İnsanlar Olmadığında Dünya’ya Ne Olurdu?

0
MS 79 yılında patlayan Vezüv Yanardağı'nın yok ettiği antik Pompeii şehrinin arkeolojik bölgesindeki enkazlar ve gelincik çiçekleri. Fotoğraf: Frank Bienewald/Lightrocket, Getty Images aracılığıyla

‘Her yok oluş olayından sonra bu yer harap olsa da yaşam çok dirençli.’

Nasıl ve niçin meydana geldiğini bilmiyoruz; belki de çok ölümcül, Homo sapiens‘e özgü bir virüstür. Ya da kontrolsüz iklim değişikliğinin, tırmanan çatışmaların veya çöken gıda tedariğinin getirdiği daha uzun soluklu bir gerilemedir. Şartlar ne olursa olsun, insanların yok olduğunu hayal edin. İnsanlığın Dünya üzerinde jeolojik açıdan çok kısa olan hakimiyeti birden sona eriyor. Peki sonra neler olur?

Sadece tahmin yürütebiliriz. Ne tek bir doğru cevap var ne de kesinlik. Fakat Iowa Eyalet Üniversitesinde şehirler üzerinde çalışan yardımcı topluluk planlama profesörü Carlton Basmacıyan, insanların bu apokaliptik düşünce deneyinin farklı hallerini binlerce yıl olmasa bile yüzlerce yıldır düşündüğünü söylüyor. Yok olan insanlık ve dağılan toplum fikri, dini metinlerde ve antik kültür efsanelerinde yaygın görülüyor.

Geçtiğimiz onlarca yılda çevrede bıraktığımız ayak izlerinin şiddeti arttı, bu izleri daha iyi anladık ve belki de kendi kırılganlığımızın daha çok farkına vardık. Atomik çağ, salgınlar ve iklim değişikliği tehdidi aracılığıyla nasıl ortadan kalkabileceğimizi veya kendimizi ortadan kaldırabileceğimizi hiç olmadığı kadar net anladık. “Belki de insanlar, insanlığın hayatta kalma sınırlarının artık çok daha fazla farkındadır” diyor Basmacıyan.

2007 yılında çıkan Bizsiz Dünya kitabı da dahil birden çok kitabın yazarı ve çevre gazetecisi olan Alan Weisman, belki de bizden sonraki Dünya’yı düşünerek gezegeni hangi yollarla şekillendirip değiştirdiğimizi daha gerçekçi biçimde anlayabileceğimizi söylüyor. Ona göre bu fikir üzerine bir şeyler yazmak, normalde çevresel literatüre ilgisini kaybedebilecek kişilere ulaşmanın ve daha geniş bir okuyucu kitlesine türümüz seviyesindeki mirasımızın gerçekliğini düşündürtmenin bir yolu niteliğinde. “Eğer hepimiz birden kaybolsaydık, geriye sadece çevreye olan etkimizin genel bir toplamı kalırdı.”

Altyapı bozuluyor

Basmacıyan, etrafta çalışan insanlar olmayınca su ve elektriğin boru ve kablolardan geçmeyi hemen bırakacağını söylüyor. Doğalgaz santralleri ve termik santraller, hem insan operatörleri hem de enerji gerektiren sürekli bir yakıt ve su pompası ikmaline ihtiyaç duyuyor. Weisman, şu an onları kuru tutan işler pompalama sistemleri olmadan, büyük şehirlerin altındaki metro ve trafik tünellerini su basacağını söylüyor.

Nemli ortamlarda ise iç mekanlardaki alçı paneller küflenir. Fırtınalarda devrilen ağaçlar çatıları yıkar. Yangınlar söndürülmeden devam eder. Sismik yönden aktif bölgelerde depremler yapıları aşındırır ve nihayetinde yıkar. Sarılgan bitkiler duvarları kaplar ve tuğlalar ile dış cephe kaplamalarını ayırır. Ayrıca kalas iskeletli yapıların büyük çoğunluğu da dahil olmak üzere ahşap yapılar çürür. Katranruhuna daldırılmış telefon direklerinin bile 20 yıldan uzun dayanmayacağını tahmin ediyor Basmacıyan. “Özellikle nemli bir iklimde odundan yapılan her şey oldukça hızlı biçimde bozulacaktır” diyor. 1980’lerden sonra inşa edilen daha yeni yapılar daha hafif ahşaplardan ve daha düşük kaliteli malzemelerden yapıldığından, çok daha hızlı biçimde dağılırlar.

