![how_does_your_brain_know_something_is_real[1]](https://popsci.com.tr/wp-content/uploads/2025/07/how_does_your_brain_know_something_is_real1-696x391.jpg)
Beyniniz hayal gücü ile gerçekliği harmanlıyor; bazen bunu gereğinden fazla iyi yapıyor.
New York’ta sisli bir gün. Bilgisayar ekranımdan sinirbilimci Nadine Dijkstra’yı gördüğüme ve duyduğuma inanıyorum. Peki bundan nasıl emin olabilirim?
“Algıladığımız kadar, gerçeklik algımızı da yaratırız” diye açıklıyor.
Kabalık yapıp kendisinden var olduğunu kanıtlaması için bir dizi test yürütmesini istemek yerine, gözlerime ve kulaklarıma güveniyorum. Bu, yaşamanın etkili bir yolu. Sinirbilimciler detaylar üzerinde tartışabilse de çoğu, algının (özünde duyusal bilgileri işleyip, tutarlı bir deneyim meydana getirme şeklimizin) etrafımızdaki dünyayı pasif şekilde algılamanın aksine aktif bir gerçeklik inşasını kapsadığını kabul ediyor.
Mesela işlek bir yol gördüğünüzde, o gerçekliği aktif şekilde yaratıyor ve duyularınızdan gelen bilgiyi (vınlayan arabaların gördüğünüz şekillerini ve duyduğunuz seslerini) geçmişteki deneyimlerinizle (bu ünlü bulvarda yürümüş olduğunuzu bilerek) birleştiriyorsunuz. Caddenin aşağısına doğru hızlanan arabaların gerçek olduğunu hemen anlamak, güvende kalmanıza yardımcı oluyor.
Bu gerçekliği tecrübe etme modeli verimli olsa da dört dörtlük değil: Beynimiz bazen yanlış algılayabiliyor. Söz konusu ihtilaf, College London Üniversitesinde İmgelem Gerçeklik Laboratuvarında baş araştırmacı olarak çalışan Dijkstra’nın geçenlerde Neuron bülteninde yayımlanan son makalesinde incelediği bir şey.
20’nci yüzyılın başlarında yaşamış bir psikolog beyinleri nasıl kandırdı?
Çığır açan psikolog Mary Cheves West Perky, Dijkstra’nın çalışmasının büyük bir kısmına ilham olmuş. Perky 1910 yılında hayal etme ve algı üzerine yayımladığı ufuk açan makalesinde, deneklerden boş bir duvar üzerinde cisimleri (kırmızı bir domates, yeşil bir yaprak vb.) canlandırmasını istemiş. Perky, boş gibi görünen bu alanda aynı cisimlerin zar zor görünen görüntülerini gizli bir şekilde duvara yansıtmış.
Durumdan bihaber olan denekler, algılanan bu cisimleri yansıtımlar yerine hayal güçlerine atfetmiş. Perky’e göre “Hayal gücünün imajı, gündelik yaşamın algısıyla çokça ortak noktaya sahip olmalı.”
Bir asırdan uzun süre sonra pek çok araştırmacı, hayal gücü ve algılamanın bir arada çalışarak gerçeklik algımızı meydana getirdiğine inanıyor. Peki beynimiz neyin gerçek olduğunu ve neyin olmadığını nasıl biliyor? Bu cevap Dijkstra’nın yeni araştırmasında olabilir.
21’nci yüzyılın beyinlerini test etmek
“Sonuçların daha karmaşık ve nüanslı olmasını bekliyorduk” diyor Djikstra.
Oysa fonksiyonel manyetik rezonans görüntülemeyle (fMRI) ölçülen beyin taramaları, Dijkstra’ya net şeyler söylemiş: İğsi grus’taki faaliyet seviyesi, kişinin bir görüntünün gerçek olduğuna inanıp inanmadığını haber verebilir. Şakakların arkasında, beynin her iki tarafında konumlu olan bu bölge, yüzleri ve cisimleri tanımada önemli bir rol oynuyor ancak gerçeği sahteden ayırma yönündeki potansiyel kabiliyeti, sinirbilimcilerin önceden farkında olmadıkları bir şeydi.
