Konuşma şeklimiz hayvanlar için önem taşıyor. Atlar, domuzlar ve vahşi atlar, kendi türleri ve yakın akrabalarının yanısıra insanların konuşmasındaki olumlu ve olumsuz tonları da ayırt edebiliyorlar. Kopenhag Üniversitesinde davranışsal biyoloji alanında yapılan yeni araştırmanın sonucu bu şekilde. Duygusal gelişimin tarihine yönelik yeni fikirler sağlayan çalışma, hayvanların refahıyla alakalı ilginç bakış açılarının da kapısını aralıyor.
Atlara fısıldayan kişilerin (atlarla konuşma yeteneği bulunanlar) olması, birçoğumuza komik gelebilir. Fakat Kopenhag Üniversitesi ve İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsünde yürütülen yeni araştırmaya göre, bu kişilerin fısıldama becerileriyle ilgili bazı önemli gerçekler olabilir. Kopenhag Üniversitesi Biyoloji Bölümünde çalışan davranışsal biyolog Elodie Briefer, araştırmacılar Anne Laure Maigrot ve Edna Hillman’la birlikte yürüttüğü uluslararası bir işbirliği kapsamında bir dizi hayvanın olumlu ve olumsuz tonlu konuşmaları ayırt edip edemediğini araştırmış.
“Sonuçlar, evcil domuz ve atlar ile Asyalı vahşi atların aradaki farkı anlayabildiğini gösterdi” diyor Elodie Briefer. “Sesler hem hayvanların kendi türlerine ve yakın akrabalarına hem de insanlara aitti.” Domuzların yanında, vahşi akrabaları olan yabandomuzları da incelenmiş. Tıpkı akraba olan iki at türünde olduğu gibi, domuzlar da emsallerinin sesleri duygu yüklü olduğunda açık biçimde tepki vermiş; hatta bir dereceye kadar kendi türlerinin seslerinde olduğu gibi.
Hatta hayvanlar, olumlu ve olumsuz duygu yüklü insan seslerini bile ayırt edebilmişler. Tepkileri her ne kadar daha sönük olsa da, yabandomuzları hariç bütün hayvanlar olumlu ve olumsuz duygu yüklü insan konuşmasına maruz kaldıklarında farklı tepki göstermişler.
Anlaşılmaz insan konuşmaları
Araştırmacılar deney kapsamında hayvan seslerinin ve gizli konuşmacılara ait insan seslerinin kayıtlarını çalmış.
Olumlu ve olumsuz insan konuşmaları, evcil hayvanların belli kelimelere tepki göstermesini önlemek üzere anlamlı ifadeler olmadan uzman bir seslendirmeci tarafından icra edilmiş.
Hayvanların gösterdiği davranışsal tepkiler, önceki çalışmalarda kullanılan ve kulaklarının konumlarından hareketlerine veya durgunluklarına kadar bir dizi kategori halinde kaydedilmiş.
Bu temelde araştırmacılar, hayvanların konuşma şeklimizi önemsediği sonucuna varmışlar.
“Elde edilen sonuçlar, hayvanların kendileriyle konuştuğumuz veya etraflarında bulunduğumuz zaman seslerimize yüklediğimiz duygulardan etkilendiklerini gösteriyor. Olumsuz duyguyla yüklü bir sesle karşılaştıklarında, ilk önce olumlu duygu yüklü bir ses dinletilmesine kıyasla daha güçlü ve genelde daha hızlı tepki veriyorlar. Belli durumlarda, maruz kaldıkları duyguyu bile yanısıtıyor gibi görünüyorlar” diyor Elodie Briefer.
Hayvanların duygusal bir hayatı var mı?
Çalışmanın bir diğer hedefi de, hayvanlardaki “duygusal bulaşma” olasılığının araştırılmasıymış; yani bir çeşit duygu yansıtma durumunu. Bunlar, başkalarının bir duygunun ifade edildiğini varsaydığı durumlar. Davranışsal biyolojide bu tip bir tepki, empati sınıfındaki ilk adım biçiminde görülüyor.
“Gelecekteki araştırma projeleri, yeni çalışmada öne sürüldüğü gibi bu hayvanların duyguları yansıttığını açık şekilde gösterirse; duyguların gelişim tarihi açısından ve hayvanların ne dereceye kadar duygusal bir hayatı ve bilinç seviyesi olduğunu görmek bakımından çok ilginç bir gelişme olur” diyor Elodie Briefer.
