Bakterilerin yok edilmesi zordur. Bir çoğunu öldürme konusunda yetenekliyiz, fakat her birini ortadan kaldırmak neredeyse imkansız. Bir otobüs yolculuğundan sonra ellerinizi yıkıyor ya da mutfak tezgahınızı temizliyorsanız bu o kadar da önemli olmayabilir. Ancak, galaksinin geri kalanını mikroplarımızdan korumaya çalışıyorsanız konu oldukça önemli.
NASA’nın bu amaçla hizmet veren Gezegen Koruma Ofisi adında tamamen ayrı bir bölümü var ve onlar bile uzay araçlarımızı bakteriyel misafirlerden tamamen arındıramadığımızı biliyor. Söz konusu roketin gittiği yere bağlı olarak ne kadar kirlenmesinin kabul edilebilir olduğu ile ilgili düzenlemeler var, ama kabul edilebilir seviye hiçbir zaman “sıfır” değil. Dolayısıyla, Uluslararası Uzay İstasyonu’nun (UUI) kendi mikrobiyomunu geliştirmiş olması şaşırtıcı değil.
Bir çok bakterinin gelişebileceği oldukça küçük ve kapalı bir yer, bu yüzden hayatta kalan herhangi bir organizma uzay istasyonu Dünya’nın etrafında dönerken çoğalabilir. Dekontaminasyon protokolünün bir çok seviyesinden kaçmış bakteriler, yaşanması zor uzay istasyonunu evleri haline getirmişler. Şimdi ise bilim insanları onları incelemek istiyor. Bu nedenle araştırmacılar 406 km yukarıya DNA örnekleme kitleri yolladılar, uzay istasyonunda 15 konumdan örnek aldılar ve bu örnekleri bakteriyel DNA’ları incelemek üzere Dünya’ya getirdiler. İşte buldukları:
Uluslararası Uzay İstasyonu bakteriler için bir insandan çok eve benziyor.
Gezegenimizdeki neredeyse her şeyin bir tür mikrobiyomu var, bunun nedeni ise bakterilerin belirli yerlerde yaşamayı sevmesi ve bir yerde kolonileştiklerinde oradan ayrılmamaları. Buna mirketlerden tutun da kapı kollarına kadar geniş bir yelpaze dahil (ve bilim insanları ikisi ile de yakından ilgililer).
Kanepeniz, banyodaki lavabonuz ve özellikle telefonunuz gibi kapı kolunuzda da orayı uzun süredir mesken tutmuş bakteri türleri bulunuyor. Ayrıca, vücudunuzun her yerinde çeşitli mikrobiyomlar var ve bunlar da evinizdeki bakteriyel iz ile ilişkili fakat yine de farklı.
Eğer Uluslararası Uzay İstasyonu’nu sınıflandıracak olsanız muhtemelen “ev” benzetmesi yapardınız. İnsanların uzun süreler yaşadığı bir yer ve her ne kadar saniyede 7.6 km hızla hareket ediyor olsa da oldukça yaşanabilir. Yine de uzay istasyonunun yeryüzündeki bir evde bulunan bakterilere ev sahipliği yapması şaşırtıcı olurdu. Bir evdeki mikroplar kısmen orada yaşayan diğer organizmalardan, kısmen de dış dünyadan gelir. Açık bir pencereden giren hava bakteri taşıyabilir, aynı şekilde bahçeden içeri getirilen toz ve eve her hafta yapılan pazar alışverişi ile gelen sebze meyve de. Atmosferimize tüm kirleticileri ile maruz kalmak bir evde kolonileşen bakteri türlerini etkiler.
Uluslararası Uzay İstasyonu’nda böyle bir durum söz konusu değil. Bir uzay istasyonunda pencere açmak pek tavsiye edilmez ve hava geçirmez bölmelerde dışarıdan gelen ziyaretçilerle pek sıklıkla karşılaşılmaz.
Bu yüzden mikrobiyal genom uzmanları uzay istasyonunda evlerde görülen cinsten bir bakteri profili olmadığını ortaya çıkardıklarında gözler insan vücuduna çevrildi. Mikrop kalıntılarını temizlemek için zehirli kimyasallarla yıkanmadıkları veya yüksek basınçlı, yüksek sıcaklıklı otoklava girmedikleri için kirlenmenin en olası kaynağı uzay istasyonundaki astronotlar. Belki de uzay istasyonu normalde vücudumuzda yaşayan bakteriler tarafından işgal edilmiştir.
Ancak, vücut bakterilerinin (bunlara cilt bakterileri de dahil) evlerdekine kıyasla uzay istasyonu mikroplarından tamamen farklı oldukları ortaya çıktı. Bilim insanları, örnekleri doğrudan astronotlardan almamıştı, fakat uzay istasyonundaki bakterileri başka araştırmalardan elde edilen verileri kullanarak insan vücudundaki bakterilerle karşılaştırabildiler. Önceki projeler farklı insan vücutlarının çeşitli yerlerinden çeşitli örnekler almış ve verileri yayınlamıştı, ancak genetik bilimciler uzay istasyonundaki bakterilerin bunlardan oldukça farklı olduğunu buldular.
Bu, tabi ki bakterilerin insanlara ait olmadığı anlamına gelmiyor. Aslında bütün mikroplar insanlarla bağlantılı, sorun şu ki uzay istasyonundaki mikrobiyom şeması ne evlerle ne de insanlarla tam olarak uyuşmuyor. En sık karşılaşılan bakteri türü Actinomycetales ciltten veya ağızdan gelir, benzer şekilde uzay istasyonunda bulunan diğer birçok mikrop da.
Aslında bilim insanlarının buldukları bütün bakterilerin canlı olmadığını belirtmek gerek. Tıpkı evimizde olduğu gibi bir sürü ölü mikrop uzaya gider dolayısıyla bu araştırmada kullanılan dizileme yöntemi geçerli olmayan bakterileri de çalışmaya dahil etti. Ölü ve canlı organizmalardan oluşan bir tür potpori, mikrobiyal bir karışım diyebiliriz.
Uzay gemilerinde biraz bakteri olması iyi olabilir. İnsanlar bir gün Mars’a gittiklerinde orayı kirletmek istemeyeceğiz. Fakat, oraya giderken aylar sürecek yolculukta tamamen steril olmayan bir ortamda yaşamak da istemeyebiliriz.
Önceki araştırmalar Uluslararası Uzay İstasyonu’nda uzun süre yaşayan astronotların Dünya’ya döndüklerinde bağışıklık sistemlerinin zayıf olduğunu gösteriyor. Bu durum bir sağlık merkezine gidebilecek veya bu gezegenden sadece kısa süreliğine ayrılacak olan insanlar için çok da önemli değil (en azından Mars yolculuğu ile kıyaslarsak). Ancak, insanları uzun yıllar sürecek görevlere göndermeyi planlıyorsak, bağışıklık sistemlerinin hastalıklarla savaşabilecek durumda olduğundan emin olmak isteriz. Dekontaminasyon protokollerini aşabilen zararlı bir patojen zayıf bağışıklığı olan bir astronotu öldürebilir.
Ayrıca, katil patojenler olmasa bile, uzayda geliştirdiğimiz bakteriyel ortamı anlamamız önemli. Şu anda bunu araştırmanın tek yolu uzay istasyonu, ama uzay gemileri çok da uzak olmayan bir gelecekte insanlar için uzun süreli evler olabilir. Beraberimizde götüreceğimiz mikrop türleri hakkında bir şeyler öğrenmek iyi olabilir.