Basmacıyan, yüzyılın ortasında inşa edilen çelik ve cam gökdelenlerin daha uzun süre dayanacağını fakat sonsuza kadar kalmayacaklarını hayal ediyor; özellikle de sokakları kolaylıkla yıkıp, temellerin su altında kalmasına yol açabilecek su basmış tünelleri düşünürsek. Empire State Binası ana kaya üzerine inşa edilmiş ancak 33’ncü Batı Sokağı’nın altındaki yer altı tren raylarından binanın alt seviyelerine su sızarsa, binanın destekleri aşınıp zayıflayabilir.

Hem Basmacıyan hem de Weisman, dayanıklı taş yapıların en uzun süre kalacağını tahmin ediyor. Fakat birkaç yüzyıllık zamanda neredeyse her şehir gözle görülür yıkıntılara dönüşür ve çöken Roma İmparatorluğu, Antik Mısırlılar ya da İnka’ların terk edilmiş anıt ve şehirlerine benzer. Şimdi bile Amerika’daki bazı şehirlerin bir kısmı etkin şekilde terk ediliyor ve bu durum, söz konusu bozulma süreçlerinin ne kadar hızlı meydana geleceğini gösteriyor. “Evler çöküyor, sokaklar çatlıyor ve yapıların arasından ağaçlar çıkıyor” diyen Basmacıyan, hepsinin on ya da yirmi yıl içerisinde gerçekleşeceğini belirtiyor.

And Dağları’nda yer alan antik İnka şehri Machu Picchu’nun görüntüsü. Fotoğraf: Artur Widak/NurPhoto, Getty Images aracılığıyla

Basmacıyan, yüzey seviyesindeki bütün insan altyapıları arasında en kalıcı medeniyet işaretlerinin yollar olacağını söylüyor. Sismik olmayan ve kuru alanlardan geçen büyük yollar, kalıcı olmaya özellikle yatkın. Evet, altlarındaki gezegen değiştikçe çatlarlar fakat “o kadar büyükler ve o kadar fazla mühendislik geçirmişler ki uzun süre dayanırlar” diyor.

2008 tarihli Bizden Sonra Dünya kitabını kaleme alan ve Leicester Üniversitesinde çalışan Paleobiyoloji Emeritus Profesörü Jan Zalasiewicz; binalar, yollar ve yıkıntıların (sel olaylarında ya da toprak çökmesiyle) tortular altına gömülmesi halinde kalıcı olmalarının daha muhtemel olacağını söylüyor.

Yine de yalnızca binlerce yıllık bir süreden bahsediyoruz. Daha fazla zamanla birlikte Zalasiewicz (bir milyon yıldan kısa bir sürede), “insanların yüzeydeki kanıtlarının kaybolacağını veya zor tanınır hale geleceğini” tahmin ediyor. Bronz heykeller, seramik çanak ve bardaklar ile altın külçeler gibi bazı eserlerin zaman tarafından gömülerek dayanacağını söylüyor Weisman. Diğer işaretler de yüzey altında kalacak. Zalasiewicz, dayanıklı metal ve plastiklerden yapılmış ‘teknofosillerin‘ yanısıra kitlesel yok oluşun, iklim değişikliğinin ve insanların hızlandırdığı deniz seviyesi artışının fosil kanıtlarının olacağını söylüyor.

