Biri ne zaman gezegen mühendisliğiyle ilgili şairane bir konuşma yapsa, o zaman bir durup bunun etik sonuçlarını düşünmek gerekiyor.
Bu yazı aslen MIT Press Reader sitesinde yayımlandı.
Keşfetme, yerleşme ve kaynak çıkarma, tıpkı Dünya’da olduğu gibi uzayda da çevreye zarar verme tehlikesi taşıyan faaliyetler. Fakat bazı gelecek uzmanları ve uzayda yerleşim taraftarları, uzay ortamını çok daha güçlü bir şekilde değiştirmeyi öneriyor: Bir gezegen veya uydunun yüzeyini, terraform şeklinde bilinen bir süreçle Dünya’ya benzeyen bir ortama dönüştürmeyi.
Yapay bir uzay habitatının içerisindeki atmosferik kimya, basınç ve sıcaklık, tasarım itibarıyla insanların yaşayabileceği kadar Dünya’ya benzer fakat basınçlı duvarlarla kapatılması ve devamlı bakım yapılması gerekir. Dünya’laştırma ise daha ufak boyutlu bir “iç mekan” bölgesinden ziyade, bir gezegenin bütün yüzeyini etkiler. Gezegen bilimci Christopher McKay’in tanımıyla, Dünya’laştırılmış bir gezegenin ortamının “uzun zamanlar boyunca istikrarlı olması ve sürekli bir teknolojik müdahaleye hiç ihtiyaç duymaması ya da çok az ihtiyaç duyması” gerekir. Başlangıçtaki bir enerji ve çaba girdisinden sonra, Dünya’laştırılan bir ortamın Dünya’nın doğal ortamı gibi davranması ve temelde kendini devam ettirmesi gerekir.
Örneğin Carl Sagan, 1961’te Venüs’e mavi-yeşil alglerin götürülerek bu gezegenin atmosferinde “mikrobiyal olarak yeniden mühendislik uygulanmasının” olasılığını düşünmüştü. Algler fotosentez kullanarak gezegende bol miktarda bulunan karbondioksidi oksijene çevirerek, ayrıca sera gazı etkisini azaltacak ve Venüs’ün yüzey sıcaklığını düşürecekti. Sagan daha sonra dikkatini Mars’a “yeniden mühendislik uygulama” potansiyeline çevirdi. Mars, başarılı bir Dünya’laştırma için en iyi adaylardan biri olarak görülüyor. Fakat Venüs’ün tam tersi bir problem var: Yüzeyde ölümcül derecede yüksek sıcaklık ve basınçları devam ettiren kontrolsüz bir sera gazı etkisine sahip kalın, zehirli bir atmosfer yerine; Mars esas atmosferinin neredeyse tamamını Güneş rüzgarlarıyla kaybetmiş. Bunun sonucunda yüzey basıncı o kadar düşmüş ki, sıvı su barınamıyor. Mars’ı Dünya’laştırmak için gezegen mühendislerinin yüzey sıcaklığını ve atmosfer basıncını artırıp, bu sırada da atmosferi Güneş rüzgarından koruması gerekecek. Sagan, Mars’ın kutuptaki buzul örtülerine koyu bir madde yaymayı ve hatta buralarda koyu renkli bitkiler yetiştirmeyi önermişti. Bu sayede Güneş’in ısısı daha fazla çekilecek ve yüzey sıcaklığı artırılırken atmosfere su buharı ve karbondioksit yayılacaktı. Diğer araştırmacılar da Mars’ın yüzey sıcaklığını artırmak için oraya sera gazı götürmenin veya dev yörünge aynaları inşa etmenin, Mars’ın atmosferini korumak için manyetik bir kalkan inşa etmenin ve atmosferik kimya ile yüzey kimyasını değiştirmek üzere gezegenin yüzeyine genetiği değiştirilmiş mikroplar yaymanın yapılabilirliğini araştırmıştı.
