Moriel Schottlender, Wikimedia Vakfında çalışan bir yazılım mühendisi. Aslen 2008 yılında kendisinin Smarter Than That isimli blogunda yer alan bu makale, Popular Science’ta yayımlanmak üzere biraz düzenlendi.
İnsanlık Dünya’nın yuvarlak olduğunu binlerce yıldır biliyor. Wikimedia Vakfında çalışan yazılım mühendisi Moriel Schottlender ise Dünya’nın yuvarlak olduğunu kanıtlamanızı sağlayan birkaç yöntem göstermek istiyor. Schottlender’ın bununla ilgili birtakım fikirleri olsa da, gökbilimci Phil Plait’in Düz Dünya Topluluğu’yla ilgili yazdığı bir yazı kendisine ilginç bir ilham vermiş. Plait, Düz Dünya Topluluğu’nun savlarını çürütmekle uğraşmanın bile komik olduğunu söylüyor. Schottlender da buna katılma eğiliminde. Fakat türümüzün entelektüel yolculuk tarihi önemli olduğu kadar ilginç de. İnsanlığın uzay macerasıyla alakalı bazı geçmişten beri sürgelen uydurmaların keyfini çıkarmak için tüm bilim ve bilgi birikimini inkar edip bir komplo teorisine inanmanız gerekmiyor.
Haydi şimdi gelin, Dünya’nın düz olmadığını kesin, mutlak ve emin bir şekilde kanıtlamanın 10 yöntemine bakalım.
1. Ay’daki gölgeleri kontrol edin
İnsanlık Ay’ın artık bir peynir parçası ya da muzip bir tanrı olmadığını epey kesin bir şekilde bildiğinden, Ay’la ilgili olgular (Ay döngülerinden Ay tutulmasına kadar) gayet iyi açıklanmış durumda. Fakat antik Yunanlılar için Ay oldukça gizemli bir cisimdi ve bu insanlar bilgi arama yolculuklarında, insanlığın gezegenimizin şeklini çözmesine yardımcı olan bazı aydınlatıcı gözlemlere rastlamışlardı.
Dünya’nın küresel tabiatıyla ilgili oldukça fazla gözlem yapan Aristo, Ay tutulmaları sırasında (Dünya’nın yörüngesi doğrudan Ay ve Güneş arasına girip, bu süreçte gölge oluşturduğunda), uydumuzun yüzeyinde çıkan silüetin yuvarlak olduğunu fark etmişti. Bizim gezegenimize ait olan bu gölge, Dünya’nın yuvarlak olduğunu gösteren epey büyük bir kanıt.
Dünya döndüğü için (şüpheniz varsa kesin kanıt için “Foucalt Sarkacı“na bakın), her Ay tutulmasında sürekli olarak meydana gelen oval biçimli gölge Dünya’nın yuvarlak olduğunu ve kesinlikle düz olmadığını kanıtlıyor.
2. Ufuktaki gemileri takip edin
Yakın zamanda bir limanın yakınından geçtiyseniz veya sadece bir sahile gidip ufka daldıysanız, çok ilginç bir olguyu fark etmiş olabilirsiniz: Yaklaşan gemiler, Dünya düz olduğu zaman olması gerektiği gibi ufukta birden “belirmiyor” ve denizin altından yükseliyor gibi görünüyor.
Fakat gemiler görüş açımıza yaklaşırken batıp yeniden yükselmiyor diyebilirsiniz (Karayip Korsanları‘ndaki gemiler hariç tabi ama burada o filmin kurgusal bir film olduğunu varsayıyoruz). Gemilerin “dalgalardan yükseliyormuş” gibi görünmesinin sebebi, Dünya’nın düz olmaması: Dünya yuvarlak.