Odadaki nükleer fil

Nükleer enerji santrallerini merak ediyor olabilirsiniz. İnsanların yok olduğu zaman faal olacaklarını varsayarsak, Dünya üzerindeki 440 aktif nükleer tesisin çoğu nihayetinde bakım yapılmadığı için çökecek. Soğutma sistemlerindeki su buharlaşacak ve yükselen ısı nükleer patlamalara yol açacak. Bu gezegen üzerindeki her şeyi bularlaştırıp veya her şeye onarılamaz şekilde mutasyon geçirtip yaşamı ortadan kaldırmaya yeter mi? “Belki de” diyor Weisman. “Belli olmaz.”

Belki de böyle bir şey olmaz. Şimdiye kadar gerçekleşen en kötü çöküş olayı, ABD’nin Hiroşima’ya attığı bombanın yaklaşık 400 katı radyoaktif materyal yaymış Çernobil patlamasıydı. Çernobil’den çıkan radyoaktif serpinti, yaklaşık 93.000 kilometrekare araziyi kirletmişti. Çernobil Yasak Bölgesi olarak bilinen ve en güçlü şekilde etkilenen alan ise yaklaşık 1600 kilometrekare.

Ukrayna askerleri 17 Mart 2024 tarihinde Ukrayna’nın Çernobil şehrindeki Çernobil nükleer enerji tesisini ve bir zamanlar nükleer enerji tesisinde yaşayan binlerce insanın yaşadığı Pripyat şehrini çevreleyen 30 kilometrelik yasak bölgeyi ziyaret ettiği sırada hasarlı bir bina manzarası. Fotoğraf: Gian Marco Benedetto/Anadolu, Getty Images aracılığıyla

Fakat Dünya 317 milyon km büyüklüğünde. “Buradaki hasar nispeten ufak ve bölgesel olacaktır” diyor Zalasiewicz. Herhangi bir nükleer tesisin çok uzağında kalan mağaralar, derin okyanuslar ve alabildiğine uzanan karalar ve sular var. Muhtemelen çok sayıda yaşam 440 Çernobil’i atlatır. Sonuçta Uluslararası Atom Enerjisi Ajansına göre 2. Dünya Savaşı’nın ardından yapılan atom silahı testleri, Çernobil’e göre 100 ila 1.000 kat fazla radyoaktivite ortaya çıkardı ve hâlâ buradayız.

“Çöküntüler oldu. Belli bir bölgeyi etkiliyorlar, bütün gezegeni değil. Feci derecede büyük bir yangın ve bir radyasyon dalgası oluyor ama sonsuza kadar devam etmiyor” diyor Basmacıyan. Ayrıca Çernobil’in en fazla radyasyona maruz kalan bölgelerinde bile doğa büyük bir geri dönüş yaptı. Yasak Bölge, artık pek çok yönden yaban hayatının bir sığınağı konumunda. Devam eden radyasyon, bitki ve hayvanları insanlardan koruyor. “İnsanlar kaçtığında doğa akın etmiş” diyor Weisman.

Yaşam bir yol bulur

Saç bitleri ve tahtakuruları gibi bizimle beraber evrimleşen haşerelerin yanısıra insanlara özgü mikroplar da dahil olmak üzere ufak miktarda bir tür de bizle beraber yok olmaya mahkum olur. Ardından, insanların ortaya çıkardığı ve vahşi emsallerinin hızla üstün gelecekleri evcil hayvan ırkları var. İnekler ve köpekler kendi başlarına çok uzun dayanmazlar. Bunun aksine ev kedileri muhtemelen sorun yaşamaz; vahşi mezoyırtıcılar gibi yaşamaya devam ederler. Kuş ve kemirgenleri yerler ama çakallar, kurtlar, ayılar ve daha büyük kediler de onları yiyebilir.

Nesli tehlike altındaki bir grup tür, şu an insanların çoğaltma programları ve aktif katılımlı müdahaleleriyle destekleniyor. Dev pandalar, körfez muturları ve Panama altın kurbağaları gibi hayvanların kaderi, bizim yokluğumuzda bu hayvanlar için var olan koşullara bağlı olur. Doğal yaşam alanlarının kaybolması veya avcılık gibi karşılaştıkları güçlüklerin çoğu insan kaynaklı. Ancak ciddi derecede ufak popülasyonlar ve yerleşmiş hayvan hastalıkları, biz ortadan kalktığımızda sihirli bir şekilde düzelmeyebilir.

