![kenya-baboons[1]](https://popsci.com.tr/wp-content/uploads/2025/11/kenya-baboons1-696x464.jpeg)
Biyologlar 300 babunu yaşamdan ölüme kadar takip etmiş ve birtakım ilginç fikirler edinmiş.
Kenya’nın geniş ovalarında, ateş ağaçları ve yüce Kilimanjaro Dağı’nın kuzeyinde dişi babunlar strese giriyor; bu durum onları belki de erken ölüme götürüyor. Karmaşık hiyerarşik sosyal yapılar, kuvvetli kuraklık ve yağmur sezonları ya da hamilelik gibi üreme durumları sebebiyle hayatları boyunca yüksek seviyelerde stres hormonuna maruz kalan dişi babunlar, stres hormonları düşük seviyede olanlara kıyasla daha büyük bir ölüm tehlikesi altında bulunuyorlar.
San Antonio – Teksas Üniversitesinde Yard. Biyolojik Antropoloji Profesörü olan makale baş yazarı Fernando Campos, “Sosyal çevrenin en kronik stres biçimi olma potansiyeli taşıdığını düşünüyoruz” diyor. Hiyerarşinin alçak bir seviyesinde duruyorsunuz, yiyeceklerden uzaklaştırılıyorsunuz, sürekli sataşmaya maruz kalıyorsunuz ya da hep size karşı saldırganlık besleyebilen diğer kişileri gözetmek zorunda kalıyorsunuz; bunların kronik stres kaynağı olma konusunda gerçek bir potansiyeli var.”
Amboseli Babun Projesi’nde çalışan bilim insanları, dünyadaki yabani primatlar üzerinde yürütülen en uzun çalışmalardan biri kapsamında yaklaşık 300 babunun hareketlerini doğdukları günden öldükleri güne kadar takip edip, kakalarını defalarca tahlil etmişler. Yapılan veri toplama faaliyeti 1999’dan bu yana bir şekilde devam etmiş. Araştırmacılar ortama kolayca dalarak, dışkıları hayvanları rahatsız etmeden toplayabiliyor ve ardından bu artıkları, stresli zorluklara yanıt veren bir grup hormon olan glukokortikoid seviyeleri yönünden tahlil ediyorlarmış.
Bu uzun vadeli sonuçlarla beraber, glukokortikoid seviyeleri daha yüksek olan dişi babunların daha genç yaşta ölmeye yatkın olduklarını göstermeyi başarmışlar. Campos ve meslektaşları, glukokortikoit seviyelerinin sürekli yüksek olmasının ömür süresini 5,4 yıl (ya da bir babunun 19 yıllık yaşam beklentisinin yaklaşık çeyreği) kadar kısaltabileceğini gösteren bir model geliştirmiş. Araştırmacılar sonuçlarını Science Advances bülteninde yayımladı.
Bu araştırma, stres düzenleyen hormonların söz konusu sağlık olduğunda iki ucu keskin bir kılıç olabileceğini gösteriyor.
Campos şöyle açıklıyor: “Bu gerekli bir şey; stres tepkiniz olmasaydı, vücudu hazırlayamaz ya da çevredeki tehlikeli şeylere yanıt veremezdiniz. Fakat diğer yandan zamanla birikmesinin getirdiği bu maliyet potansiyeli var. Stres yanıtınız aşırı faalse, glukokortikoitleri aşırı salgılıyorsanız, patojenik olma ve daha kısa ömre yol açma gibi böyle bir potansiyeli var.”
Bulgular, artan glukokortikoit seviyelerinin kalp damar hastalıkları ve bağışıklık işlevinin zayıflaması gibi sağlık açısından olumsuz etkilere yol açabildiğini gösteren önceki araştırmalarla da örtüşüyor.
Bazı araştırmacılar, kronik stresin yabani hayvanların yaşamını laboratuvardaki hayvanlardaki gibi kısaltmadığını çünkü doğada stresin yırtıcılar gibi tehditlere karşı doğal bir tepki olduğunu ve diğer türlü her şeyin daha kötü olacağını ileri sürüyor. Fakat yabani hayvanlarda yapılan bu tipte ilk çalışma olan araştırma, glukokortikoitler ile evrimsel uygunluk arasındaki bağlantıyı gösteriyor. Sonuçlar, glukokortikoitlerin hem laboratuvardaki hayvanlarda hem de yabani türlerde sağlığa etkileriyle alakalı verilerin doğrulanmasında kullanılabilir.
Çalışmada sadece dişi babunlara bakılmış çünkü biyologların erkek babunları ömür boyu takip etmesi çok daha zor. Erkek babunlar gruptan gruba geçerek akraba eşleşmesini önlüyor. Cinsiyete dayalı dağılım şeklinde adlandırılan bu olgu, grup halinde yaşayan memelilerde yaygın görülüyor. Dişi babunlar ise tüm yaşamları boyunca aynı grupta kalıyor.
Campos bulgulardan insanları da kapsayacak şekilde çıkarım yapılmasına karşı dikkatli olunmasını tavsiye etse de; insanlardaki stres hormonları ve yaşam süresi arasındaki bağlantıların incelenmesi bakımından babunların harika bir model olduğunu çünkü her iki türde de sosyal yapıda benzerlikler bulunduğunu ve glukokortikoitlere dönük kanıtlanmış benzer tepkiler olduğunu söylüyor.
“Sosyal çevrelerin bir tür kronik stres oluşturma potansiyeli var; örneğin babunlar için hiyerarşide düşük rütmede olmak gibi. İnsanlar bunun, hiyerarşik toplumumuz ve sosyal eşitliklerimiz sebebiyle bizim de yaşadığımız kronik strese bir nevi benzediğini iddia ediyor” diyor Campos. “Babunlarda paralellikler var, dolayısıyla bu kronik stres doğada mevcutsa, sosyal primatlar gibi diğer hayvanlarda da görmeyi bekleyebiliriz.”
Yazar: Emily Cerf/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.