Bir karıncanın portakalın yüzeyinde yürüdüğünü ve görüş açınıza girmek üzere olduğunu hayal edin. Bu portakala “doğrudan” bakarsanız, karıncanın vücudunun portakalın kavisli yapısı sebebiyle “ufuktan” yavaşça yükseldiğini göreceksiniz. Eğer bu deneyi yuvarlak bir cisim yerine uzun bir yoldan size doğru yaklaşan bir karıncayla yaparsanız, ortaya çıkan bu etki değişecektir: Karınca görüş açınızda yavaşça “belirecektir” (gözlerinizin ne kadar keskin olduğuna bağlı olarak).
3. Yıldızlara bakın
Bu gözlem esasında Aristo (MÖ 384-322) tarafından yapılmış ve Aristo, ekvatordan uzaklaştıkça farklı takımyıldızlar gördüğümüz için Dünya’nın yuvarlak olduğunu ilan etmiş.
Mısır’a yaptığı bir yolculuktan dönerken, “Mısır’da ve Kıbrıs’ta görülen yıldızlar var … Bunlar kuzey bölgelerde görünmüyor” demiş. Bu olgunun yalnızca insanların yıldızları yuvarlak bir yüzeyden görmesiyle açıklanabileceğini ifade eden Aristo, Dünya küresinin çok büyük olmadığını; aksi halde bu kadar hafif bir yer değişikliğinin etkisinin hemen görülmeyeceğini belirtmiş.
Ekvatordan ne kadar uzaklaşırsanız, “bilinen” takımyıldızlar da o kadar ufka doğru gider ve yerlerini farklı yıldızlar alır. Dünya düz olsaydı bu durum gerçekleşmezdi:
4. Bir çomak testi yapın
Eğer bir (yumuşak) zemine bir çomak dikerseniz, çomağın bir gölgesi olur. Bu gölge zaman geçtikçe hareket eder (antik Gölge Saatleri’nin çalışma prensibi budur). Eğer Dünya düz olsaydı, o zaman farklı konumlardaki iki çomaktan aynı gölge çıkardı.
Ancak öyle değil. Yine bu durum, Dünya’nın düz değil yuvarlak olması sebebiyledir.
Erastotenes (MÖ 276-194) bu prensibi kullanarak Dünya’nın çevresini gayet doğru şekilde hesaplamış. Bunu görmek için Erastotenes ve Dünya’nın çevresiyle ilgili şu deney videosuna göz atın:
5. Bir tepeye ya da dağa tırmanın
Düz bir ovada dururken, ufka doğru ileriye bakın. Gözlerinizi zorlayın ve en sevdiğiniz dürbünü çıkarıp onunla (dürbün merceklerinin de yardımıyla) bakabildiğiniz kadar uzağa bakın.
Sonrasında en yakındaki ağaca tırmanın; ne kadar yüksek olursa o kadar iyi ama dürbünleri düşürüp merceklerini kırmamaya dikkat edin. Ardından yeniden bakın, gözlerinizi zorlayın ve dürbünden ufka bakın.
Ne kadar yükseğe çıkarsanız, o kadar uzağı görürsünüz. Genelde bu durumu Dünya’daki engeller ile ilişkilendiririz (yerde uzağı görmemizi engelleyen evler veya ağaçlar olması, yukarı tırmandığımızda daha iyi görmemiz gibi) ama gerçek sebep bu değildir. Kendiniz ve ufuk arasında hiçbir engelin bulunmadığı tamamen boş bir düzlükte dursanız bile, daha yükseğe çıktığınızda yerde durduğunuz zamankinden çok daha uzağı görürsünüz.
Bu olgu da Dünya’nın eğiminden kaynaklanır ve Dünya düz olsaydı gerçekleşmeyecek bir durumdur.
6. Bir uçağa binin
Eğer hiç başka bir ülkeye yolculuk ettiyseniz, özellikle de uzun bir yolculuk yaptıysanız; uçaklar ve Dünya ile ilgili iki ilginç gerçeği fark edebilirsiniz.