Çalışma, Perky’nin deneyinin modern hali gibi. Djikstra ve meslektaşları bir duvara meyve ve diğer cisimler yansıtmak yerine, katılımcılardan ekrandaki bir grup köşegenel hattı zihinlerinde canlandırmalarını istemiş. Bu hatlar daha sonra bir ayra aracılığıyla fMRI makinesine yansıtılmış. (Köşegenel hatlar gibi basit şekillerin kullanılması, deneklerin neyi canlandırabildiklerinin daha kolay tahmin edilmesini sağlamış. İnsanlardan bir yaprak hayal etmeleri istendiğinde, zihinlerinde çok sayıda şekil ve renk canlandırabilirler.) Bu köşegenel çizgiler, gerçeği hayal gücünden ayırt etmeyi zorlaştırsın diye gürültülü bir arka planın (TV’deki karıncalı görüntüyü düşünün) önünde gösterilmiş.
Birisi yansıtılan gerçek çizgileri gördüğünde bu kişinin iğsi girusunda meydana gelen faaliyet, o köşegenel çizgileri sadece hayal ettiğini bildiği zamana göre daha güçlü olmuş. Katılımcılar bu yansıtılan çizgileri gördüğünde, beynin ön kısmında bulunan ve beyin ağları arasında bir nevi merkez görevi gören prefrontal korteksin ön insulasında da faaliyet artışı gözlenmiş.
Fakat biri hayali çizgileri gerçek çizgilerle karıştırdığında ve aslında hafif bir halüsinosyon gördüğünde, sanki gerçeğini görmüş gibi hem iğsi girus hem de ön insula bölgeleri devreye girmiş.

Beynin “gerçeklik eşiği”
Bu sonuçların ardından Dijkstra ve araştırma takımı, zihinde canlandırılan ve algılanan sinyallerin birleşerek bir “gerçeklik sinyali” meydana getiridiğine karar vermiş. Söz konusu sinyal yeterince güçlü olduğunda “gerçeklik eşiğini” aşıyor ve algıladığımız şeyi nesnel bir gerçeklik olarak algılıyoruz.
Dijkstra iğsi girustaki faaliyetin, bir şeyin bu gerçeklik eşiğini açıp açmadığını belirlediğine inansa da araştırmasının erken aşamalarda olduğunu söylüyor. Durumun tam tersi olabileceğini ve prefrontal korteksteki faaliyetin “bazı diğer sinyallere göre bir şeyin gerçek olup olmadığına” karar verip, sonrasında bunu “iğsi girusa geri besleyerek deneyimi zenginleştiriyor veya olayı daha canlı hissettiriyor olabileceği” söylüyor.
Beyin taramalarının ötesine bakmak
Bu gerçek eşiğinin nasıl geçildiği önemli. Örneğin iğsi girustaki faaliyet ile halüsinasyonlar arasında nedensel bir bağlantının kanıtlanması, gelecekteki tıbbi pratisyenlerin beynin bu kısmını uyararak şizofreni ve diğer beyin bozukluklarını tedavi etmeye çalışmasını sağlayabilir.
İnsanların neden var olmayan cisimleri gördüğüne ışık tutmakla kalmayan araştırma, neden bazen gözlerimize inanamadığımızı açıklamaya da yardımcı olabilir. Dijkstra Hollanda’dan Londra’ya ilk taşındığında, mahallede yürürken uzakta bir yaratık görmüş. Yalnız dolaşıyor olsa da bunun bir köpek olduğunu varsaymış. “Çok şaşırmıştım. ‘Sahibi nerede?’ diyordum, gerçekten bir köpek görmüştüm.” Eğer dönüp gitmiş ve gerçekliğini sorgulamamış olsaydı, aslında yeni şehrini evi bellemiş 10.000 civarı tilkiden birini görüyor olduğunun farkına varmayabilirdi. Dijkstra bir anlığına geçmiş tecrübeleriyle uyuşmayan bir şey olduğunu algılamış, var olmayan bir şey görmüştü.
Araştırmalarının geleceği konusunda ise Dijkstra, hayal güçleri canlı olan kişilerin halüsinasyon görmeye daha yatkın olup olmadıkları gibi algılamayla ilgili cevabını bulmayan bir sürü soru olduğunu söylüyor. Bu alanda, gerçek olduğuna inandığınız şeye devamlı meydan okumak önem taşıyor. “Çok mantıklı görünen, pek çok şeyi açıklıyor gibi duran çok güzel bir fikriniz olabilir ama sonrasında tamamen hatalı olduğunu ortaya çıkabilir” diyor. “Bunda da bir sorun yok çünkü hâlâ ilerleme kaydediyoruzdur.”
Yazar: Keith Wagstaff/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.