Peki neden kendi dilleri evrimleşmemiş?
Bir kediyi fare kovalarken görüyorsunuz. Muhtemelen fark etmezsiniz ama bu sahnenin gerçekleştiğini görür görmez beyniniz kedi ve fare arasında önemli bir ayrım yapar: Kimin kovaladığını ve kimin kovalandığını belirler. Bu “obje” (bir eylemi yürüten varlık) ile “süje” (bu eylemin yürütüldüğü varlık) arasındaki ayrım yapma kabiliyeti, “olay ayrışımı” şeklinde adlandırılıyor ve uzun süredir insanlara özgü olduğu düşünülüyor.
Fakat Salı günü PLOS Biology bülteninde yayımlanan yeni bir çalışmada, durumun böyle olmadığı öne sürülüyor: Büyük maymunlar da (özellikle de goriller, şempanzeler ve orangutanlar) olayları bizim yaptığımız gibi takip edip obje ile süje arasında ayrım yapıyor gibi duruyor. Bu önemli bir bulgu çünkü bilim insanları olay ayrışımının, insanlara özgü bir şeyin merkezinde yattığını düşünüyor. “Obje” ve “süje” kavramlarının, dilsel özne ve nesne kavramlarıyla kuvvetli bir benzerlik sergilemesi tesadüf değil; bilim insanları olay ayrışımının bilişsel işleyişinin, insan dilinin sözdizimi ve yapısının altında yattığına inanıyor.
Popular Science‘a konuşan makalenin baş yazarı Vanessa Wilson, ekibinin olay ayrışımı ve dil arasındaki ilişkiyle ilgili önemli bir soruyu cevaplamaya koyulduğunu söylüyor; tavuk ve yumurtayla ilgili o klasik bilmeceyi hatırlatan bir soru bu: Dil kapasitemiz, olay ayrışımına dönük kabiliyetimizden önce mi geldi yoksa tam tersi mi? Araştırma takımı bu soruyu cevaplamak için maymunlara bir dizi video klibi izleterek, maymunlar bu klipleri izlerken onların göz hareketlerini takip etmiş.
Bunun sonucunda da tıpkı insanlarda olduğu gibi maymunların dikkatinin obje ve süje arasında gidip geldiğini keşfetmişler. Bu durum, ikisi arasında ayrım yapma kabiliyetimizin onlarda da bulunduğuna işaret ediyor ve olayları ayrıştırma kapasitesinin ilk önce evrimleştiğini, bunun da dil için bilişsel bir temel sağladığını akla getiriyor.
Maymunlar, pek çok hayvan gibi birbirleriyle açık biçimde iletişim kuruyor. Bunu yapma şekilleri de şaşırtıcı biçimde insanlarınkine benziyor olabilir: Sırayla ses çıkarıyorlar, araya giriyorlar ve bireyselleşmiş sesleri var. Yine de iletişimleri, insan dilini ayırt eden karmaşıklıktan yoksun. Görünüşe göre daha etkili iletişim kurabilmek evrimsel bir avantaj sağlar; peki maymunlar dilin evrimleşmesi için bilişsel iskelet sergiliyorsa dil neden evrimleşmedi?
Wilson, bu sorunun cevabının henüz belli olmadığını söylüyor: “Önerilerden biri de sosyal bilişimizin [insan dil gelişiminde] bir rol oynamış olması ve sosyal işbirliği ihtiyacımızın, dünyayı algılama ve anlamlandırma şeklimizin cisimleşmesine yön vermesi.”
İnsanlar, en yakın primat akrabalarımızdan önemli ölçüde daha geniş beyinlere sahip. Kuramlardan biri de bu durumun sebebinin en azından bir kısmının, (dilin kilit bir rol oynadığı) karmaşık sosyal etkileşimlerimiz olması. Bu da başka bir tavuk -yumurta sorusu: Büyük beyinlerimiz dil kullanmayı kolaylaştırmak üzere mi evrimleşti yoksa dil kabiliyetimiz büyük beyinlerimiz sebebiyle mi gelişti? Wilson yine cevabın tamamen net olmadığını söylüyor: “Sözdizimi evriminin bir kuramında da evrimin, hesaplama kabiliyetimizdeki bir artışın karmaşık ifadeler oluşturma kabiliyetimize yol açtığı ileri sürülüyor ki bu da konuşma yoluyla cisimleştirdiğimiz bir şey. Bu yüzden beyin boyutunun bu noktada bir rol oynadığına yönelik bir argüman kesinlikle var.”