Dünya’laştırma, uzun vadeli planlamanın nihai örneği konumunda. Hatta iyimser tahminlerde bile bir insanın Mars yüzeyinde korunmasız şekilde yürümesinden önce yüzlerce yıl sürecek çaba ve sabır gerekeceği öngörülüyor. Mars’ı ve diğer uzay ortamlarını Dünya’laştırma taraftarları, gerçek anlamda çok gezegenli bir medeniyet oluşturma yönünde bunu önemli bir adım olarak görüyor. İnsanların Mars’ı keşfetmesini ve oraya yerleşmesini savunan bir dernek olan Mars Derneği’nin kurucusu ve başkanı Robert Zubrin, Mars’ı başarıyla Dünya’laştırmanın insanlığın fiziksel dünya üzerindeki üstünlüğünü göstereceğini bile iddia ediyor: “Mars’a ulaşacak ilk astronotlar, insan hayatının cennet diyarlara erişebileceğini kanıtlayacak” diyor. “Fakat Mars’ı Dünya’lılaştırabilirsek, cennet diyarların insan zihnine bağlı olduğunu gösterecek” diyor 1996 tarihli kitabı “Mars Hedefi” kitabında.
Mars’ın yüzeyini Dünya’nınkine dönüştürerek, var olduklarını bile tespit etmeden türlerin ve bütün ekosistemlerin kökünü kurutabiliriz.
Biri ne zaman evreni kendi isteğine göre şekillendiren insanlık hakkında şairane konuşsa, bir durup bu teklifin etik sonuçlarını düşünmek gerekiyor. Dünya’laştırmayla ilgili hesaba katılması gereken en önemli şeylerden biri de, bu sürecin Dünya’laştırılan gezegendeki mevcut yaşama zarar verebilecek veya onu ortadan kaldırabilecek olması. Eğer Mars’ta uzaylı bir mikrop evrimleştiyse, muhtemelen Dünya’ya daha çok benzeyen bir ortamda hayatta kalamayacaktır. Dolayısıyla Mars’ın yüzeyini Dünya’nınkine dönüştürerek, var olduklarını bile tespit etmeden türleri veya bütün ekosistemleri yok edebiliriz. Mars gibi soğuk, kuru ve nispeten havasız bir dünyada yapacağımız değişiklikler, yüzeyde Dünya dışı yaşamın var olduğunu gösteren tüm kanıtları kolaylıkla silebilecek veya bozabilecek fiziksel süreçleri de getirir (rüzgar, akan su ve yeni kimyasal tepkimeler gibi). Eğer gezegen mühendisliğinin astrobiyolojik araştırmaların önüne geçmesine izin verirsek, insanlık tarihindeki en önemli bilimsel keşif olabilecek şeyi yapma fırsatını; gezegenimizin dışında evrimleşmiş yaşamı keşfetme olasılığını kaçırabiliriz. Keşfetme hayali kurduğumuz yaşam şekillerini yok etme tehlikesini de taşırız.
Dünya’laştırmanın bu ahlaki ikilemi, bir iniş aracı ve hatta insan yerleşimiyle Dünya’dan başka bir gezegene kirlilik bulaştırmayla alakalı gezegen koruma endişelerinin epey ötesine gidiyor. Dünya’laştırmanın hedefi, küresel bir ölçekte kasıtlı olarak tümüyle bir ekosistem meydana getirmek ki bunu yapmak, büyük ihtimalle var olan bir ekosistemi yok edebilir. Dünya’laştırma teknolojisi, dönüştürmek istediğimiz gezegen veya uydu üzerinde Dünya dışı yaşamın var olup olmadığına kesin şekilde karar vermeden önce bile yapılabilir hale gelebilir. Peki Mars gibi bir gezegende mikrobiyal yaşamın var olduğuna dair kanıtlar keşfettiğimizi varsayalım. Bunun sonucunda Mars’ı Dünya’laştırılacaklar listesinden çıkarmalı mıyız? Mars’ta hiç yerleşim kurmamalı mıyız?