Uçaklar çok uzun bir süreliğine görece düz bir çizgide yolculuk edebilir ve hiçbir kenardan aşağı düşmez. Dünya’nın etrafında durmaksızın da dönebilirler. Atlantik ötesi bir uçuşta pencereden dışarı bakarsanız, çoğu zaman ufukta Dünya’nın eğimli yapısını görebilirsiniz. Bu eğim en iyi Concorde uçağında görünüyordu fakat o uçak uzun süredir kullanılmıyor. Virgin Galactic’in yeni uçağından çekilen fotoğrafları görmek için sabırsızlanıyoruz; bu uçaklarda ufkun, belli bir uzaklıktan göründüğü üzere kesinlikle eğimli görünmesi lazım.
7. Diğer gezegenlere bakın
Dünya diğer gezegenler farklıdır, o kadarı doğru. Sonuçta gezegenimizde yaşam var ve yaşam barındıran başka gezegen bulmuş değiliz (henüz). Ancak tüm gezegenlerin sahip olduğu belli özellikler var ve tüm gezegenler belli bir şekilde davranıyorsa veya belli özellikleri gösteriyorsa (özellikle bu gezegenler farklı yerlerdeyse veya farklı koşullar altında oluştuysa), gezegenimizin de aynı olduğunu varsaymak gayet mantıklı olur.
Başka bir ifadeyle: Eğer farklı konumlar ve farklı koşullar altında oluşan bu kadar fazla gezegen aynı özelliği sergiliyorsa, kendi gezegenimizin de aynı özelliği taşıması muhtemeldir. Tüm gözlemlerimiz, diğer gezegenlerin küresel olduğunu gösteriyor (ayrıca nasıl oluştuklarını bildiğimizden, neden bu şekli aldıkları da belli). Farklı düşünmemizi gerektiren (ki düşünmüyoruz) çok iyi bir sebebimiz olmadığı sürece, gezegenimiz çok büyük ihtimalle aynıdır.
Galileo Galilei, 1610 yılında Jüpiter’in uydularının onun etrafında döndüğünü gözlemlemiş. Bunları, daha büyük bir gezegenin etrafında dönen küçük gezegenler biçiminde tanımlamış; kilisenin bu tanımı (ve gözlemi) kabul etmesi çok zormuş çünkü tanım, her şeyin Dünya’nın etrafında döndüğü varsayılan yermerkezli bir modele meydan okuyormuş. Bu gözlem, gezegenlerin (Jüpiter, Neptün ve sonrasında gözlemlenen Venüs’ün de) hepsinin küresel olduğunu ve Güneş’in etrafında döndüğünü de göstermiş.
Düz bir gezegen (bizimki veya başka bir gezegen) o kadar inanılmaz bir gözlem olurdu ki, gezegenlerin nasıl oluştuğu ve davrandığıyla ilgili bildiğimiz neredeyse her şeye karşı gelirdi. Gezegen oluşumuyla ilgili bildiklerimizin yanısıra, yıldız oluşumuyla ilgili bildiğimiz (Güneş’imizin düz dünya kuramına uyum sağlaması için oldukça farklı davranması gerekirdi) ve uzaydaki hız ve hareketlerle alakalı bildiğimiz (gezegenlerin yörüngeleri ve kütleçekimin etkisi gibi) her şeyi de değiştirirdi. Kısacası, gezegenimizin küresel olduğundan kuşkulanmıyoruz, bunu biliyoruz.
8. Zaman dilimleri diye bir şey var
Bu kelimelerin yazıldığı an New York’ta saat öğleden sonra 12. Güneş gökyüzünün ortasında (fakat bulut olduğu için görmek zor). Pekin’de saat gece 12:00 ve hiçbir yerde Güneş yok. Avustralya’nın Adelaide şehrinde saat gece yarısı 1:30. 13 saatten fazla ileride. Orada gün çoktan bitmiş; hatta o kadar ki, Güneş yakında yeni bir günün başlangıcında yeniden yükselecek.
Bu durum sadece Dünya yuvarlak olduğu ve kendi ekseni etrafında döndüğü zaman açıklanabilir. Güneş’in Dünya’nın bir kısmında parladığı belli bir noktada, diğer taraf karanlık olur. Bu durum, saat farklılıklarının ve zaman dilimlerinin oluşmasını sağlar; özellikle de 12 saatten daha büyük olanların.
