WindRunner tamamlandığı zaman bir futbol sahası uzunluğuna ulaşacak.
ABD’nin Colorado eyaletinin Boulder şehrinde faaliyet gösteren ve az bilinen bir şirket; tutkulu, acayip ve sınırları zorlayan bir hedefin peşinden gidiyor: Dünyanın en büyük uçağını yapma hedefinin. Bu 108 metrelik inanılmaz derecede uzun uçağın (hemen hemen bir futbol sahası uzunluğunda) 80 metreyi aşkın kanat uzunluğu olması ve Boeing C-17 Globemaster III‘ün 12 katı kadar kargo alanı sunabilmesi bekleniyor. Ayrıca günümüzde faaliyet gösteren en büyük ticari uçağın da yaklaşık 1,5 katı olacak.
Ancak o alanda sıkış tepiş uçak koltukları ya da uçuş görevlilerinin servis arabaları bulunmayacak. Aslında, muhtemelen “kabinde” hiç insan göremeyeceksiniz. Tüm o açık alan, başlangıçta tek bir temel hedef için tasarlanmış: Uzun, taşınması zor rüzgar türbini bıçaklarını nakletmek için. Bu “WindRunner”ı inşa eden Radia firması, yakıtı su gibi içen bu devin hem ABD hem de diğer ülkelerdeki geniş rüzgar gücü projelerinde bir artış sağlayacağını iddia ediyor; özellikle de türbin bıçaklarının taşınması için gereken altyapının sınırlı olduğu ya da hiç olmadığı kırsal, gelişmekte olan ülkelerde.
Popular Science‘a konuşan Radia CEO’su Mark Lundstrom, şirketinin yaptığı bu devi “dünyanın en büyük şeylerini ulaşması en zor yerlere taşıyan bir platform” olarak görüyor.
“Radia’yı kurduğumuzda temel hedefimiz, dünyadaki CO2’nin %10’unu almaktı” yazıyor Raida’nın internet sitesinde. “Niyetimiz hâlâ bu yönde. Tasarladığımız ürün de starejik hava taşımasındaki yatırım açığını doldurmak için nokta atışı nitelikte.”
Caruso Ventures ve ConocoPhillips de dahil bir miktar yatırımcıdan fon desteği alan Radia, proje üzerinde çalışmaya 2017 yılında başlamış ve ilk uçuşunu 2029 yılında yapmayı planlıyor. Bu tarih hızla yaklaşırken, dış kuvvetler dünyanın bu en büyük uçağı için yeni türbülanslı engeller meydana getirebilir. ABD ve diğer yerlerde değişen politik öncelikler, rüzgar enerjisi tedariğinin bir zamanlar cazip olan ekonomik albenisinin çekiciliğini azaltabilir. Türbin bıçaklarının yapılmasında kullanılan çelikten türbinlere güç veren önemli minerallere kadar her şeye sert tarifeler uygulanması, rüzgar türbini üreticileri için bir başka güçlük teşkil ediyor. Ayrıca son duyuruları rehber alırsak, uçağın daha yakın gelir kaynağı farklı ama tartışmalı bir yerden gelebilir: Tankların ve uçakların taşınmasından.

Kıyıda devasa rüzgar türbinleri yapmak neden çok zor
Diğer yenilenebilir enerji kaynaklarında olduğu gibi rüzgar da son yıllarda devasa büyümelere tanık oldu. Kâr amacı gütmeyen Climate Central grubunun bir analizinde, sadece ABD’deki genel rüzgar enerjisi kapasitesinin 2014 ve 2023 yılları arasında iki katına çıktığı tahmin ediliyor. 2023 sonunda rüzgar, ABD’de üretilen bütün enerjinin yaklaşık yüzde 10’una karşılık gelmiş. Uluslararası Enerji Ajansı, rüzgarın küresel olarak üretilen bütün enerjinin yüzde 14’ünü oluşturduğunu ve bunun yaklaşık üçte ikisinin Çin’den geldiğini tahmin ediyor.
