İnsanlar Neden Hatalı Olduklarında Bile Haklı Olduklarını Düşünüyor?

0
Fotoğraf: izusek/iStock

Yeni araştırma, insanların bütün gerçekleri bildiklerini zannediyor olabileceklerini gösteriyor.

Bir arkadaşınız veya meslektaşınızla aynı fikirde olmadığınızda kendinizi beğenmişçesine haklı olduğunuza inanıyorsanız, araştırmacıların yeni çalışması neden aslında hatalı olabileceğinizi gösteriyor.

Araştırmacılar gerçekte öyle olmasa bile insanların bir karar vermek veya durdukları yeri desteklemek için ihtiyaç duydukları bütün bilgilere sahip olduklarını doğal biçimde varsaydıklarını keşfetmişler

Araştırmacılar buna “Bilgi yeterliliği yanılsaması” adını veriyor.

Ohio Eyalet Üniversitesinde çalışan ve üniversitenin Anlatı Projesi’nin bir üyesi olan İngilizce Profesörü ve makale eş yazarı Angus Fletcher, “Genel olarak insanların bir durup, daha bilinçli karar vermelerine yardımcı olabilecek daha fazla bilgi olup olmayabileceğini düşünmediklerini keşfettik” diyor.

“Eğer insanlara uyumlu görünen birkaç parça bilgi verirseniz, çoğu ‘bu kulağa doğru geliyor’ diyecek ve bunu kabul edecektir.”

Çalışma geçtiğimiz ay PLOS ONE bülteninde yayımlandı.

Araştırmaya internet üzerinden 1.261 Amerikalı katılmış. Üç gruba ayrılan deneklere, yeterli suyu bulunmayan kurgusal bir okul ile ilgili makale okutulmuş. Gruplardan biri, sadece okulun neden yeterli suyu bulunan başka bir okul ile birleşmesi gerektiğiyle alakalı sebepler sunan bir makale okumuş. İkinci grubun makalesinde ise sadece ayrı kalmak ve başka çözümler ümit etmek için sebepler sunuluyormuş. Üçüncü kontrol grubu ise okulların birleşmesi ve ayrı kalmasına yönelik bütün argümanları okumuş.

Fletcher’ın aktardığına göre bulgular, hikayenin sadece yarısını (ya birleşme yanlısı ya da birleşme karşıtı argümanları) okuyan iki grubun iyi bir karar verecek kadar bilgi sahibi olduklarına inandığını gösteriyor. Bu kişilerin çoğu, okudukları makaledeki önerileri takip edeceklerini söylemiş.

“Aslında sadece yarım bilgisi olanlar, birleşme veya ayrı kalma kararlarında hikayenin tamamını bilenlere göre kendilerine daha fazla güveniyordu” diyor Fletcher. “Bilgilerin tamamına sahip olmasalar bile kararlarının doğru olduğundan epey eminlerdi.”

Ek olarak, bilginin yarısına sahip olan katılımcılar diğer çoğu insanın kendileriyle aynı kararı vereceğini düşündüklerini söylemiş.

Fletcher, çalışmada iyi bir şey keşfettiklerini de söylüyor. Hikayenin sadece bir tarafını okuyan katılımcılardan bazıları, daha sonra diğer tarafın argümanlarını okumuş. Ayrıca bu katılımcıların pek çoğu, bütün bilgilere ulaştıktan sonra kararlarıyla ilgili fikirlerini değiştirmek istemişler.

Fletcher, özellikle yerleşik ideolojik meselelerde bunun her zaman işe yaramayabileceğini söylüyor. Böyle durumlarda insanlar yeni bilgiye güvenmeyebilir veya önceden var olan görüşlerine uydurmak için bu bilgileri yeni bir çerçeveye oturtmaya çalışabilirler.

“Fakat kişiler arasındaki en fazla anlaşmazlık ideolojiyle ilgili değildi. Gündelik yaşamın gidişatındaki yanlış anlamalardı sadece” diyor Fletcher.

Fletcher bulguların, insanların bir durum hakkında anladıkları öznel şeylerin nesnel gerçek olduklarına inandıkları naif gerçekçilik adı verilen bir olguya yönelik yapılan araştırmalar bakımından tamamlayıcı bir nitelik sunduğunu açıklıyor. Naif gerçekçiliğe dönük araştırmalarda sıklıkla insanların aynı durumu nasıl farklı anladıklarına odaklanılıyor.

Fakat bilgi yeterliliği yanılsaması, insanların aynı anlayışı paylaşabileceklerini gösteriyor; tabi yeterli bilgiye sahiplerse.

Hikayelerin gücünün insanları nasıl etkilediği üzerinde çalışan Fletcher, bir duruş takınmadan veya bir karar vermeden önce insanların bir durum hakkındaki hikayenin tamamını bildiklerinden emin olmaları gerektiğini söylüyor.

“Bu çalışmada bulduğumuz üzere, insanların konuyla ilgili bütün gerçekleri bilmeseler bile bildiklerini düşündükleri böyle olağan bir durum var” diyor.

“Biriyle aynı fikirde olmadığınız zaman yapmanız gereken ilk şey, ‘Onların bakış açısını görmeme ve onların konumunu daha iyi anlamama yardımcı olacak, gözden kaçırdığım bir şey var mı?’ diye sormak olmalı. Bu bilgi yeterliliği yanılsamasıyla mücadele etmenin yolu budur.”

Yazar: Jeff Grabmeier/Ohio Eyalet Üniversitesi. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz