Yeni gözlemler, bir yıldızın komşusunu nasıl yere serdiğini en iyi şekilde gösteriyor.
Yıldızların hayatları, insanlarınkinden farklı olarak; göreceli şekilde göz açıp kapayıncaya kadar sona eriyor. Mütevazı boyutlu bir yıldız, milyarlarca yıl yandıktan sonra kırmızıya dönüyor ve şişerek devleşip, dış katmanlarını atıyor; bunların hepsi de bin yıl civarında gerçekleşiyor. Bu ölüm sancıları, boşluğa saçılan ve gezegensi bulut adıyla bilinen gaz ve toz bulutları ortaya çıkarıyor. Bu sırada meydana gelen karışık şekiller ve (yapay şekilde uygulanan) renkler, uzay hayranlarını mest ediyor.
Fakat astrofizikçiler, hikayenin bu kadar basit olamayacağını uzun süredir biliyordu. Yıldızlar basit ve yuvarlak gaz küreleri olsalar da, bu eski yıldızların pek çoğunun karışık ve hiç de küresel olmayan bir şekli var. Bu durumlarda, bir şey (örneğin bir yıldız) bunlara müdahale etmiş ve modellenmesi zor bir etkileşim gerçekleştirmiş olmalı. Şili’deki ALMA gözlemevini kullanan bir gökbilimci takımı, (HD101584 ismi verilen) böyle bir sistemin şimdiye kadar yakalanan en keskin görüntüsünü elde etmiş.
Kanarya Adaları Astrofizik Enstitüsü’nde çalışan David Jones, “Bu gözlemlere yönelik en heyecan verici şey, bu sistemin içinde bulunduğu evrimsel aşama” diyor. Bu iki yıldızın yaklaşık bin yıl önce etkileşime girmeye başlamasıyla, HD101584 gerçekten ‘fırından yeni çıkmış’ gibi duruyor.
HD101584 ilk olarak, tayfın kızılötesi kısmında biraz fazla parladığı fark edildiği zaman dikkat çekmişti; bu durum, toz ve gazın sistem boyunca girdap oluşturduğuna işaret ediyordu. Daha sonra yapılan gözlemler, yıldızın titrediğini gösterdi. Bu durum ise, yakında bulunan refakatçi bir yıldızın çekim kuvveti uyguladığı anlamına geliyordu.
Gökbilimciler, detaylı şekilde bakmak için; parabolik çanakların dizilmesiyle birlikte kilometrelerce uzunluktaki bir teleskop gibi davranan ALMA’yı bekleyeceklerdi. Galaksimizde belki de 3.000 ışık yılı ötede, Crux takımyıldızının yakınında duran HD101584’e yakından bakılınca; yeni doğan bu bulutsunun şekilleri, hiç olmadığı kadar detaylı biçimde ortaya çıktı.
Yıldızların görülebilen ışıklarını görmeyen ALMA, sistemin gaz ile tozunu görüntülüyor ve bunların hızlarını, kızılötesi ile radyo dalgaları arasındaki ışığı kullanarak ölçüyor. Dünya’dan bakıldığı zaman; görüntüde yer alan yeşil daire, dışarı atılan bir madde halkasını temsil ediyor. Bu halka; merkezdeki yeşil noktanın ortasında birbirinin etrafında dönen yıldız çiftlerinin düzleminde, düz bir şekilde uzanıyor. Kuvvetli akıntılar, saniyede yaklaşık 160 km hızla moleküler gazı doğrudan bize (mavi renk) veya ters yöne (kırmızı renk) fırlatıyor. Derinlik katılmış bu yapılar, Dünya’dan dairesel şekilde görülse de; yan taraftan bakıldığında, merkezi yıldızlardan kopan ve uzatılan bir su damlası gibi görünürler.
