‘100 Renkte Evren’, rengin ve doğal dünyanın harikalarını gözler önüne seriyor.
Tyler Thrasher ve Terry Mudge’ün 100 Renkte Evren: Bilim ve Doğadan İlginç ve Müthiş Renkler kitabından alıntıdır. İzin ile yayımlanmıştır. (24 Eylül 2024, Sasquatch Books)
Renk, dünyamızın her yerde bulabileceğimiz bir yönü olsa da doğası ve davranışı hakkında yanlış bilinenler de bir o kadar yaygın. İşte bu efsanelerden bazıları burada detaylı bir şekilde ele alınıyor.
EFSANE: ANA RENKLER KIRMIZI, SARI VE MAVİDİR
Okullarda, sanat derslerinde ve boya karıştırma şemalarında sık sık öğretilse de aslında bu bilgi tüm bağlamlarda pek doğru değil. Rengin gerçek hükümdarı ışık açısından ana unsurlar kırmızı, yeşil ve mavidir. Renkli yazdırma ve fotoğrafçılık söz konusu olduğunda ise boyalar ve mürekkepler eksiltmeli renk karıştırma yoluyla çalışır; bunun için başka bir ana renk dizisine (fuşya, camgöbeği ve sarı) ait renk alanlarının üst üste bindirilmesi gerekir ve böylece ışığın kısmen emilip, görünür tayfın sadece bir bölümünün gözlemlenmesine olanak sağlanır.
EFSANE: GÖKKUŞAKLARINDA HER RENK VARDIR
Bir gökkuşağı veya görünür ışık tayfı, güzel bir renk dizisi içerse de insanların sınıflandırıp tanıdığı tüm renkleri barındırmaz. Örneğin bu tayfta pembe, kahverengi ve beyaz bulunmaz çünkü bu renkler farklı bir dalga boyu karışımından ya da gözlerimiz ve beynimizdeki karmaşık etkileşimlerden kaynaklanır.
Pembe ve fuşya renkleri, kırmızı ve mavi dalga boyları çakıştığı zaman algılanır. Bir gökkuşağında renk çakışması yoktur; olsaydı bile kırmızı ve mavi renkler görünür tayfın zıt taraflarındadır. Mavi ve kırmızı buluşana kadar çok sayıda çakışma olması gerekirdi ve o noktada gökkuşağı karmakarışık görünürdü. İşte bu yüzden bir gökkuşağında gerçek bir mor rengini bulamazsınız. Gördüğümüz morumsu renk ve bant aralıkları, ana ve hatta ikincil bir gökkuşağını çevreleyen ilave, soluk bantlar olan fazladan halka isimli yapılar sebebiyledir. Bunların ışık etkileşimi, mor renk yanılsaması verir ancak mor rengin görünür tayfta kendi özel dalga boyunun olmadığı gerçeğini değiştirmez. Işıkta mor renge en yakın nokta, kendi dalga boyu olan tayfsal menekşe rengidir. Mor renk ise değişen oranlarda kırmızı ve mavi renk arasında gerçekleşen bir dizi karışımdır.
EFSANE: SİYAH VE BEYAZ RENK DEĞİLDİR
Bu görüş sık sık tartışmalara neden olur. Işık bağlamında beyaz, ışığın eş zamanlı şekilde algılanan tüm dalga boylarının bir karışımıdır ve gerçek koyu siyah ise herhangi bir ışığın; hiçbir renk ve görsel bilginin olmamasıdır. Pigmentler söz konusu olduğunda ise bir renk ne kadar açık ve soluk olursa, bakan kişiye o kadar fazla ışık yansıtılır. Bir renk ne kadar koyu ve siyah olursa da yüzey veya ortam tarafından o kadar ışık emilir. Kaplanmış bir cisim renk ifade ediyorsa, o renk kaplama yapısından kaçmayı başaran dalga boylarından oluşuyordur.
Ancak burada sanatçıların, iç mekan tasarımcılarının ve kıyafet şirketlerinin (ya da pazenli ve Americano kahveli herhangi birinin) bildiği, baş ağrıtan siyah ve beyazlar hesaba katılmıyor. Eğer bize inanmıyorsanız, bir yapı marketin boya reyonuna gidin ve beyaz dolaplarının “sıcak” mı yoksa “soğuk” mu olmasını istedikleri üzerine tartışan bir sonraki çifti izleyin.
Bu farklılıkların bir kısmı o kadar küçük ki ortalama bir gözlemcinin dikkatinden kaçabilir. Ancak yakından bakar ve aradaki ince fark için zaman ayırırsanız, mürekkep mavimsi bir siyah ile sonsuz bir gece moru arasında ya da birinin sadece “karanlık bir odada siyah” olduğunu iddia edeceği kadar düz ve yansımasız olan koyu bir arduvaz arasında epey bir fark olduğunu görebilirsiniz.
EFSANE: HERKES RENKLERİ AYNI GÖRÜR
Renk körlüğü, yaş ve hatta kültürel bağlam gibi etmenler sebebiyle renk algısı bireyler arasında önemli ölçüde değişebilir. Herkesin aynı görsel tecrübeyi yaşadığını varsaymak doğru değildir ve iki insanın aynı rengi/görsel olguyu deneyimlemediğini ayırt etmek genelde epey bir karşılaştırma yapmayı gerektirir.
