Gezegenimizdeki depremlerin büyük bir bölümü, kıtaları ve okyanus tabanlarını meydana getiren tektonik levhalar sebebiyle gerçekleşiyor. Tektonik levhalar dağların, yanardağların ve depremlerin yanında başka bir jeolojik yapıyı daha meydana getiriyor: Dünya’nın kabuğundaki fay adı verilen çatlakları. Tektonik levhaların faaliyeti sonucu yerkürenin kırılması veya çatlamasıyla oluşan faylarda, yarığın her iki yanındaki kayalar birbirine sürterek hareket ediyor.
Bu çatlaklar bazen çok ince olduğu zaman, kaya katmanları arasındaki hareketler zor fark ediliyor. Fakat ülkemizdeki Kuzey Anadolu Fayı ve ABD’deki San Andreas Fayı gibi kilometrelerce uzunlukta olup havadan görülebilen faylar da var.
Columbia Üniversitesi Lamont-Doherty Dünya Rasathanesinde çalışan sismolog Nicholas van der Elst; yanal atımlı, normal ve bindirmeli (ters) olmak üzere üç tip fay bulunduğunu belirtiyor. Her fay tipi, yerkabuğunu iterek ya da çekerek kayaların birbirlerine göre aşağı, yukarı veya yana doğru hareket etmesine sebep olan kuvvetlerin sonucunda oluşuyor.
“Her biri farklı tipte göreli hareketi tanımlıyor” diyor van der Elst.
Dünya’daki faylar, deprem esnasında fay boyunca meydana gelen kayma ya da hareket faaliyetine göre üç ana grupta sınıflandırılıyor.
Yanal atımlı faylar, kayaların birbirlerine göre yatay şekilde hareket ettiği ve dikey hareketin çok az olduğu yerlerde meydana geliyor. Hem San Andreas Fayı hem de Kahramanmaraş depreminde hareket eden Doğu Anadolu Fayı yanal atımlı faylar.
Normal faylar ise boşluk oluşturuyor. Yerkabuğunun iki bloğu parçalanıp zemini gererek bir vadi meydana getiriyor. Kuzey Amerika ve Doğu Afrika Rift Bölgesi, normal fayların Dünya kabuğunu iki yana ayırdığı bölgelerden.
Bindirme fayları şeklinde de bilinen ters faylar ise bir kabuk bloğunun diğerinin üzerine geçtiği fayları oluşturuyor. Bu faylar, tektonik levhaların yerkabuğunu yukarı itip Himalayalar ve Rocky Dağları sıradağları oluşturduğu çarpışma bölgelerinde yaygın görülüyor.
Normal ve ters faylar genelde Dünya yüzeyine göre belli bir açıda dururken, yanal atımlı faylar ise genellikle dikey özellik sergiliyor. Farklı çatlama şekilleri tek bir olayda da birleşebiliyor. Bu durumda bir fay, deprem sırasında hem dikey hem de yanal atımlı hareket gerçekleştiriyor.
Tüm faylar, Dünya’nın tektonik levhalarının hareketiyle alakalı. En büyük faylar, iki levhanın arasındaki sınırı gösteriyor.
Yukarıdan bakıldığında bu yapılar, pek çok fayın şerit halinde dizildiği geniş bir bozulma bölgesi şeklinde görünüyor. “Levhaların sınırları her zaman büyüyüp değişiyor, dolayısıyla birbirlerinin yanından geçtikçe bu faylarda kıvrılma ve bükülmeler gerçekleşiyor” diyor van der Elst. “Bunun sonucunda daha fazla fay oluşuyor.”
Bir tektonik levhanın diğerinin altına girdiği levha sınırları ise yitim zonu şeklinde adlandırılıyor. Dünya’da meydana gelen en büyük depremlerden bazıları yitim zonlarında oluşuyor. Örneğin hem 2011 yılındaki Tohoku depremi hem de 2004 yılında Endonezya açıklarında meydana gelen Banda Aceh depremi, yitim zonlarındaki bindirme faylarında gerçekleşen kırılmalar sebebiyle yaşanmıştı.
Tekil fay hatları genelde uzunluk ya da genişlik bakımından daha sığ oluyor. Çoğu deprem, Dünya yüzeyinden 80 kilometre aşağısını geçmiyor. En derin depremler, yüzeyin yaklaşık 600 km altındaki ters faylarda meydana geliyor. Bu derinliklerin altındaki kayalar, van der Elst’in aktardığına göre fayların deprem meydana getirecek denli sürtünme üretemeyeceği kadar sıcak.
Dünya’nın en büyük yüzey fayı
Bilim insanları, Endonezya’nın doğu kıyısı açıklarındaki Banda Denizi’nde yer alan ve Weber Çukuru olarak bilinen 7,2 km derinliğindeki bir deniz yarığından yaklaşık bir asırdır haberdar. Fakat kısa süre öncesine kadar bu jeolojik yapının nasıl böylesine derinlere ulaştığını açıklayamamışlar.
Weber Çukuru, okyanusun bir hendekte bulunmayan en derin noktası. Hendekler, biri diğerinin altından geçen iki tektonik levhanın batımı sırasında oluşuyor. Fakat Weber Çukuru, aslında Banda yayının (kavisli volkanik adalar zinciri) ön tarafında konumlu bir çöküntü olan önyay havzası.
Okyanus tabanındaki bir kırılmayı temsil eden Banda Ayrılma fayı, 60.000 kilometrekareden geniş bir alanı kaplıyor. Hatta bazı bölgelerde genişleme miktarı o kadar yüksek ki, okyanus kabuğuna dair hiçbir iz bulunmuyor.
Yazar: Becky Oskin/LiveScience. Çeviren: Ozan Zaloğlu.