Fakat o türbinleri kurmak için malzeme taşımak o kadar basit değil. İdealde bir rüzgar türbini kurarken en iyi strateji, türbinin son derece uzun bıçaklarla tasarlanması olur. Daha uzun bıçaklar daha fazla rüzgar yakalayabilir ve bu durum, tek bir türbinden daha fazla enerji üretileceği anlamına geliyor. Bir tek bıçağın 70 metreye kadar uzanabildiği açık denizdeki rüzgar çiftliklerinde mevcut yaklaşım çoğunlukla bu.
Üretilen rüzgar enerjisinin ezici bir çoğunluğundan (yaklaşık yüzde 93) sorumlu kıyı türbinlerini kurarken bu yaklaşım çok daha zorlu hale geliyor. Radia’nın “GigaRüzgar” projeleri olarak bahsettiği daha büyük kurulumlar için bu devasa bıçaklara ihtiyaç duyuluyor ancak bunlar, sıradan yol ve köprülerde taşınamayacak kadar büyük. Birleşik Devletler’de 5 metre civarı olan eyaletler arası otoyol açıklığı, büyük bir türbin bıçağının geçmesine izin vermiyor.

Tepede duran elektrik hatları ve yol işaretleri gibi çeşitli fiziksel engelleri de işin içine kattığınızda, süreç çok daha riskli oluyor; ve pahalı da. Bıçak bileşenleri tırlar ve kargo gemileriyle sürekli bir ileri bir geri taşınırken de önemli miktarlarda benzin tüketiliyor ve nihai hedef fosil yakıt emisyonlarını azaltmak olduğunda, amaca zararlı bir şey meydana gelebiliyor.
“Kıyıya denizdeki türbinlerin boyutunda bir türbin koyabilirseniz, kapasiteyi üç katına çıkarabilirsiniz” diyor Lundstrom. “Elektron maliyetini üçte bir azaltabilirsiniz.”
WindRunner burada devreye giriyor. Uçağın 105 metrelik yük genişliği ve 80 metrelik kanat açıklığı, yaklaşık 7.645 metre küplük bir toplam yük hacmine katkı sağlıyor. Bu durum, uzunluğu 90 metreyi aşan tek bir bıçağın ve belki de daha küçük birkaç bıçağın güvenle taşınabileceği anlamına geliyor. (Ölçek yönünden, söylenenlere göre üç Olimpik boyutlu yüzme havuzuna denk yük taşıyabiliyor.) WindRunner bu saçma boyutuna rağmen aslında görece hafif. Sebebi ise şirketin iç alanı ağırlığa karşı en uygun hale getirme kararı. Tamamen yüklendiğinde, yaklaşık 72.500 kilogramlık bir yük taşıyabiliyor; yani çok daha ufak Boeing C-17’den biraz daha düşük bir miktar. Radia, çevresel koşullara bağlı olarak uçağın yaklaşık 1930 km menzili olacağını (Edirne’den Hakkari’ye kadar olan mesafe gibi) ve 0,6 Mak’te veya 636-640 kms hızda seyredebileceğini iddia ediyor.
“Bence şimdiye kadar ilk defa bir uçak kütleye karış hacim yönünden en iyi hale getirilmek üzere tasarlandı” diye ekliyor Lundstrom.
Fakat hacmi en yükseğe çıkarmanın ötesinde Radia, uçak tasarımı söz konusu olduğunda tekerleği yeniden icat etmek istemiyor. Aslında Lundstrom, tasarıma “yeni bir şey yapma” felsefesiyle yaklaştıklarını söylüyor. Bu durum yeni bir motor veya havacılık sistemlerinde yeni uçuş kontrolleri olmaması anlamına geliyor. Görsel açıdan diğer uçaklara göre epey farklı görünebilse de CEO, WindRunner’ın bilinçli olarak halihazırda kullanılan uçaklardaki parça ve teknolojiler etrafında tasarlandığını söylüyor. Söz konusu taktik, işleri daha da basitleştirmeye ilaveten üretim maliyetlerini ve uzun zaman cetvellerini de azaltıyor.
“Buradaki yenilik muhtemelen ille de yeni bir şey tasarlanmaması. Yenilik belki de halihazırda var olan şeylerin tedarik zinciri etrafında bir uçak tasarlamaktır” diyor Lundstrom.
