NASA’nın OSIRIS-REx görevinde yapılan yeni keşifler ‘tümüyle bir sürpriz’.
Bilim insanlarının NASA’nın OSIRIS-REx göreviyle Bennu asteroidinden aldıkları numunelere erişmesi biraz zaman alsa da beklemeye değdiği ortaya çıktı. Bugün Nature bülteninde yayımlanan yeni bir çalışmada, OSIRIS-REx’in getirdiği maddelerde beklenmedik bir keşif tarif ediliyor: Sıvı suyun buharlaşmasından kalan bileşenlerin kalıntıları.
Popular Science‘a konuşan makalenin baş yazarı Tim McCoy, bu bileşenleri hiç beklemediklerini söylüyor. “[Onları bulmak] tümüyle sürpriz oldu” diyor. “Bu makaleyi yazan araştırma takımının toplamda yüzlerce yıl meteorit inceleme deneyimi var ama bu minerallerden bazılarını hiçbirimiz, hatta kimse görmemişti.”
Keşfin bu kadar önemli olmasının sebeplerinden biri de söz konusu bileşenlerin, tuzlu sıvı çözeltilerinin buharlaşmasıyla çökelmiş olması gerektiği (yani yüksek yoğunluklarda çözülmüş tuz bulunan sıvı su çözeltilerinin). McCoy şöyle açıklıyor: “Bunu biliyoruz çünkü hem bu minerallerden bazıları kristal yapılarında su barındırıyor hem de [evrendeki] en bol sıvının su olduğunu biliyoruz. Karbondioksit gibi başka buzlara ait ufak bir bileşen de olabilirdi ama çoğunlukla suydu.”
Dolayısıyla bu bileşenlerin mevcudiyeti, Bennu’nun geçmişinin bir noktasında sıvı su olduğuna işaret ediyor; ya da daha doğru bir ifadeyle, Bennu’nun çıktığı antik asteroidin geçmişinin… Bu ana asteroit, son 65 milyon yılın bir noktasında daha ufak parçalara ayrılan daha büyük bir cisimmiş. McCoy, ana asteroidin kısmen buzdan oluştuğunu ve buzun binlerce yıl boyunca asteroidin regolitindeki radyoaktif elementlerin bozunmasından gelen ısıyla eridiğini açıklıyor.
McCoy bu suyun “muhtemelen yüzeyde olmadığını, asteroidin yüzeyinin altında bir damar ya da cep olarak durduğunu” söylüyor. Bu sayede suyun, çok büyük ihtimalle daha uzun süre sıvı halde ve “hemen hemen oda sıcaklığında” kaldığını belirtiyor McCoy. Çözülen mineraller de çözeltinin daha uzun süre sıvı halde kalmasına olanak sağlamış olabilir: Tuzlu sıvı çözeltilerinin donma noktaları genelde saf suya göre daha düşük. (Karlı havalarda yollar bu yüzden tuzlanıyor.)
Her halükarda, su nihayetinde buharlaştığı zaman geride McCoy ve araştırma takımını şaşkınlığa uğratan yoğunlaşmış çökeltiler bırakmış. Ana asteroit parçalandığında ise bu bileşenler, aralarında Bennu’nun da bulunduğu haleflerine geçmiş. Araştırma takımının Bennu numunesinde keşfettiği ilk bileşen, daha önce başka bir asteroit ya da meteroitte gözlenmeyen sodyum karbonat olmuş. Sahip olduğu kristal yapıya suyu dahil ettiğinden, bu mineralin varlığı McCoy ve dünya çapındaki diğer araştırma takımlarını suda çözülebilen diğer bileşen numunelerini aramaya yöneltmiş. Araştırmacılar toplamda bu gibi 11 bileşen bulmuş ve hepsi de tuzlu bir su çözeltisinde yoğunlaşıp, suyun daha sonra buharlaşmasıyla çökelmiş.
Bennu’yu meydana getiren antik bir gövdede sıvı suyun var olduğunu gösteren bu bulgu, heyecan verici bir olasılık sağlıyor: Bennu’nun öncülü, yaşamın ilk ayak seslerine şahit olmuş olabilir. Görünürde Bennu’nun atasındaki sıvı su ceplerinde oluşan tipte tuzlu çözeltiler, karmaşık organik bileşenlerin gelişimi için uygun bir ortam sağlıyor. McCoy, yayımlanan makaleye eşlik eden bir açıklamasında şöyle söylüyor: “Artık Bennu’dan biliyoruz ki yaşamın ham bileşenleri, Bennu’nun ana gövdesinde çok ilginç ve karmaşık şekillerde birleşiyordu.” Makalede ayrıca günümüzde Satürn’ün uydusu Enceladus ve Mars’ın uydusu Ceres’in iç kısmında benzer tuzlu çözeltilerinin var olabileceği aktarılıyor.
Her iki durumda da McCoy, görünürde Bennu’nun ana asteroidinde mevcut olan sıvı suyun o asteroit hakkında da önemli bir şey söylediğini belirtiyor: “Bennu’nun ana asteroidinde buz olması, Güneş Sistemi’nin kar hattının ötesinde oluşması gerektiği anlamına geliyor.” Bu hat; bir yıldıza olan uzaklığın, sıcaklığın suyun donma noktasının altına düştüğü seviyede olduğunu gösteriyor. (NASA 2016 yılında genç bir yıldız sisteminde bu olgunun görüntüsünü yakalamıştı.)
Yeni oluşmaya başlayan bir yıldızın etarfındaki gaz ve toz bulutu, nihayetinde sistemdeki gezegenlerin ve yörüngede dönen diğer cisimleri oluşturacak gezegen öncesi diskte bir araya gelmeye başladığından, bu kar hattı bir güneş sisteminin ilk zamanlarında özel bir önem taşıyor. Kar hattının ötesinde su katı halde oluyor ve yeni oluşan gezegenler ile asteroitlerde kolayca toplanıyor. Hattın içerisinde ise su gaz şeklinde kalıyor ve yakalanması daha zor oluyor.
[İlgili: 2024’te Yaşanan Uzayla İlgili 10 Kaotik Aksilik]
Bu durum, kar hattının ötesinde oluşan cisimlerin su bakımından görece zengin olduğu anlamına geliyor. Dünya’daki suyun kökenine dair önde gelen kuramlardan biri de suyun, bu gibi su yönünden zengin cisimlerin yakalanmasıyla kazanıldığını söylüyor. Ayrıca bu cisimler organik bileşenler yönünden zengin tuzlu çözeltiler barındırıyorsa, yaşamın bu ortamlarda Dünya’ya ulaşmadan önce evrimleşiyor olabilmesi en azından kuramsal açıdan mümkün.
Bu gibi kuramsal olasılıkların dışında McCoy, tuzlu çözelti bileşenlerinin keşfedilmesinin, OSIRIS-REx’in Bennu’dan doğrudan fiziksel numuneler alabiliyor olmasının değerini gösterdiğini söylüyor. “Bunlar inanılmaz derecede nadir mineraller, dolayısıyla Dünya’dan tespit edilemezler.” Bilim insanı ek olarak şunları ifade ediyor: “Bu minerallerin pek çoğu Dünya atmosferinde kararsız. Bir uzay göreviyle kontrollü şekilde getirilmese ve nitrojen içerisinde atmosferden çok dikkatli biçimde izole edilmeselerdi, onları daha en başta hiç bulamazdık.”
Yazar: Tom Hawking/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.