Tümörler pek çok şekil ve tarzda olabilir; tedavi edilebilen veya ölümcül, katı veya sıvı, beyinde veya kemikler ya da diğer dokularda duranlar gibi… Fakat hepsinin ortak özelliği, moleküler hilecilikte usta olmaları. Kanser hücreleri sıklıkla normal hücre gibi davranarak veya normal hücreleri ele geçirerek, biyolojik sistemlerin kontrolünü ele alıyor ve büyümeyi, hayatta kalmayı, yeni organlara yayılmayı öğreniyorlar.
Rockefeller Üniversitesi’nde çalışan araştırmacılar, geçtiğimiz günlerde meme ve akciğer kanserlerinin metastaz yapmak için normalde sinirlerin kullandığı bir sinyal güzergâhına el koyabildiklerini bulmuşlar. Çarşamba günü Nature bülteninde yayımlanan bir raporda araştırmacılar, bu kanser hücrelerinin yakındaki damarları kullanarak bu sinir sinyaline nasıl erişim sağladıklarını ve nihayetinde ana tümörden kaçıp kan dolaşımına katıldıklarını anlatıyorlar.
Bulgular; tümörlerin çevreleriyle olan ilişkilerinde daha önce görülmeyen yönleri aydınlatmaya ek olarak, teşhis ve tedaviye yönelik yeni stratejilerin geliştirilmesine de yol açabilir.
Tümörlerin kullandığı klasik korsanlık taktiklerinden biri de, yakındaki kan damarlarını kendilerine çekerek vücudun ana oksijen ve besin ağına bağlanmaları. Sohail Tavazoie’nin laboratuvarında çalışan bilim insanları yıllar önce, nihayetinde metastaz yapan tümörlerin, metastaz yapmayan tümörlere göre daha fazla kan damarı kullandığını gözlemlemişler. Bu durum, damar sistemine sızmanın sadece tümörlerin hayatta kalmasına ve büyümesine yardım etmediğine; bazı kanser hücrelerinin ortaya çıktıkları bölgeden ayrılıp, vücudun başka yerlerinde yeni tümörler oluşturmasına da katkı yapabildiğine dair uzun süredir devam eden bir şüpheyi de körüklemiş.
“Kan damarlarının iç yüzeyindeki hücrelerin, ana tümör içerisindeki kanser hücrelerine metastaz yapma talimatı veren bir sinyal gönderdiğini düşünmüştük” diyor Tavazoie.
Laboratuvarda bir araştırma görevlisi ve yeni tezin birinci yazarı olan Bernardo Tavora; ileri bir genetik, moleküler ve biyokimyasal yaklaşım bileşimi kullanarak bu sinyali aramaya başlamış. Bu yöntemler arasında, Nathaniel Heinz’in laboratuvarında geliştirilen ve normalde birbirine benzer hücreler ile onların ürettiği proteinler arasındaki hassas farklılıkların belirlenmesini mümkün kılan; TRAP yönteminin değiştirilmiş bir şekli olan teknoloji de yer alıyor. Nihayetinde Tavora ve meslektaşları bu sinyalin, normalde sinirlerin ürettiği Slit2 proteini olduğunu belirlemişler. Ek olarak, kanser hücrelerinin bundan nasıl faydalandığını da açıklayabilmişler.
Rockefeller Üniversitesi. Ç: O.