Tüm bu boyuta karşın WindRunner (sadece kokpit boyutu bir Gulfstream özel jetinin boyutu kadar), iniş yapabileceği yer bağlamında bir miktar esneklik içermesi için yapılmış. Müsait olduğunda yerel havaalanlarına inebiliyor ama çoğu zaman daha mantıklı seçenek, türbin fabrikaları yakınındaki “yarı hazırlanmış” alanlara iniş yapmak olacak. WindRunner’ın bunun için devasa boyutta dayanıklı tekerlekleri var. Ayrıca motorun yerden yüksekte kalarak, kalkış sırasında ortaya çıkabilecek çerçöpü içine çekmesini önleyecek şekilde tasarlanıyor. Havalimanlarından uzağa konma kabiliyeti, altyapısı sınırlı olan uzak bölgelerde inşa edilen yeni enerji tesislerine hizmet sağlandığında çok kullanışlı olabilir.
Yine de görece hafif olsun ya da olmasın, esasında futbol sahası büyüklüğündeki bir uçağı uçurmak için jet yakıtı gerekiyor; hem de bir sürü. Radia, WindRunner’ın tam olarak ne kadar fazla yakıt kullanacağını netleştirmese de; yakın zaman önce imha edilen dünyanın ikinci en büyük uçağı Ukraynalı Antonov An-225 Myrida söylenenlere göre saat başına 50 litreden fazla jet yakıtı yakıyordu. Sera gazlarını azaltmayı hedefleyen bir şeyin bunları yayması elbette çelişki gibi görünebilir. Bu internette ve sosyal medyada bazı kişilerin gündeme getirdiği bir mesele.
Eleştirisini Reddit’te dile getiren bir kullanıcı şöyle yazmış: “Tüm o jet yakıtı, üretim için gerekenden daha fazla enerjiyi hiçbir zaman toplayamayacak bir şey için israf ediliyor.”
Kendi yaklaşımını savunan Radia, kıyı üzerindeki büyük GigaWind türbinleri hesaba alındığında (ABD Çevre Bakanlığının ülkedeki toplam sera gazı yayılımının yaklaşık yüzde 29’undan sorumlu olduğunu tahmin ettiği) nakliyatın “karbon ayakizinde ihmal edilebilir bir katkı meydana getireceğini” öne sürüyor. Firma, bileşenleri rüzgar tarlalarına götürüp getirmenin şu an bir rüzgar tarlasının toplam karbon ayakizinin sadece yüzde 7 kadarını temsil ettiğini ve salınımların büyük çoğunluğunun üretimden geldiğini söylüyor.
Radia, kısmen WindRunner ile mümkün olacak gelecekteki GigaWind türbinlerinin yeterince ilave temiz enerji üreterek hem nakliyat hem de imalattan kaynaklanan emisyon etkilerini “hafifletmesini” ümit ediyor. Diğer bir ifadeyle hedefe giden her yol mübah. Radia, nihayetinde uçağı %100 sürdürülebilir havacılık yakıtı (SAF) ile işletmeyi planladığını söylüyor. Bu durum teoride karbon ayakizini daha da azaltabilir.
“Daha büyük türbinler, rüzgar tarlasının CO2e salınım ayakizinde önemli bir azalmaya karşılık geliyor” yazıyor Radia web sitesinde. “Başlangıçtaki bu negatif etki zamanla dengelenerek aslında net pozitif hale gelecek.”
Değişen politika tercihleri, WindRunner’ın seyrini nasıl etkileyecek
Yıllardır geliştirme işiyle uğraşan Radia, şimdi başka bir güçlükle karşı karşıya: Trump yönetimi ile. Yenilenebilir enerji sektöründe yakın zaman önce meydana gelen büyümenin önemli bir bölümü, Joe Biden’ın başkanlığı esnasında hayata geçen vergi teşvikleri ve altyapı mevzuatlarıyla tetiklenmişti. Başkan Trump şimdi gidişatı tersine çevirmek üzere verdiği sözü yerine getiriyor. Bu yılın başlarında, rüzgar gücünün yayılması için uygulanan “öncelikli muameleyi” frenleyen kararnameler imzaladı. Aynı zamanda Trump yönetimi enerjiye yönelik ulusal bir olağanüstü hal ilan etti ve ülke içindeki enerji üretiminin artırılması çağrısında bulundu; özellikle de fosil yakıt kaynaklarından.
