şehrin tamamının nüfusuna bakarak, bireysel seviyede görmenin kolay olmadığı eğilimleri ortaya çıkarabilmek gibi…
Luque ve Kanarya Adaları Astrofizik Enstitüsü ile La Laguna Üniversitesinde çalışan eş yazar Enric Palle, M-cüce şeklinde adlandırılan bir yıldız tipinin etrafında görülen bir grup gezegene popülasyon seviyesinde bakmaya karar vermişler. Bu yıldızlar, galakside kendi etrafımızda gördüğümüz en yaygın yıldızlar. Bilim insanları ise şimdiye kadar bunların etrafında düzinelerce gezegen kataloglamış.
Yıldızlar gezegenlerinden çok daha parlak olduğu için gezegenlerin gerçek halini göremiyoruz. Bunun yerine, araştırmacılar bu gezegenlerin yıldızları üzerindeki etkilerini gösteren zayıf işaretleri tespit ediyor; bir gezegen yıldızının önünden geçtiği zaman oluşan gölge veya gezegenin, etrafında döndüğü yıldızın hareketinde meydana getirdiği küçük çekim etkisi gibi işaretleri… Bu durum, söz konusu gezegenlerin gerçekte nasıl göründüğüyle ilgili pek çok soru işareti doğuruyor.
“Gezegen keşfederken kullanılan bu iki yöntem, farklı bilgiler sağlıyor” diyor Palle. Bilim insanları bir gezegen yıldızının önünden geçtiği zaman oluşan gölgeyi yakalayarak, gezegenin çapını bulabiliyor. Gezegenin yıldızına uyguladığı ufak çekim etkisini ölçerek de kütlesini bulabiliyorlar.
İki ölçümü birleştiren araştırmacılar, gezegenin bileşimine dair fikir edinebiliyor. Belki de Jüpiter gibi çoğunlukla gazdan oluşan büyük ancak havayla dolu bir gezegen veya Dünya gibi küçük, yoğun ve kayalık bir gezegendir.
Bu analizler gezegenler için tek tek yapılsa da, Samanyolu galaksisindeki bu tür gezegenlerin bilinen tüm popülasyonu için çok daha nadiren yapılmış. Bilim insanları sayılara baktıklarında (toplam 43 gezegen), şaşırtıcı bir tablonun ortaya çıktığını görmüşler.
Gezegenlerin büyük bir kısmının yoğunluğu, boyutlarına göre salt kayadan oluşamayacak kadar hafif olduklarını akla getirmiş. Bunun yerine bu gezegenler, muhtemelen yarı kaya ve yarı su gibi bir şeyden ya da daha hafif başka bir molekülden oluşuyor. Bir bowling topu ile bir futbol topunu yerden kaldırdığınız zamanki farkı düşünün; hemen hemen aynı boyuttadırlar fakat biri çok daha hafif bir malzemeden yapılmıştır.
Su dünyalarını ararken
Bu gezegenleri Kevin Costner’in Su Dünyası filminden çıkan, tamamen derin okyanuslarla kaplı bir şey gibi hayal etmemek elde değil. Ancak bu gezegenler yıldızlarına çok yakın olduğundan, yüzeylerindeki sular kritik bir gaz halinde bulunuyor ve çaplarını genişletiyor olmalı. “Fakat bunu örneklerde göremiyoruz” diye açıklıyor Luque. “Dolayısıyla bu durum, suyun yüzey okyanusu halinde olmadığını akla getiriyor.”
Bunun yerine su, kayaya karışmış ya da yüzey altındaki ceplerde birikmiş olabilir. Söz konusu koşullar, yer altında sıvı okyanus barındırdığı düşünülen Jüpiter’in uydusu Europa’nın durumuna benziyor.
Bulgular Science bülteninde yayımlandı.
Yazar: Louise Lerner/Chicago Üniversitesi. Çeviren: Ozan Zaloğlu.