Maverick, ilk olarak “Maverick” adlı bir televizyon programının 1950’li yıllarda yayınlanmasından sonra bebeklere isim olarak verilmişti. Fakat bu ismin şöhreti, “Top Gun” filminin çıkışıyla birlikte 1986 yılında fırladı. Bugün ise kız çocuklarına bile veriliyor.
Emma ismi 1800’lerin sonlarında ün kazanmış, 1900’lerin ilk yarısında dikey bir düşüş sergilemiş, ardından 2000’lerin başlarında yeniden en popüler isimlerden biri haline gelmişti. Linda 1940’ların sonlarında zirve yaparken, Daniel ise 1980’lerin ortalarında meşhur olmuştu. Fakat popülerlikte meydana gelen her artışı, eşit derecede dikey bir gerileme takip etmişti.
Peki bu isim modasının ardında ne var? Michigan Üniversitesinde çalışan evrimsel biyolog Mitchell Newberry, bir isim ne kadar ünlenirse, gelecekteki ebeveynlerin de bu modaya uymasının o kadar düşük ihtimal taşıdığını keşfetmiş. Aynı şey, popüler köpek ırklarında da geçerli: Günümüzde Dalmaçyalılar, 1990’lardakinin onda biri kadar popüler.
Karmaşık sistemler yardımcı profesörü olan Newberry, bebek isimlerindeki ve köpek ırklarındaki popülerlik modasını incelemenin ekolojik ve evrimsel değişimi anlamada bir araç olabileceğini söylüyor. İsimler ve köpek tercihleri, kıt kaynaklar için rekabet eden genlere veya canlılara benziyor. Bu vakada ise kıt kaynaklar, ebeveynlerin ve köpek sahiplerinin zihinlerini temsil ediyor. Newberry’nin bulguları iki gün önce Nature Human Behavior bülteninde yayımlandı.
Newberry, sıklığa dayalı seçilimi inceliyor. Doğal seçilimin bu türünde belli bir varyantı kopyalama eğilimi, içeriğinden bağımsız olarak varyantın o zamanki sıklığına veya popülerliğine dayanıyor. İnsanlar eğer en yaygın varyantı kopyalama eğilimindeyse, o zaman herkes hemen hemen aynı şeyi yapıyor. İnsanlar bir varyantı ne kadar popüler olursa o kadar az kopyalama eğilimi sergilerse, bu durum daha fazla varyant çeşitliliğine yol açıyor.
“İnsanlardan bahsederken nasıl milyonlarca isim kullandığımızı fakat futboldan bahsederken neredeyse her zaman aynı kelimeyi kullandığımızı düşünün” diyor Newberry. “Kelimelerde uyum baskısı var fakat benim çalışmam, isim çeşitliliğinin uyum karşıtı baskılardan kaynaklandığını gösteriyor.”
Bu eğilimler biyolojide yaygın görülse de, miktarlarını belirlemek zor. Araştırmacıların elinde ise son 87 yılda konmuş bebek isimlerinden oluşan bir veri tabanı var.
Newberry, Birleşik Devletler’de verilen ilk isimlerde sıklık bağımlılığını incelemek üzere ABD Sosyal Güvenlik Dairesi’nin 1935 yılında başlatılan bebek isimleri veri tabanını kullanmış. Bir isim en nadir olduğu zaman (10.000 doğumda 1), ismin yılda ortalama %1,4 oranında büyüme eğilimi sergilediğini keşfetmiş. Fakat bir isim en yaygın olduğunda (100 doğumda 1’den fazla), ismin popülerliği ortalama %1,6 azalmış.
“Bu araştırma esasında patlama-sönme döngülerinin, yaygın tipleri nasıl gözden düşürebildiğini ve çeşitliliği teşvik ettiğini gösteren bir vaka çalışması” diyor Newberry. “Eğer insanlar her zaman en yeni şeyin peşinden gidiyorsa, o zaman çok sayıda yeni şey ortaya çıkacaktır. Yeni bir şey ne zaman ortaya çıksa desteklenir ve daha nadir şeylerde sıklığın artmasıyla birlikte popülasyonda daha fazla çeşitlilik olur.”
Newberry ve meslektaşları, bebek isimlerine uyguladıkları aynı yöntemlerle Amerikan Köpek Kulübünden ve alınan safkan köpek kayıtlarının yer aldığı bir veri tabanını kullanıp köpek ırkı tercihlerini incelemişler. Köpek ırklarının popülerliğinde görülen patlama-sönme döngülerinin, bebek isimlerinde görülen patlama-sönme döngülerine benzediğini keşfetmişler.
Araştırmacılar 1940’larda bir tazı patlaması olduğunu görürken, 1990’larda ise bir Rottweiler patlaması olduğunu keşfetmişler. Bu durum, araştırmacıların negatif sıklığa bağlı seçilim veya uyum karşıtlığı adını verdiği bir şeyi gösteriyor; yani sıklık arttıkça, seçilim daha negatif hale geliyor. Dolayısıyla 10.000’de 1 sıklık sergileyen nadir köpek ırklarının popülerliği, halihazırda 10’da 1 seviyesinde olan köpeklerden daha hızlı yükselme eğilimi gösteriyor.
“Biyologlar, temelde bu sıklığa bağlı baskıların pek çok şeyin belirlenmesinde asli bir nitelik taşıdığını düşünüyor” diyor Newberry. “Liste genetik çeşitlilik, bağışıklık kaçışı, konak-patojen dinamikleri, erkek ve kadınlarda aslında birebir bir oran olması ve hatta farklı popülasyonlara neyin çekici geldiği gibi şeylerle uzuyor.”
“Kuşların neden uzun kuyrukları var? Bambuların açması neden bu kadar uzun sürüyor? Popülasyonlar neden farklı türlere ayrılıyor? Temel bir seviyede tüm bunlar, popülasyonlar içerisindeki uyum veya uyum karşıtı baskılarla ilişkili.”
Newberry, uyumun tür içerisinde gerekli olduğunu söylüyor. Örneğin bilim insanları bir sineğin gen sırasını değiştirebilir ve bu durum sineği hiç etkilemez. Fakat doğada böyle olmuyor çünkü bu sinek eşleştiğinde, genleri eşininkiyle uyuşmuyor ve yavruları hayatta kalamıyor.
Fakat Newberry, uyum karşıtlığına da ihtiyaç olduğunu söylüyor. Eğer hepimizde aynı bağışıklık sistemi olsaydı, tamamen aynı hastalıklara karşı savunmasız olurduk. Bunun yanısıra Newberry, aynı hayvan türünün tamamının yiyecek için aynı kara parçasını ziyaret etmesi durumunda, türün besinleri tüketip hızla yok olacağını söylüyor.
“Yaşam, ne zaman uyum sağlamamız ve ne zaman ayrılmamız gerektiği arasında gerçekleşen bir dans gibidir” diyor. “Doğal seçilimi ölçmek inanılmaz derecede zor. Bütün bir popülasyon için kim yaşadı, kim öldü ve neden öldü diye soruyorsunuz. Bunu sormaya çalışmak da çılgınlık. Fakat isimlerde, bir ülkenin tamamında yüz yıl boyunca kullanılan her ismi biliyoruz.”
Kaynak: Michigan Üniversitesi. Çeviren: Ozan Zaloğlu.