Diğer her şeyde ise yaşam devam eder. İnsanlar evrimi sayısız biçimde şekillendirdi. Etkimizin bir kısmı biz yokken devam eder. İklim değişikliği binlerce yıl boyunca bir faktör olmaya devam edecek. İnsanlar daha fazla emisyon yapmadan sıcaklıklar onlarca yıl sonra artmayı bıraksa da; küresel ortalama sanayi devrimi öncesindeki haline binlerce yıl boyunca geri dönmeyecek. Weisman, sulak arazilerden metan yayılımı ve donmuş toprakların erimesi de dahil olmak üzere halihazırda tetiklenmiş karbon geri besleme döngülerinin bu zaman cetvelini uzatabileceğini söylüyor.

Yerel bir seviyede ise bakılmayan fabrikalar ve altyapılardan gelen ağır metal ve kimyasal kirliliği, az önce bahsettiğimiz nükleer çöküşlerden gelen radyasyonla birlikte civarda hayatta kalmaya çalışan canlılar üzerinde baskı meydana getirecek. Ancak yeteri kadar zamanla birlikte tüm bu kirlenmeler, etkiler önemsiz hale gelene değin seyrelecek.

Bu güçlüklere ve halihazırda sebep olduğumuz kitlesel yok oluşa rağmen geride çorak bir Dünya bırakmayacağız. Geçmişte meydana gelen en kötü kitlesel yok oluş olan Permiyen-Triyas yok oluşunda bütün deniz türlerinin %80-90’ı ve bütün karasal omurgalıların %70’i yok olmuş. Ardından yaşam, her zaman yaptığı gibi tekrar geri gelmiş. “Her yok oluş olayından sonra bu yer harap oluyor fakat yaşam o kadar dirençli ki geri geliyor” diyor Weisman.

Hangi türlerin bizden daha başarılı olup gezegene egemen olacağını bilmemiz mümkün değil; belki de işler farklı bir tür denkleme varır. Fakat “geçmişteki yok oluşlarda olduğu gibi hayatta kalanlar genellikle ufak, çetin ve uyum sağlayabilen türler olur” diyor Zalasiewicz. Ona göre örneğin farelerin artık bel bağladıkları insan yapıları ve yiyecekleri olmayabilir ama büyük sosyal kolonilerinde faydalanacak yeni kaynaklar bulabilirler.

Evrensel uzun yol

Bizim yokluğumuzda Dünya yola devam edecek. Gezegenimizin bize ‘ihtiyacı’ yok. Yaşam, en azından Güneş’imiz onu desteklemeyecek kadar büyüyüp sıcak hale gelene dek devam edecek. Bazı organizmalar kaynayan okyanuslardan sağ çıksa bile yıldızımız bundan milyarlarca yıl sonra ölüm çanını çalmaya başlayıp kızıl dev haline dönüştüğünde, “iç halkadaki bütün gezegenler muhtemelen küle dönüşecek” diyor Weisman.

Fakat kayalar bu ısınma sürecinde katmanlarını korurken, gezegene bıraktığımız etkilerin izi görünür kalacak. “Dünya devam ettikçe ve tanınabilir zemin tabakaları oldukça, insanların bıraktığı izler de kalacak” diyor Zalasiewicz.

Ayrıca belki de uzayın derinliklerinde bazı işaretler çok daha uzun süre devam edecek. Güneş sistemimizi terk eden Voyager uzay araçları, kalıcı olmaları ve insan medeniyetinin kanıtlarını (altın bir plak şeklinde) uzaklardaki olası uzaylı diyarlara taşımak için yapılmışlardı. Bir çarpışma yaşamadıkları veya bir kara deliğe girmedikleri sürece yollarına devam edecekler. “Eğer bahse girecek olsaydım ki bu güvenli bir bahis olurdu çünkü kimse benden para alamazdı; onların en uzun süre yaşayan insan eserleri olacaklarını söylerdim” diyor Weisman.

Yazar: Lauren Leffer/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz