Güneş Gürültü Çıkarır mı?

0
Bu görüntünün sol altında Güneş'ten çıkan o uzun demet, bir taçküre kütle atımı. Görüntü 31 Ağustos 2012'de NASA'nın Güneş Dinamikleri Rasathanesi'yle yakalanmış. Fotoğraf: Goddard Uzay Uçuş Merkezi/NASA

Uzayda kimse sizin ışıldamanızı duyamaz.

Güneş Dünya’daki yaşam için benzersiz bir deneyim. Onu görüyoruz. Onu hissediyoruz. Fakat onu duyamıyor gibi duruyoruz.

Eğer duysaydık, sesi bir patlama gibi mi gelirdi yoksa basit bir kalp atışı gibi mi? Ya da 150 milyon km uzaktan kükreyen bir fısıltı gibi mi? Güneş devasa boyutta ve Dünya’dan yaklaşık 100 kat daha geniş. Son zamanlarda da özellikle aktif; hatta o kadar ki, Güneş’teki patlamalar GPS’i bozabilir, iletişim sistemlerini zayıflatabilir ve auroralar meydana getirebilir. Peki bu sessizliğin sebebi ne? Bu sorular ve daha fazlası, bir Popular Science okurunun görünürde basit bir şey sormasıyla ortaya çıktı: “Güneş gürültü çıkarır mı?” sorusunu.

Popular Science‘ın aradığı ve Arizona Üniversitesinde çalışan gökbilimci Prof. Chris Impey, “Basit cevap hayır, bizim için değil” diyor ve şu şekilde açıklıyor: “Güneş gürültü yapmaz çünkü gürültü veya sesin kendisini taşıyabileceği bir ortama ihtiyacı vardır.” Aslında, “Biz ve Güneş’in arasındaki uzay neredeyse mükemmel bir boşluktur, o yüzden ses buradan geçemez. Dolayısıyla Güneş ne yaparsa yapsın, sesini bize iletmez.”

Tüh! Ya da… Çok iyi! Belki bu büyük plazma topunu duymadığımız için şanslıyızdır. Peki arada neredeyse hiçbir yoksa, ses nasıl oluyor da bu boşluğu geçip kulak zarlarımıza ulaşmıyor?

ABD Ulusal Hava ve Uzay Müzesinde gökbilim eğitmeni olarak çalışan Shauna Edson şöyle açıklıyor: “Ses çok eğlencelidir. Bir basınç dalgasıdır. Bir şeyin içerisinden gitmesi gerekir. Kulaklarımız da bu basınç dalgalarını yorumlayarak onları beynimizin anlayabileceği bir sese çevirmek üzere adapte olmuştur.” Edson, insanların sesin nasıl çalıştığını kafalarında canlandırmasına yardımcı olmak için onlardan sıra halinde dizilmiş topları düşünmelerini istediğini söylüyor.

“Bu sıranın sonundaki topu ittiğinizde, sonraki topa doğru gider ve bu topa toslar” diye açıklıyor Edson. “Daha sonra hepsi birbirine toslar. Bu toslama, sıra boyunca bir dalga halinde toptan topa devam eder. İşte sesin içerisinden geçtiği hava, sıvı veya katı madde moleküllerine yaptığı şey de budur.” Uzayda ise bu moleküllerin “çok az ve birbirlerinden çok uzakta” olduğunu belirten Edson, “birini itseniz bile yakınlarda toslayacağı hiçbir şey yoktur, bu yüzden dalga devam edemez.” (Alien filmindeki o meşhur söz gibi, “Uzayda kimse bağırdığını duyamaz.”)

O halde Güneş, uzayın boşluğu yüzünden bizim Dünya üzerinde değerlendirdiğimiz şekilde ses çıkaramıyor. Yine de ne kadar büyük ve enerji dolu olduğu düşünüldüğünde, en azından sese benzeyen bir şey yapmıyor mu?