Çalışmada, “duygusal bulaşmaya” dönük belirgin gözlemler tespit edilememiş fakat seslerin iletilme sırasıyla alakalı ilginç bir sonuç elde edilmiş. Olumsuz sesin ilk önce çalındığı durumlar, yabandomuzları hariç bütün hayvanlarda daha kuvvetli tepkiler tetiklemiş. Bunlar arasında insan sesleri de var.
Elodie Briefer’a göre bu durum, hayvanlara ve hayvanların etrafında konuşma şeklimizin hayvanların psikolojisini etkileyebildiğini akla getiriyor.
“Yani seslerimiz, hayvanların duygusal durumu üzerinde doğrudan bir etki meydana getiriyor” diyor. “Hayvan psikolojisi bakımından çok ilginç bir şey.”
Hayvanları nasıl algıladığımızla ilgili etik soruları akla getiren bu bilgiler, hayvanlarla çalışan kişilerin aşina olması durumunda hayvanların gündelik yaşamlarını iyileştirmeyi sağlayan güçlü araçlar şeklinde de kullanılabilir.
“Hayvanlar olumsuz konuşmayı ilk önce duydukları zaman kuvvetli tepki gösterdiklerinde, aynısı bu durumun tersi için de geçerli. Yani insanlar ile karşılaşan hayvanlara ilk başta daha olumlu ve arkadaş canlısı bir ses tonuyla konuşulduğunda daha düşük tepki verirler. Daha sakin ve daha rahatlamış olurlar” diye açıklıyor Elodie Briefer.
Kopenhag Üniversitesinde çalışan araştırmacının sıradaki hedefi, kaynakları değiştirmek. Briefer ve meslektaşları şimdi biz insanların, hayvanlara ait duygusal sesleri ne kadar iyi anladığımızı inceliyor.
Araştırmacılar bunu nasıl yaptı?
- Deneydeki hayvanlar ya özel sahipli (atlar), ya bir araştırma tesisinden gelen (domuzlar) ya da İsviçre ve Fransa’daki hayvanat bahçelerinde yaşayan hayvanlarmış (yabani Przewalski atları ve yabandomuzları).
- Araştırmacılar, daha önce duygusal değerliği belirlenen hayvan seslerini kullanmışlar.
- Hayvan sesleri ve insan konuşmaları, hayvanlara gizli konuşmacılar tarafından dinletilmiş.
- Bunun yapılması ve hayvanların doğal frekansları en iyi şekilde duymasının sağlanması için yüksek ses kalitesine ihtiyaç duyulmuş.
- Sesler olumlu veya olumsuz yüklü sesin ilk önce verildiği, sonrasında ise duraklatılıp duyguların ters çevrildiği diziler halinde dinletilmiş.
- Gösterilen tepkiler videoya kaydedilirken, araştırmacılar daha sonra bu kayıtları kullanarak hayvanların tepkilerini gözlemlemiş ve kayıt altına almış.
Hayvanların tepkileri üç tezle açıklanabiliyor.
Araştırmacılar, deneydeki hayvanların tepkilerini etkilemesi beklenen durumlara yönelik üç kuram üzerinde çalışmış:
Filojeni: Bu kurama göre ortak atası olan hayvanlar, türlerin evrimine (ör. evrim tarihine) göre birbirlerinin seslerini ortak biyolojileri yoluyla algılayıp yorumlayabiliyor.
Evcilleştirme: İnsanların duygularını daha iyi yakalayan hayvanlar daha fazla tercih edilip eşleştirilmiş olabilir
Aşinalık: Bu durum öğrenmeye dayanıyor. Çalışmadaki belirli hayvanlar, bulundukları yerde yakın temasta oldukları insanları ve türdeşlerini daha iyi anlamayı öğrenmiş olabilir.
Varılan sonuç bu şekilde: Filojeni tezi, at türleri arasındaki davranışı en iyi şekilde açıklıyor. Bunun aksine domuz türlerinin davranışı, evcilleştirme hipotezine en iyi şekilde uyuyor.
Zürih – İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsünde başlatılan çalışmaya, İsviçre Ulusal Bilim Vakfı fon sağlamış. Bulgular beş gün önce BMC Biology bülteninde sunuldu.
Kaynak: Kopenhag Üniversitesi Fen Bilimleri Fakültesi. Çeviren: Ozan Zaloğlu.