Çok şanssızlarmış.
Evren bilardo oynadığı zaman şakası olmaz. 66 milyon yıl önce, yaklaşık 10 kilometre genişliğindeki bir kayayı güneş sistemimizdeki deliğe soktu. Dünya’ya çarpan asteroit tokadı, milyarlarca atom bombası kadar enerji yaydı.
Dinozorlar, tufanın en ünlü kurbanlarıydı. Onlara deniz canlıları, bitkiler ve mikroorganizmalar da katılmıştı. Hepsi beraber, Dünya’nın biyolojik çeşitliliği yüzde 75 azalmıştı. Bu durum Mesozoik-Paleojen veya K-pg yok oluşu olarak biliniyor (ayrıca K-T yok oluşu olarak da biliniyor).
Büyük bir asteroit çarpışı, her 100 milyon yılda sadece bir kez gerçekleşiyor. Üstelik yeni ve tartışmalı bir rapor, K-Pg darbesinin son derece ihtimal dışı bir vuruş olduğunu öne sürüyor.
Bir çift araştırmacı, dün Scientific Reports bülteninde yayınlanan bir tezde söz konusu asteroitin Dünya’ya çarptığı zaman kitlesel bir yokoluşu tetikleme ihtimalinin 10’da birden daha düşük olduğunu hesapladı.
(Biz memeliler bunun üstesinden geldiğimiz için sevinmeliyiz: Dinozorların hızlı şekilde yok olmasından sonra, geceleyin hareketlenen tüy yumakları (atalarımız) gün ışığına koştular ve gezegeni ele geçirdiler. Ayrıca dinozorların bir kolu hayatta kaldı ve günümüzde hayatlarını kuş olarak sürdürüyorlar.)
Japonya’nın Tohoku Üniversitesi’nde taşılbilimci olan Kunio Kaiho ve Meteorolojik Araştırma Kurumu’nda atmosfer kimyacısı olan Naga Oshima, çarpmanın en ölümcül belirtisinin kurum (is) olduğunu öne sürüyorlar.
Asteroit, Meksika’daki Yucatan Yarımadası’nın yakınına çarptı. Araştırmacılar orada, sığ bir denizin altında büyük miktarlarda ham petrol ve hidrokarbonun saklı olduğunu ve yanmak üzere beklediğini söylüyorlar.
Kaiho ve Oshima’nın 2016 yılında yayınlanan önceki çalışması, bir asteroit çok miktarda organik maddeyi kuruma çevirirse ne olacağını modellemişti; milyonlarca ve milyonlarca ton kurum, stratosfere yerleşiyordu.
Söz konusu senaryoda, kurum bulutu Güneş’in ışımasını engelliyor ve Dünya’nın sıcaklığı hızlı şekilde düşüyordu. Karbon altında kalan bitkiler soldular ve öldüler. Kısa süre sonra açlık çeken hayvanlar da bunu takip ettiler.
Yeni çalışmanın yazarları, atmış altı milyon yıl önce Dünya yüzeyinin sadece yüzde 13’ünün bu kıyamet günü kurumunu oluşturacak kadar organik madde içerdiğini söylüyor.
Kaiho, eğer asteroit Dünya’nın geri kalan yüzde 87’lik kısmına çarpmış olsaydı, dinozorların günümüzde hayatta olabileceğini düşündüğünü belirtiyor.
Bu çalışma ile ilişkisi olmayan ve Pennsylvania State Üniversitesi’nde paleoşinograf olan Timothy Bralower, yenilikçi düşünce şekilleri sebebiyle araştırmacıları alkışladığını söylüyor. Fakat Bralower, kurum bulutunun tek başına asteroitlerin niçin bu kadar ölümcül olduğunu açıklayabileceğinden şüphe duyuyor.
Austin’deki Teksas Üniversitesi’nde jeofizikçi olan Sean Gulick, “Tırnak içine aldıkları yüzde 13 rakamının etrafından pek çok varsayım bulunuyor” diyor.
Asteroitin kurumu havaya kaldırdığını fakat dinozorların ölümünü yönlendiren şeyin kurum olmadığını söylüyor.
Kırk yıllık araştırmanın sonucu olan yok oluş asteroiti kuramı, dinozorların ortadan kaybolması konusundaki en mantıklı açıklama olarak geniş şekilde kabul görüyor.
1970’lerin sonlarında, Berkeley’daki California Üniversitesi’nde baba oğul olan bilim insanları Luis ve Walter Alvarez, Mesozoik ve Paleojen dönemleri arasındaki sınırda bulunan kayaları araştırmaya başladılar.
Alvarez takımı, İtalya’da söz konusu antik tarih ayrımı dönemine ait kilde, sadece asteroitlerde bulunan seviyede iridyum elementi keşfetti. Kırmızı kilin içinde Mesozoik döneme ait kurum da vardı.
İridyum, Tunus ve Yeni Zelanda gibi birbirinden uzak bölgelerde, dünya çapındaki 66 milyon yıllık killerde ortaya çıktı. Bilim insanları 1990 yılında çarpma bölgesini bulduklarını duyurdular. “Kıyamet Krateri”, Yucatan Yarımadası’nda yer alan, Chicxulub isimli küçük bir Meksika kasabasının yanında merkezlenen devasa bir çukurdu.
Kaiho ve Oshima yaptıkları kurum bulutu hesaplamalarını, yarımada yakınındaki Haiti’de bulunan jeolojik katmanlara dayandırdılar. Bu kayalar, Mesozoik dönemin sonlarında hidrokarbon bakımından zengindiler.
Söylediklerine göre bu, asteroitin ihtiyaç duyduğu cephaneydi. Kaibo şöyle söylüyor: “Eğer asteroit Dünya üzerinde düşük-orta dereceli bir hidrokarbon bölgesine çarpmış olsaydı (bu alan Dünya yüzeyinin yaklaşık yüzde 87’sini oluşturuyor), kitlesel yok oluş gerçekleşemeyebilirdi.”
Ancak, asteroit kraterini araştırma maksadıyla 2016’da yapılan bir sondaj projesinde yer alan Gulick, Chicxulub çarpışma bölgesinde yeterli miktarda organik madde olduğuna dair az miktarda kanıt bulunduğunu söylüyor.
Bilim insanları, çarpışmanın gerçekleştiği zaman yanarak jeolojik katmanlara dönüşen bir dehşet günlüğü buldu. Hipotez olarak sunulan “ölüm mekanizmaları” arasında, asteroitin getirdiği zehirli ağır metaller, asitli okyanuslar (o kadar aşındırıcıydı ki, deniz kabukları erimişti) ve küresel yangın fırtınaları yer alıyor.
Çarpışmadan çıkan kızgın asteroit parçaları ormanlara yağmış ve gezegen çapında orman yangınları başlatmış olmalıydı. Bralower’in söylediğine göre bu durum, kilde bulunan kurumu açıklayabilir.
Kendisinin söylediğine göre K-Pg yok oluşu, tek darbenin değil, “dörtlü darbenin” sonucuydu. “Hayatın çeşitliliğine baktığımızda, bir mekanizmanın tüm kitlesel yok oluşu açıklayabileceğini düşünmüyorum.”
Araştırmacıların tamamı, Chicxulub’taki bölgenin bu yıkım için çok önemli olduğuna katılıyor. “Çalışmanın yazarları, bunu öylesine bir yere çarptıramayacağınız noktasında haklılar” diyor Gulick.
Hem Bralower hem de Gulick, Geophysical Research Letters bülteninde geçenlerde yayınlanan bir tezi işaret ediyor (kendileri katılımcı veya üçüncü taraf bilim insanı olarak gösterilmişti). Tezde asteroitin öldürücü miktarlarda kurum değil, gaz yaydığı ileri sürülmüştü.
Atmosferde son derece yükseğe çıkan karbon dioksit ve sülfür gazları, sera gazının tam tersi etki göstermiş olabilir: yüzeydeki sıcaklıklar 20 derece Celsius’tan fazla düşmüştü.
“Eğer gezegeni beş yıl içinde 26 derece Celsius soğutursanız, pek çok yok oluşa sebep olursunuz” diyor Bralower.
Asteroitin bu iklim değiştiren gazları salması için, tortul kayaçların üzerindeki sığ bir denize çarpması lazımdı. Diğer bir ifadeyle asteroit tam da Chicxulub gibi bir yere çarpmalıydı.
Kaynak: The Washington Post. Çeviren: Ozan Zaloğlu.