Bu yeni araştırma üzerinde çalışan İsveç’in Onsala Uzay Gözlemevi’nden Hans Olofsson, bu niteliklerde yıldızlara ait bir drama hikayesi görüyor. Yaklaşık 1.000 yıl önce, merkezdeki yıldızın yakıtı bitmiş ve yıldız şişerek kızıl bir dev halini almış. Birkaç milyar yıl içinde Güneş’imiz de aynı şeyi yapacak ve bu süreçte, iç kısımlardaki gezegenleri (bizimki de dahil) kızartacak. Bu yıldızın eskiden gezegeni var mıydı? Kimse bilmiyor. Fakat kendisine eşlik eden bir yıldızı vardı ve o kadar büyümüştü ki, onu kelimenin tam anlamıyla yutmuş; “ortak zarf” evrimi adı verilen ve yeterince anlaşılamamış olan bir evreye girmişti. Bu durumdaki bir yıldız, diğerinin kişisel alanını ciddi şekilde işgal ediyor.
Kızıl devin kızgın plazmasında dönen bu eş yıldız, daha fazla dayanamamış ve sarmal hareket yaparak, hızlı bir şekilde eşinin çekirdeğine doğru düşmüş. Eğer bu dev de eş zamanlı şekilde dağılıp, maddeleri dışarı fırlatmasaydı ve eş yıldızın zarftan çıkacağı kadar küçülüp, ölümcül dalışını sonlandırmasaydı; bu iki yıldız çarpışabilirdi. Bugün bu iki yıldız, Venüs ile Güneş arasındaki uzaklık kadar bir mesafede, birbirinin etrafında sakince dönüyor. Bu etkileşim, başladığı kadar hızlı bitmiş. Eğer gökbilimciler ALMA’yı birkaç yüzyıl önce yapsalardı, bunu tam zamanında izleyebilirlerdi.
Fakat geçen yıl Astronomy and Astrophysics bülteninde yayınlanan bu yeni gözlemler, büyük bir şeyi temsil ediyor. Astrofizikçilerin “dalış” adını verdiği bu sarmal hareket, başlangıçtaki yavaş dönüşten çok daha hızlı gerçekleşiyor ve şu an hiçbir kuram, bütün bu süreci başından sonuna kadar açıklayamıyor. Bunun yerine kuramcılar adım adım ilerlemeye çalışıyorlar. Sonuç olarak, resmin tamamı hâlâ kabataslak ve belirsiz durumda. Bu yüzden; gerçek hayatta yakalanan bu görüntü, paha biçilemez hale geliyor. Kanada’daki Alberta Üniversitesi’nde ortak zarf evrimi üzerinde çalışan bir astrofizikçi olan Nataşa Ivanova, “Yapılan sanal canlandırmalarda, bunun gibi eksiksiz bir yapı bulunmuyor” diyor.
Ivanova, yeni verilerde hem kutlanacak bir başarı; hem de kafa yorulacak gizemler görüyor. Kendisinin söylediğine göre özellikle akıntılar, bu gibi sistemlerin dalış zamanında çıkarması gereken akıntıların şekil ve kütleleriyle uyuşuyor. Daha fazla analizin yapılmasıyla, bu akıntıların dalıştan önce mi; yoksa dalış esnasında mı başladığına yönelik yapılan küçük bir tartışmaya nokta koyabilir. Ivanova ayrıca, bu yeşil gazın (kızıl devin zarf kalıntıları) halkaya benzeyen şeklini de tuhaf buluyor ve bunun gibi tüm sistemlerin; dış katmanlarını küresel bir kabuktan ziyade düz, ekvatoral bir yassı şeklinde fırlatıp fırlatmadığını merak ediyormuş.
Gelecekte yapılacak gözlem ve analizler, bu soruların bazılarına cevap bulabilir. Fakat şimdilik bilim insanları, böyle iyi zamanlanmış bir fotoğrafı yakalayacak denli şanslı oldukları için mutluluk duyuyor. “Bu kadar olağanüstü olmasına şaşırdım” diyor Olofsson.
Yazar: Charlie Wood/Çeviri: Ozan Zaloğlu.
Iğrenç bir çeviri olmuş bir astronom olarak bazi tanim ve ceviri yanlislarini uzulerek okudum. Keşke konuyla ilgili ve bilgili birine çeviri yatırsaydınız.
Hangileri olduğunu yazabilirseniz memnun oluruz.