Impey, “Güneş’in salınım ve titreşimleri vardır” önerisinde bulunuyor, “dolayısıyla bir bakıma ses elementlerinin bazılarını içerisinde barındırıyor.” Fakat böyle olsa bile Güneş Dünya’ya göre çok büyük olduğundan, “içerisindeki bütün faaliyet inanılmaz derecede düşük frekanslıdır” diyor Impey. Diğer bir ifadeyle Güneş’in faaliyeti, insan kulaklarının algılamak üzere evrimleştiği türden bir şey kesinlikle değil. Güzel, peki o zaman neden Stanford ve Johns Hopkins üniversitelerinin internette yayınladığı ses kliplerinde güneş rüzgarları ve salınımlarına ait titreşimlerin duyulduğu belirtiliyor? İşte sonifikasyon adı verilen şey burada devreye giriyor.

“Bu bilimde kullandığınız yere bağlı olarak oldukça zekice bir fikir; özellikle gökbilimde” diyor Impey. “Galaksi gibi uzaktaki bir olguyu veya içine madde çeken bir kara deliği ya da Jüpiter’in atmosferik hareketlerini veya Güneş’i alırsınız ve o alanda ortaya çıkan sinyalleri ses dalgalarına dönüştürür, böylece onları görsel olmayan bir şekilde anlarsınız.” Bu yöntem, bilim insanlarının verileri farklı şekilde temsil etmesine yardımcı oluyor ama “fiziği de bir nevi yanlış temsil ediyor. Gerçek ses değiller.”

Impey sonifikasyonun, James Webb Uzay Teleskobu‘nun çektiği canlı renkli kızılötesi görüntüye telefonunuzun ekranından bakmaya benzediğini söylüyor. “Onlar gerçek renk değil çünkü tespit edilen o ışınım çıplak gözle görülemiyor.”

Sonifikasyona dönersek: “Hiçbir şekilde insan duyularına göre olmayan bir olguyu deneyimlemenin bir yolu” diye açıklıyor Impey.

Uzmanların bu gibi ham verileri yorumlamalarına yardımcı olması için sese yönelmesinin bazı güzel sebepleri var. “Ses, insanların etraflarını anlama şekillerinden biri” diyor Edson.

“Yağmur damlalarını veya rüzgarın uğultusunu duyabiliriz ve bunun sonucunda dışarıya bakmamıza gerek kalmadan hava durumunu anlarız. Ambulans sirenleri duyarız ve yoldan çekilmemiz gerektiğini düşünürüz” diyor Edson. “Ancak ses aynı zamanda bir öğrenme biçimidir.” Bir tamircinin bir motoru dinleyip veya bir doktorun bir kalbi dinleyip anormallikleri tespit etmeye çalışması gibi bilim insanları da verileri sese dönüştürüp yoğunlaştırarak neler olduğunu çözmeye çalışıyor. Edson şöyle açıklıyor: “Yıllar boyu meydana gelen değişimleri saniyeler ya da dakikalar içerisinde duyabilirsiniz, seste bazen normalde fark etmeyeceğiniz örüntüler ortaya çıkar.”

Dünya gibi güneşimizin de kendi faaliyet döngüsü vardır. Üstelik son zamanlarda epey meşgul. “Şu an solar maksimum adını verdiğimiz bir dönemdeyiz” diyor Edson. “Bu yüzden bir sürü güneş lekesi var. Bir sürü püskürtü var. Genelde görmediğimiz yerlerde auroralar görüyoruz.”

Bu güneş lekesi verilerini sonifike ederseniz, “sese dönüştüğünde o 11 yıllık döngünün yükselme ve alçalmalarını duyabilirsiniz” diye açıklıyor Edson, “ve kulağa bir çeşit kalp atışı gibi geliyor.”

(Uzman, sesin dı dım dı dım veya dupdup dupdup gibi çıkıp çıkmadığını söylemedi.)

Yazar: Harri Weber/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz