Fakat vazgeçmiyoruz.
Yenilenebilir enerjide şahane gelişmeler olduğunu görüyoruz, ancak bir sorun var; kademeli şekilde azaltılması gereken ve yenilenebilir olmayan çok miktarda enerji var. Üstelik yapılan son hesaplamalar, bunu olması gerektiği kadar hızlı şekilde yapmadığımızı gösteriyor.
Araştırma, felaketvâri bir iklim değişiminden kaçınmak için, 2050 yılında enerji alanını eksiksiz şekilde elden geçirmemiz gerektiğini belirtiyor, ancak şu anki ilerleme hızımızda bunu 30 yılda gerçekleştirmek mümkün değil; bir 363 yıl daha gerekiyor.
O zaman muhtemelen iş işten geçmiş olacak çünkü sıcaklıklar yükseliyor ve buzlar eriyor. MIT Technology Review sitesine konuşan Washington DC’deki Carnegie Bilim Enstitüsünden Ken Caldeira, bu tasvirleri öne sürüyor.
Calderia ve meslektaşları, yaptıkları ilk değerlendirmeyi 2003 yılında yayınlamışlardı fakat o zamandan bu yana geçen 15 yılda çok iyi bir iş çıkarmadık. Her gün 1.100 megawatt temiz enerji eklemek yerine, ortalama olarak sadece 151 megawatt eklemeyi başardık.
Bu miktar, her gün 125.000 evin daha yenilenebilir enerjiyle güç kazanmasına eşdeğer. Bu çok kötü bir rakam değil ancak çok daha fazlasını yapıyor olmamız gerekiyor.
ABD Massachusetts’da bulunan Harvard Üniversitesinden Daniel Schrag, MIT Technology Review sitesine “Bu, bugün bulunduğumuz yere göre önemli bir atılım” diyor.
İklim değişimi sorununa ağırkanlı şekilde tepki vermemizin pek çok ve çeşitli sebepleri var. Bütün gezegenin enerji şebekesini değiştirmek, masraflı ve zaman isteyen bir şey. Politik ve teknik yönden zor olması da cabası.
Fosil yakıtlardan enerji üretmeyi hemen yarın bırakmak, çevre bakımından harika olurdu; ancak pek çok insan da işsiz kalır, birçok şirket iflas ederdi. Ayrıca rüzgar esmediği zaman veya Güneş çıkmadığı zaman pek çok bölge elektriksiz kalırdı.
Diğer bir deyişle, daha iyi enerji çözümlerine geçmek karmaşık bir iş.
Sorunlardan biri de, küresel ısınmanın oluşturduğu birçok etkinin gecikecek olması: yükselen deniz seviyeleri, yaşanmaz durumdaki bölgeler ve kitlesel göçler karşımızdayken, gerekli değişiklikleri gerçekleştirmek için zamanımız olmayacak.
“20 katsayılık hızlanma mümkün olur mu?” diye soruyor Schrag. “Evet, ancak çelik, cam ve çimento bakımından insanların bunun ne olduğunu anlayacaklarını sanmıyorum.”
Son yapılan anketlerin gösterdiğine göre insanlar, küresel ısınmayı tamamen çözecek olsaydı bile ev faturalarında fazladan 5 dolardan daha yüksek bir ücret ödemek istemiyorlar. Aynı anketler 15 yıl önce yapılsaydı, bu rakam 10 dolar seviyesindeydi.
Biraz umut ışığı da yok değil: küresel enerji üretiminin yarısından fazlasından sorumlu olan ısı enerjisini elektriğe dönüştürme konusunda ilerleme kaydettik. Caldeira’ya göre bu sayede hedeflerimize en azından biraz daha yaklaşabiliriz.
Bu arada, dünya çapındaki hükümetler sorunun ciddiyetini anlamaya başlıyorlar. Fosil yakıtlar ve karbondioksit üretimi üzerindeki yasal düzenlemeler ve vergiler, ihtiyaç duyulan türden temiz enerji yatırımını ilerletmede tek seçenek gibi duruyorlar.
Ayrıca gezegenin değişim şekli ve insan faaliyetlerinin sıcaklık ile iklim dengesini nasıl değiştirdiği konusunda sürekli daha fazla şey öğreniyoruz. Şimdiye kadarki çabalarımız boşa çıkmış olsa bile, vazgeçmek gibi bir seçeneğimiz yok.
2050 yılında ulaşmamız gereken enerji hedeflerine ulaşma fırsatımız kaçmış olabilir, fakat doğru yönde atılan her adım (ister hükümet reformları olsun, ister bireysel olarak gerçekleştireceğimiz küçük şeyler), en kötü durumlardan sıyrılmamıza yardımcı olacaktır.
Ayrıca Harvard’dan Daniel Schrag’in de bir mesajı var: Ortada kasvetli bir görünüm olabilir, ancak bu durum çabalamayı bırakma bahanesi değil, gayretlerimizi iki katına çıkarma sebebi olmalıdır. “Eğer 2050’yi ıskalarsanız, 2060, 2070 ve 2080 var” diyor.
ScienceAlert