Değişen başkanlık politikalarının teşkil ettiği güçlükler sorulduğunda Lundstrom, daha büyük ve etkili türbinlere dönük planlarının, yönetimin sadece büyük bazyük santralleri oluşturma bağlamında gitmek istediği yer ile uyuşabileceğini aktarıyor Popular Science‘a. Lundstrom ayrıca mevcut belirsizliğin, WindRunner’ın uçmaya başladığı zaman “istikrara kavuşmasını” bekliyor. Ek rüzgar gücünün, yeni ve enerjiye aç yapay zeka veri merkezleriyle ilişkili artan enerji ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olması bakımından da bir fırsat gördüğünü söylüyor.
Türbinlerden düzenli olarak “yel değirmeni” şeklinde bahseden Trump, onları “enerjinin en kötü hali” olarak isimlendiriyor.
Bir başlayıp bir duran tarife politikalarının etrafındaki belirsizlik de WindRunner’ın geliştirme maliyetleri ve tarih cetvelinde önemli bir rol oynayabilir. Geçicilikleri söz konusu olduğunda miktar belirlemek zor olsa da; araştırma ve danışma şirketi Wood Mackenzie’nin hazırladığı bir raporda bu yılın başlarında Kanada, Meksika ve Çin’e karşı tasarlanan çeşitli tarifelerin, ABD’nin kıyı rüzgar türbini maliyetlerini yüzde 7 kadar artırabileceği tahmin ediliyor. Bu miktar kulağa görece düşük bir etki gibi gelse de; Radia’nın hedef müşterileri olan rüzgar türbini işletmecileri arasında genişletilmiş geliştirme durumu değerlendirilirken karar verme faaliyetlerinde önemli değişimlere yol açabilir. Tarif meselesi sorulduğunda Lundstrom, bunun türbin üreticilerine kıyasla kendileri için fazla sorun olmadığını söylüyor.
Savunmaya doğru bir geçiş
Tüm bu belirsizlikler düşünüldüğünde, Radia’nın WindRunner için rüzgar dışında bir dizi başka kullanım senaryosunu daha ciddi ölçüde araştırması hepten şaşırtıcı gelmeyebilir. Mayıs ayında firma, WindRunner’ın Pentagon’un lojistik ve nakliyat ihtiyaçlarını destekleme noktasında ABD Savunma Bakanlığı ile bir araştırma anlaşması yaptığını duyurdu. Bu anlaşma kapsamında ajans, dünyanın en büyük uçağının uzay fırlatma malzemeleri ve fazla büyük boyutlu taşıtların nakliyatında uygun bir araç olup olmayacağını değerlendirecek.

Radia, geçtiğimiz ay Savunma için WindRunner‘ı duyurarak savunma yönünden daha kararlı bir duruş sergiledi. Şirket devasa uçağının; helikopterleri, savaş jetlerini ve diğer taşıtları bütünüyle, konumlar arasında sökme takma ihtiyacı olmaksızın tek parça halinde taşımak isteyen askeri birimler için özellikle faydalı olabileceğini öne sürüyor.
Aynı genel kullanım senaryosunun (ağır askeri teçhizatları taşımak), dünyanın en büyük uçağı unvanını elinde bulunduran önceki uçağın da ana görevi olduğunu belirtmekte fayda var. En azından Ukrayna’yı işgal eden Rus askeri kuvvetlerince imha edilmeden önce böyleydi. Radia ve Radia’nın uçağını nakil için kullanmayı ümit eden müstakbel rüzgar tarlaları, muhtemelen benzer bir kaderden kaçınmaya çalışmak isteyecek.
Yazar: Mack DeGeurin/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.


![WindRunner-Unloading-Blades-in-Desert-Cropped[1]](https://popsci.com.tr/wp-content/uploads/2025/11/WindRunner-Unloading-Blades-in-Desert-Cropped1-696x392.jpg)