“Fakat” diye devam ediyor, “Birinin diğerine yol açtığını söyleyebileceğimizden kuşkuluyum. Eğer daha büyük beyinler dile yol açan hesaplama bakımından faydalıysa, o halde beyin boyutuna ve iletişim karmaşıklığına bir tür geri besleme döngüsü şeklinde yön vermek üzere devam eden bir seçilim baskısı olmuş olabilir; bu noktada dil baskıları beyin boyutunun artmasını gerektirir ve artan beyin boyutu dil için faydalıdır.”
Makalede başka bir ihtimale de değiniliyor. Diğer hayvanlar “insan benzeri olay ayrışımı kabiliyeti” sergiliyor olabilse de “obje -süje ilişkileri hakkında iletişim kurma motivasyon veya kaynakları bulunmuyor.” Bu durum, neden erken dönem insanların o motivasyona sahip olduğu sorusunu ortaya çıkarıyor: Dil, bir gorilin kolunu yakalayıp yiyeceğe doğru çevirmek gibi daha basit iletişim yöntemlerinden nasıl (ve neden) evrimleşti? Wilson yine kuramlardan birine göre sosyal bilişimizin “bizi (yırtıcıya özgü alarm çağrıları veya besin çağrıları gibi) tekil objelerle alakalı iletişim kurmaktan, farklı objelerin etkileşimleri hakkında iletişim kurmaya götürerek”, bu konuda bir cevap sunabileceğini söylüyor.
Fakat bunun sonucunda daha temel bir soru da ortaya çıkıyor: Bu iletişim hangi noktada dile dönüştü? Wilson, bu sorunun “dilbilimcilerin ve biyologların tartışmaya devam ettiği” sorulardan biri olduğunu ve bunun zannedildiği kadar açık olmayabileceğini söylüyor: “Hayvan iletişimi üzerine devam eden araştırmalar, insanların benzersizliğine dair bildiklerimizi sürekli yeniden tanımlıyor ve bu konuda beklenmedik değişiklikler meydana getiriyor.”
Bununla birlikte, insan dilinin onu diğer iletişim şekillerinden ayıran birkaç özelliği olduğunu açıklıyor bilim insanı. “Bu özelliklerden biri de tümlemeli olması; yani tek anlama sahip kelimeleri farklı sıralarda birleştirme ve karşılığında belli anlamlar meydana getirme kabiliyetimiz. Tümleme hayvan iletişiminde de mevcut fakat şimdiye kadar yalnızca çok daha basit şekillerde bulunmuş; örneğin bireysel ve beraber olarak farklı anlamlar meydana getiren iki çağrının veya el hareketinin birleşimi gibi.”
Wilson şöyle devam ediyor: “Bir diğer eşsiz taraf da özyineleme; yani sözdiziminin temeli olduğu düşünülen, iç içe geçmiş hiyerarşik yapılar oluşturma kabiliyetimiz. Bir kurama göre bu, büyüyen lügata yanıt olarak ortaya çıkmış; örneğin artan sinyal sayısında bir üst sınır varmış, bu yüzden sözdizimi bu sinyalleri daha kolay birleştirmemizi sağlamış.”
Ancak nihayetinde, hayvanlar ve onların iletişim kurma şekilleriyle (ve bu iletişim şekillerinin altında yatan bilişsel mekanizmalar) ilgili ne kadar fazla şey öğrenirsek, insanların belki de düşünmek istediğimiz kadar benzersiz olmadığını o kadar fazla anlıyoruz. “Kısacası” diyor Wilson, “insanların ve diğer türlerin iletişimi arasındaki farkın çeşitten ziyade derece farkı olduğuyla ilgili gitgide daha fazla şey keşfediyoruz… Bu noktada, iletişim karmaşıklığına yön veren olası unsurlara dair öğrendiklerimizin hâlâ buzdağının görünen kısmı olduğunu söylerim.”
Yazar: Tom Hawking/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.