Zaman dilimleri, Güneş ve Dünya ile ilgili bir diğer nokta da şu: Güneş bir “spot ışığı” olsaydı (çok doğrudan bir konumda olsaydı ve böylelikle ışık sadece belli bir konuma yansısaydı) ve Dünya düz olsaydı, tepemizde parlamasaydı bile Güneş’i görebilirdik (aşağıdaki çizimde görebileceğiniz üzere). Benzer şekilde, tiyatrodaki bir sahnede ışığın bir spot ışığından görebilirsiniz; siz (seyirciler) karanlıkta oturuyor olsanız bile. Birinde tamamen karanlık varken diğerinde ışığın olduğu iki farklı zaman diliminin oluşmasının tek yolu, Dünya’nın küresel olmasıdır.
9. Yerin çekimini hissedin
İşte kütle ile ilgili ilginç bir gerçek: Kütle cisimleri kendine çekiyor. İki cisim arasındaki çekim (kütleçekim) kuvveti, bu cisimlerin kütlelerine ve aralarındaki uzaklığa bağlı. Basitçe ifade etmek gerekirse kütleçekim, cisimlerin kütle merkezlerine doğru çekim uyguluyor. Kütlenin merkezini bulmak için cismi incelemeniz gerekir.
Bir küreyi düşünün. Küre tutarlı bir şekle sahip olduğundan, neresinde durursanız durun altınızdaki küre miktarı tamamen aynıdır. (Cam bir kürenin üzerinde gezen bir karıncayı düşünün. Böceğin bakış açısından, hareketi gösteren tek şey karıncanın ayakları üzerinde yürümesi olur; Yüzeyin şekli hiç değişmez.) Bir kürenin kütle merkezi, kürenin merkezindedir; yani kütleçekim, küre yüzeyindeki her şeyi kürenin merkezine doğru çekecektir. Cisim yüzeyin neresinde bulunursa bulunsun aynı şey gerçekleşir.
Düz bir düzlem hayal edin. Düz bir düzlemin kütle merkezi, ortasında olacaktır. Dolayısıyla kütleçekim kuvveti yüzeydeki herhangi bir şeyi bu düzlemin ortasına doğru çekecektir. Bu sebeple düzlemin kenarında dursaydınız, kütleçekim sizi yanlardan düzlemin ortasına doğru çekecekti; genelde Dünya üzerinde durduğunuz zaman yaşadığınız gibi tam aşağıya değil.
Bir elma Avustralyalılar için bile aşağı düşer, yana değil. Ancak kuşkunuz varsa, hemen bir şeyi yere düşürün; ama kırılacak veya size zarar verecek bir şey olmasın bu.
Burada kütle merkezi ve kütlenin dağılımıyla ilgili okunacak bir şeyler var. Ayrıca birtakım denklemlere (integral içermeyen) girişecek kadar cesursanız, Newton’un Evrensel Çekim Kanunu hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
10. Uzaydan çekilen görüntülere bakın
Uzay keşfinin geride bıraktığımız 60 yılında uzaya uydular, araştırma araçları ve insanlar fırlattık. Bunların bazıları geri döndü, bazılarıysa halen Güneş Sisteminde (hatta ötesinde) süzülüyor. Birçoğu da Dünya’daki alıcılarımıza muhteşem görüntüler iletiyor. Bu fotoğrafların hepsinde Dünya (sıkı durun) küresel. Dünya’nın kavisli yapısı, Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronotların çektiği pek çok fotoğrafta da görünüyor. UUİ Instagram hesabından son örnekleri görebilirsiniz.
Ne derler bilir misiniz? Bir fotoğraf bin diss şarkısına bedeldir.
Yazar: Moriel Schottlender. Çeviren: Ozan Zaloğlu.
Reklamınız batsın. Metnin üzerine yerleştirip makalenin okunmasını engelliyorsunuz. Böyle site mi olur.Reklamı kapatma düğmesi bile yok. Resmen okura saygısızlıktır bu.