PETER DOCKRILL
Beyinlerimiz, her zaman güvende hissedecek şekilde yapılanmamış. Fakat bu durum, günün birinde değişebilir.
Anksiyetenin beyindeki nörolojik temelinin araştırıldığı ve 2018 yılında yayınlanan bir çalışmada, farelerin hipokampüsünde yer alan ‘anksiyete hücreleri’ belirlenmiş. Kaygılı davranışları düzenleyen bu hücreler, aynı zamanda bir ışık demetiyle kontrol edilebiliyormuş.
Şimdiye kadar laboratuvar farelerinde yapılan deneylerde gösterilen bulgular; anksiyeteyi kontrol eden bu sinirleri susturabilen yeni ilaçlara yol açarak, dünya çapında anksiyete bozukluğu yaşayan milyonlarca insana bir umut ışığı sunabilir. ABD’de, neredeyse beş yetişkinden birinde anksiyete bozukluğu bulunuyor.
Araştırmacılardan biri olan ve San Francisco’daki California Üniversitesi’nde çalışan sinirbilimci Mazen Keirbek, “Kaygı hissine giden duygusal bilginin, beynin neresinde kodlandığını anlamak istedik” diyor.
Araştırma takımı cevabı bulmak için, kalsiyum görüntüleme adı verilen bir yöntem kullanmış ve laboratuvar farelerinin beyinlerine ufak mikroskoplar sokarak; fareler kafesin etrafında ilerlerken, hipokampüsteki hücrelerin faaliyetlerini kayıt altına almış.
Fakat bu kafesler, sıradan kafesler de değilmiş.
Takım, bazı güzergâhların açık alanlara ve yüksek rampalara açıldığı özel labirentler oluşturmuş. Korunmasız ortamların, farelerde anksiyeteyi tetiklediği biliniyor çünkü bu ortamlar, yırtıcılara karşı olan savunmasızlığı artırıyor.
Duvarların sunduğu güvenlikten uzakta, farelerin kafalarında bir şeyler olmaya başlamış; araştırmacılar, hipokampüsün ventral CA1 (vCA1) adı verilen bir bölgesindeki hücrelerin fazla çalıştığını ve fareler ne kadar kaygılı davranırsa, sinirsel faaliyetin o kadar arttığını gözlemlemişler.
Columbia Üniversitesi’nde çalışan kıdemli araştırmacı Rene Hen, “Bunlara anksiyete hücresi diyoruz çünkü bunlar sadece; hayvanlar kendilerine doğal olarak korkutucu gelen yerlerde bulunduğu zaman faaliyete geçiyorlar” diye açıklıyor.
Bu hücrelerin verdiği sinyaller, (diğer görevlerinin yanısıra) beyinde duyguları kontrol eden hormonları düzenleyen bir bölge olan hipotalamusa kadar takip edilmiş.
Aynı düzenleme süreci, (anksiyete uyandıran labirentlere maruz bırakılmış farelerin yanısıra) insanlarda da faaliyet gösterdiği için; araştırmacılar, bu anksiyete sinirlerinin, insan biyolojisinin de bir parçası olabileceğini düşünüyor.
Columbia Üniversitesi’nin Vagelos Hekimlik & Cerrahlık Fakültesi’nde çalışan takım üyesi Jessica Jimenez şöyle söylüyor: “Artık, bu hücreleri hipokampüste bulduğumuzdan; bu durum, daha önce var olduğunu bilmediğimiz tedavi fikirlerini araştırmak için yeni alanlara kapı açıyor.”
Çok daha heyecan verici olan şey ise; (en azından farelerde) bu anksiyete hücrelerini, hayvanların gözlenebilir davranışlarını gerçekten değiştirecek kadar kontrol etmenin yolunu bulmuş olmamız.
Optogenetik adı verilen bir yöntem kullanarak, bu vCA1 bölgesindeki hücrelere bir ışık hüzmesi tutan araştırmacılar, anksiyete hücrelerini etkili biçimde susturmayı ve farelerde kendinden emin, anksiyetesiz faaliyetleri harekete geçirmeyi başarmışlar.
“Eğer bu faaliyeti azaltırsak, hayvanların kaygısı azalır mı?” diyor Keirbek, NPR‘ye.
“Bizim bulduğumuz şey; kaygılarının azalmış olduğu. Aslında, labirentin açık kollarını keşfetmek istemeye çok daha eğilimli hale geldiler.”
Bu kontrol anahtarı, sadece tek yönlü de çalışmamış.
Işık düzenini değiştiren araştırmacılar, anksiyete hücrelerinin faaliyetini artırmayı da başarmışlar ve duvarlar ile çevrili, kapalı yerleşimlerde; hayvanların daha fazla titremesine sebep olmuşlar. Fakat araştırmacılar burada, durumla ilişkili tek beyin bölgesinin vCA1 olmayabileceğini düşünüyor.
NPR‘ye, “Bu hücreler muhtemelen, hayvanların anksiyeteyle ilgili bilgiler öğrendiği daha geniş bir beyin devresinin yalnızca bir parçası” diyen Keirbek, diğer sinir hücrelerinde de ilave çalışma yapılması gerektiğini vurguluyor.
Her hâlükârda; sonraki adımlar, aynı kontrol anahtarının insanlardaki kaygıyı düzenleyip düzenlemediğini öğrenmek olacak. Ayrıca, beyinlerimizin farelerle olan benzerliği hakkında bildiklerimize bakılırsa, bu durum muhtemel görünüyor.
Eğer bu araştırmalar meyve verirse; bu sonuçlar, çeşitli anksiyete durumları için tedavi yöntemlerine yol açan yeni ve büyük bir araştırma alanına kapı aralayabilir.
“Bir hedefimiz var” diye açıklıyor Keirbek, The Mercury News sitesine. “Yeni ilaçlar bakımından, daha yolun başındayız.”
Bulgular, Neuron bülteninde sunuldu.
ScienceAlert