Carl Sagan, kitabı “Kozmos”ta tam da görüşü savunmuştu: “Eğer Mars’ta yaşam varsa, bence Mars’la ilgili hiçbir şey yapmamamız gerekiyor. Mars’ın o zaman Mars’lılara ait olmalı gerekiyor; Mars’lılar sadece mikrop olsa bile. Yakın bir gezegende bağımsız bir biyolojinin var olması, değerlendirmenin ötesinde bir hazinedir. Bu yaşamın korunması ise bence Mars’ın diğer tüm kullanım olasılıklarının önüne geçmeli.” Hatta gezegen bilimci Christopher McKay, Mars’ta mikrobiyal yaşamın keşfedilmesi halinde insanların Mars’ı mikroplara bırakmakla kalmayıp, “Mars’taki tüm yerli biotaların hayatta kalmasını kolaylaştıracak teknolojik faaliyetleri üstlenmemiz ve Mars’taki bu yaşam formlarının zenginliği ve çeşitliliğini en yükseğe çıkarmaya olanak sağlayacak küresel değişimleri teşvik etmemiz” gerektiğini iddia ediyor. Diğer bir ifadeyle, Mars’ın yüzeyinde karasal yaşam için değil, Mars yaşamı için konukseverliği artırmak üzere mühendislik uygulamalıyız!
Uzay ahlakbilimcisi Kelly Smith, insanların mikrobiyal yaşamın halihazırda var olabileceği dünyalardan kaçınması gerektiğini söyleyen bu tip argümanları savunulması zor buluyor. 2018 yılında bana, “İlk önce bu mikropların, bir canlı sınıfı olarak bir şekilde insanlarla aynı seviyede olduğunu kabul etmeniz gerekiyor” demişti. “Bu hususta argüman öne süremeyeceğinizi söylemiyorum ama gerçekten saflığın sınırlarını zorluyor. Zorlu bir mücadele.” Sonuçta biz insanlar, insanların ölmesini ve acı çekmesini önlemek için çiçek virüsü gibi hastalık yapan virüsleri kasıtlı olarak yok etmek istediğimizi halihazırda gösterdik. Kuşkusuz virüsler “canlı” olarak düşünülmüyor ve aşı geliştirildiği esnada çiçek virüsünün kökünün kazınmasının, “yeni bir soykırım şeklini” temsil ettiğiyle alakalı bazı etik endişeler vardı. Fakat insanlar fırsat bulduklarında, koleraya sebep olan bakteri veya sıtmaya sebep olan parazit gibi ölümcül mikrobiyal türleri yok etme şansını büyük ihtimalle kaçırmayacaklardır. Ancak bu karasal mikropların aksine, varsayımsal Mars mikropları şu an insanlığa ve hatta herhangi bir insana karşı hiçbir tehdit oluşturmuyor. Günün birinde sadece Dünya’nın dışına doğru genişlediğimiz zaman yolumuza çıkabilirler. Uzayda yerleşim taraftarları, böyle bir genişlemenin insanlığın uzun vadeli hayatta kalması için büyük önem taşıdığını iddia ediyor. Peki bu dolaylı zarar potansiyeli, yok edilmelerini haklı çıkarıyor mu?
Henüz var olmayan bir teknolojiyi kullanarak, hiç var olmayabilen bir ekosistemi dolaylı şekilde yok etmenin ahlaka sığıp sığmadığını tartışmak için henüz erken gibi gelebilir. Fakat uzaydaki benzersiz bir türü veya ekosistemi yanlışlıkla yok etme potansiyelimiz, gezegenlerin bütününü Dünya’laştırma teknolojisini geliştirmeden önce ortaya çıkabilir. Dünya’laştırmanın etiği ve gezegenleri korumayla ilgili bir anlaşmaya vardığımız zaman ise artık çok geç olabilir.
Yazar: Erika Nesvold. Çeviren: Ozan Zaloğlu.
NASA Goddard ve Carnegie Bilim Enstitüsünde araştırmacı olarak çalışan Erika Nesvold, aynı zamanda fizik tabanlı bir uzay simülatörü olan Universe Sandbox’un geliştiricisi, kâr amacı gütmeyen JustSpace Birliği kuruluşunun eş kurucusu, Yeni Dünyalar Yapmak podcastinin kurucu ve sunucusu ve bu makalenin alıntılandığı “Dünya dışı” kitabının da yazarı.