Dünya’nın son süperkıtası olan Pangea, büyük kara parçalarından meydana gelen devasa bir karışımdı.
Pangea parçalara ayrılmadan önce, bugün Kanada’da bulunan ve Yeni İskoçya olarak bildiğimiz bölge Fas’a bağlıydı. Newfoundland adası ise İrlanda ve Portekiz’e bağlıydı.
Pangea, yaklaşık 250 milyon yıl önce hâlâ birleşikti ve günümüzde bildiğimiz haliyle kıtalara şekil veren jeolojik kuvvetler, onu henüz parçalamamıştı.
Yerbilimciler; pek çok yıl boyunca tüm bu parçaların esasında birbirine nasıl uyum sağladığına, nasıl bu şekilde dağıldıklarına ve gezegene nasıl yayıldıklarına kafa yormuşlardı.
Yapısal yerbilim yardımcı doçenti olarak ben; levha tektonikleri (özellikle kıtaların neden ve nasıl parçalandıkları) ve bunlarla ilişkili volkanik kayalar, doğal kaynaklar ile tehlikeler üzerinde araştırma yapıyorum.
Bulmacanın parçaları
Yeni İskoçya ve Fas’ın bir zamanlar birbirine bağlı olduklarını biliyoruz. Çünkü kıyı bölgeleri (veya kenarları) mükemmel biçimde örtüşüyor. Günümüzde onları ayıran okyanus tabanının yapısına bakarak, nereden nereye gittiklerini de takip edebiliyoruz.
Bugün, kıtaların değişimini anlamaya çok daha yaklaşmış bulunuyoruz. Bu değişimler arasında, kara kütlelerinin hareketi de var ancak daha öğrenecek çok şey var.
Bunların birbirlerinden nasıl 5.000 kilometre uzaklaştıkları (ve kıtasal yapboza ait diğer parçaların, nasıl o şekilde koptukları) üzerine kapsamlı bilimsel araştırmalar ve tartışmalar yapıldı.
Taraflardan biri; kıtaların, başka yerden gelen kuvvetlerle hareket eden tektonik plakalarca sürüklendiğine inanıyor. Diğer grup, yer altının daha derinlerinden gelen sıcak maddelerin dışarı çıkarak kıtaları başka yöne ittiğine inanıyor.
Kuramlardan hangisinin doğru olduğu veya her ikisinin de doğru olup olmadığı pek bilinmese de, şurası bir gerçek: Her ne olduysa, hızlı biçimde olmamış.
Levha tektonikleri, her yıl sadece milimetre milimetre ortaya çıkan ve hâlâ devam eden bir hikaye. Çok uzun zaman boyunca biriken bu değişimler, bizi bugün olduğumuz yere getirmiş; neredeyse algılanamaz biçimde olsa da, levhalar hâlâ kayıyor.
Kuzey Atlantik
Özellikle yoğun çalışmalara ve bitmeyen bir gizeme konu olan bir bölge de, Pangea’da meydana gelen dağılmanın son aşamalarına sahne olan Kuzey Atlantik (Grönland, Doğu Kanada ve Batı Avrupa ile çevrelenen bölge).
İlginç bir biçimde bu bölge, belki de; dünyanın diğer kısımlarının kıtasal oluşumunu anlamak için başarıyla uygulanabilecek yerbiliminin büyük kısmının ortaya çıktığı yer.
Kuzey Atlantik açılmaya başlayınca; kıta, Grönland’ın batı tarafı boyunca ayrılmaya başladı. Ardından durdu ve bunun yerine, Grönland’ın doğusu ile Avrupa arasında açılmaya devam etti. Peki neden?
Bunu ve bununla ilişkili soruları çözmek amacıyla ben ve iki meslektaşım, Kuzey Atlantik Çalışma Grubu‘nda yerbilimin pek çok farklı alanından yaklaşık 30 araştırmacıyı bir araya getirdik.
Araştırma takımımızda jeofizikçiler (Dünya’daki süreçleri anlamak için fizik bilimini uygulayanlar), jeokimyacılar (Dünya’yı meydana getiren maddelerin bileşimini anlamak için kimya bilimini uygulayanlar) ve Dünya’nın yapısı ile evrimi üzerinde çalışan pek çok diğer bilim insanı vardı.
Kuzey Atlantik Çalışma Grubu, bugüne kadar bir dizi atölyeye ev sahipliği yaptı ve Kuzey Atlantik’te neler olduğuna dair uzun zamandır cevaplanmamış soruların bazılarını cevaplamak üzere yeni bir modelin önerildiği bir takım makaleler yayınladı.
Yapısal miras
Kuzey Atlantik Çalışma Grubumuz, pek çok veriyi bir araya getirmeyi başardı ve bu sorunu farklı açılardan ele aldı. Daha önceden gerçekleşen faaliyetlerin, en önemli jeolojik olayları güçlü biçimde etkilediğine karar verdik. Bu süreç, “miras” şeklinde adlandırılıyor.
Dünya’nın tarihi boyunca, kıtasal kara parçaları birçok kez bir araya geldi ve ardından parçalara ayrıldı.
Bu karışım ve ardından meydana gelen dağılma, “süperkıta döngüsü” olarak biliniyor. Bu önceki olaylar, geride izler ile zayıflık çizgileri bırakıyor.
Pangea yeniden baskı altına girdiğinde, bu eski yapılar boyunca koparak ayrılmış. Bu süreç, levha tektoniği kuramının ilk günlerinde öne sürülmüşse de; tam olarak ne kadar önemli olduğu ve sonuçlarının nerelere vardığı daha yeni yeni anlaşılıyor.
En büyük ölçekte Kuzey Atlantik’i oluşturan bu yırtılma, Grönland’ın batısına doğru başlamıştı. Orada ise, parçalara ayrılmayan antik dağ kuşaklarına çarpmıştı.
Grönland’ın doğusuna doğru pek direnç olmamış ve burası bir fermuar gibi açılarak, nihayetinde tüm genişlemeyi alıp Kuzey Atlantik Okyanusu’nu meydana getirmiş.
Ek olarak, bu önceki tektonik döngülerin kalıntıları, Dünya’nın manto tabakasında erimeye elverişli derin artıklar bırakmış. Bu durum, parçalanmaya eşlik eden yaygın miktarda erimiş kayanın büyük bir kısmını açıklıyor.
Ayrıca daha küçük ölçekte, kıtasal kenarlarda kalan taşıyıcı hidrokarbon yataklar da önceki olayların etkisi altında kalmış.
Bu konuda bildiğimiz şeylerin büyük bir kısmı, petrol ve gaz ararken toplandı. En detaylı bilgilerimiz, bu hammaddelerin işlenip satıldığı pazarlara en yakın olan kıyı bölgelerinden geliyor. Bu bilgilerin çoğu, 1960’lı yıllardan bu yana savaş sonrası teknolojiyle okyanusların altı taranarak elde edildi.
Bu ekonomik etmenler, yüzey altına dair sahip olduğumuz bilgilerin, Newfoundland adasının ötesinde önemli oranda kaybolduğu anlamına geliyor.
Buranın kuzeyinde ise, keşfedilecek ve anlaşılacak çok şey var. Buraya nasıl geldiğimize dair henüz çözülmemiş gizemlerin cevapları, orada; dalgaların kilometrelerce altında yatıyor.
Alexander Lewis Peace, McMaster Üniversitesi Yapısal Jeoloji Yardımcı Doçenti/The Conversation. Çeviren: Ozan Zaloğlu.