‘Hepimizin aynı rengi gördüğünü nasıl kanıtlayabiliriz?’ sorusu, duşta akla gelen klasik sorulardan biridir. İnsan gözünün anatomisini karşılaştırıp zıtlaştırarak ve çeşitli örnekler arasında bir ortalama bulup, bu gözlerin farklı ışıklara ve renklere nasıl yanıt verdiğini öğrenerek, renk görme yetersizliklerinin (CVD) dışında ortalama bir renk algısı bulunduğunu güvenle söyleyebiliriz.
Standart trikromatik renk görüşüyle uyuşmayan herhangi bir renk görüşü şeklinde tanımlanan CVD’ler, bir bireyin koni hücrelerinin anormal işlev sergilemesi sonucunda ortaya çıkıyor. CVD’ler genetik olabildiği gibi hastalık, hasar, yaşlanma veya kimyasal maddelere maruz kalma sebebiyle de meydana gelebiliyor.
CVD’ler arasındaki bu farklılıklar, üç koni hücresinden sadece bir tanesinin düzgün çalışmamasından renk körlüğü adı verilen ve rengin görsel bakımdan hiç olmadığı bir duruma kadar değişiklik gösterebiliyor. Tek bir koni etkilendiğinde sonuç, örnek vermek gerekirse maviler ve yeşiller, sarı ve gri ya da maviler ve morlar arasında görsel bir karışıklık olabiliyor.
EFSANE: HAYVANLAR SİYAH BEYAZ GÖRÜR
Bazı hayvanların insanların gördüğü renk aralığında görmedikleri doğru olsa da sadece siyah beyaz gördüklerini söylemek hatalı olur. Örneğin köpekler dünyayı mavi ve sarı tonlarında görürler. Mantis karidesi ve kuşlar gibi bazı hayvanlar, insanlar için tamamen görünmez olan bir renk dünyasını algılayabilirler. Arılar ve diğer pek çok böceğin 300 nm’den 650 nm’ye kadar dalga boylarını görebiliyor olması, morötesi ışığı algılayabildikleri anlamına geliyor.
Algıdaki bu farklılık, bahçelerimizdeki böcek arkadaşlarımızın görsel olarak hayal bile edemeyeceğimiz şekillerde gezindikleri anlamına geliyor. Taç yapraklarında morötesi ışığa tepki veren desenleri olan çiçekler, arılar için bir uçak pistindeki ışıklar gibi davranabilir ve böcekleri keskin zıtlıklar yoluyla kendine çekebilir. Örneğin bir sarı karahindibayı ele alalım. İnsanlar için desensiz, düz, sarı bir çiçek iken bu bitkiye bel bağlamakla kalmayıp onun var olmasına da yardım eden yaşam formları için çok renkli, canlı bir hedef tahtası niteliğinde.
EFSANE: RENK, TON, GÖLGE VE TONLAMA TERİMLERİ BİRBİRİNİN YERİNE KULLANILABİLİR
Rengi ve renk özelliklerini pek çok şekilde tarif edebiliriz. Rengi ve renk kavramlarını doğru şekilde tanımlama üzerine kurulu büsbütün meslekler olması da işe yaramaz. Bu uygulamaların mevcut olması, renk tanımlamaya ortalama bir insanda sık sık kaybolan bir karmaşıklık ekliyor. Burada her bir terimin gerçek anlamını açıklığa kavuşturuyoruz.
Ton, değer ve doygunluk gibi diğer bileşenlerin ilave edildiği temel olan kök renktir. Bir ton saf bir renk ya da pigmenttir. Örneğin sakin ördekbaşı rengi bir ton değildir ama ördekbaşının tonu camgöbeği ailesine aittir; diğer bir ifadeyle mavi renk ailesine. Camgöbeği ile başlayarak doygunsuzlaştırma, ışık ve gölge gibi ek değerler devreye girdiğinde ördekbaşı rengi oluşur. Aynı şey, bir ton olmayan ancak kök renkleri olarak hem galibarda hem de camgöbeğinin tonlarını barındıran pembe için de uygulanabilir. Pembenin hangi özel biçiminin kullanıldığına, boyandığına veya yazdırıldığına göre doygunsuzlaştırma ve gölgelendirme devreye girebilir.
Gölge bir ton üzerine kuruludur. Bir tona saf siyah eklenmesi veya bir rengin görünüşünün koyulaştırılmasıdır. Renk ve ona karşılık gelen sınıf ya da aile aynı kalır, sadece daha koyu olur.
Tonlama ise gölgenin tersidir. Bir ton veya renge, görünümünün ve yansıtıcılığının açılması amacıyla saf beyaz eklenmesidir. Pasteller genel tonlama şeklinde düşünülür çünkü tonların, genelde daha düşük seviyelerde doygunluk ile yoğunluk barındıran daha açık ve daha yumuşak halleridirler.
Yazarlar: Tyler Thrasher & Terry Mudge. Çeviren: Ozan Zaloğlu.