Ölen hayvanımızı hayata geri döndürmek harika olmaz mıydı?
Bu gibi fikirler önceden sadece bilim kurguydu ancak biyoteknolojideki son gelişmeler, bu olasılığı ulaşılabilir hale getirmiş görünüyor (en azından zenginler için).
Amerikalı şarkıcı ve oyuncu Barbra Streisand, sevgili köpeği Sammie’yi kaybettiğinde onu kopyalatmaya karar vermiş. Şimdi, ikisi de Sammie’nin tam genetik kopyaları olan; Scarlet ve Violet isimli iki köpeğe bakıyor.
Evcil hayvan bakan herhangi birinin de aynı şeyi yapabileceğini bilmek, sizi sevindirecektir: Sadece 100.000 dolara, siz de sevdiğiniz kedi veya köpeğinizin genetik bir kopyasına sahip olabilirsiniz.
Ancak neredeyse kesin olan bir şey var; Scarlett ve Violet, Sammie’nin aynısı olmayacak.
Koyun Dolly
Klonlama üzerine yapılan araştırmalar 1960’lı yıllarda başladı. İngiltereli biyolog John Gurdon, o zamanlar (DNA’nın yer aldığı) bir kurbağa yumurtası çekirdeğinin, bağırsak hücresinden çıkarılan başka bir çekirdekle değiştirilebileceğini ve bu yumurtaların gelişerek kurbağa yavrusu haline gelebileceğini göstermişti.
Bu yöntem, esas genomdaki binlerce genin her birini paylaşan bireyler oluşturmayı mümkün hale getiriyor. Karşılaştırma yapacak olursak; anneniz ile genlerinizin sadece yaklaşık yüzde 50’sini paylaşıyorsunuz.
Aynı çekirdek takası yöntemi, memelilerde de kullanılabiliyor. İlk kopyalanan memeli, 1996 yılında koyun Dolly olmuştu. Eğer istersek, bugünkü teknolojiyle bir insan kopyalamak da mümkün.
Peki kopyalanmak gerçekte ne anlama geliyor? Ve Sammie kopyalanarak geri getirilebilir mi?
Popüler kültürde yaygın olan inanışa göre, bir bitkinin veya hayvanın (insan da dahil) özelliklerine tamamen genler karar veriyor. Gazeteler, bazı fiziksel özellikler veya kişilik özellikleri için “gen” keşfi yapıldığı düzenli (ve genelde şüpheli) şekilde duyuruyorlar.
Bu yüzden, klonlama yoluyla tam genetik kopyaların üretilmesi sonucunda, hiçbir özelliği değişmemiş bireyler oluşturulacağını düşünmek pek şaşırtıcı değil. Filmlerde tam olarak böyle oluyor.
Ancak gerçekler çok daha karmaşık.
Streisand, geçenlerde Variety dergisi ile yaptığı bir röportajda Scarlett ve Violet’in “farklı karakterleri olduğunu” belirtmiş ve “Sammie’nin kahverengi gözlerine ve onun ciddi duruşuna sahip olup olmadıklarını görmek için büyümelerini bekliyorum” demişti.
Streisand’ın bu gözlemleri, tek yumurta ikizlerinin (ki onlar da genlerinin tamamını birbirleriyle paylaşır) sıklıkla kişilik, sağlık ve hatta fiziksel özellikler bakımından önemli oranda farklı olduklarını gösteren bulgularla tutarlılık sergiliyor.
Aynı genler ama farklı bireyler
Genetik olarak özdeş bireyler nasıl farklı özelliklere sahip olabilir?
Cevap, genlerin her şey olmaması. Bilim insanları, bir bireyin gelişiminde ve yetişkinlikteki kişilik özelliklerini şekillendirmede çevresel etmenlerin önemli bir rol oynadığını uzun zamandır biliyorlar. Çevreye verilen bu gibi gelişimsel tepkiler, yoğrulabilirlik olarak adlandırılıyor.
Biyologlar, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca yoğrulabilirliğin moleküler ve hücresel seviyede nasıl çalıştığına dair çok şey öğrendiler.
Pek çok özelliğin epigenetik etmenlerle şekillendiği ortaya çıktı; bunlar ise, DNA ile ilişkili olan moleküller (bunlar arasında metil gruplar ve küçük RNA’lar da var) ve kromozomların yapısal özellikleri (ör. DNA’nın ne kadar sıkı bağlandığı).
Epigenetik etmenler, genom genelindeki genler için açma kapama (veya karartma) anahtarları gibi işlev görüyorlar. Beslenme düzeni, stres ve hatta sosyal etkileşimler gibi çevresel etmenler, bu anahtarları açıp kapatabilir.
Bu çevresel etkilerin bazıları anne karnında gerçekleşebilir; bu yüzden annenin yetersiz beslenmesi, sigara içmesi veya içki içmesi, çocuklar için korkunç sonuçlar doğurabiliyor.
Elbette doğumdan sonraki gelişimi etkileyen etmenler arasında beslenme düzeni; ebeveynler, kardeşler ve diğer bireylerle olan etkileşimler de bulunuyor.
Hâlâ bilmediğimiz pek çok şey var
Artık, bazı epigenetik etmenlerin ve ayrıca çevreden etkilenen diğer etmenlerin; çocuklara ve bazen torunlara ve hatta bunun ötesindeki nesillere geçebildiğine dair çok büyük miktarda bulgu var.
Diğer bir ifadeyle, kişilik özelliklerinizin bir kısmına çevresel anahtarlar karar verebilir ve bu anahtarlar; ebeveynlerinizin yumurtasında veya sperminde, size gebe kalınmadan bile önce açılıp kapatılmış olabilir. Hatta bunlar, uzak atalarınızda bile meydana gelmiş olabilir.
Genetik olmayan bu gibi miraslar, sağlık bilimlerinde olduğu kadar evrimsel ekolojide de önemli bir araştırma alanı haline geliyor.
Bu durum; Scarlet ve Violet’in Sammie ile özdeş bir genomları olmasına rağmen, pek çok kişilik özelliği bakımından elbette ondan farklı olacakları anlamına geliyor.
Onlar farklı yumurtalardan oluştu (bu durum bir dizi farklılaşma etmeni getiriyor); Sammie’nin büyüdüğü rahimden farklı bir rahmin içinde taşındı ve farklı bir anne tarafından yetiştirildiler.
Yaşadıkları sosyal etkileşimler ve başlarından geçen olaylar farklı. Kişilikleri ve fiziksel özellikleri, bütün bu doğum öncesi ve doğum sonrası etmenlerin damgasını taşıyor.
Bu yüzden üzülerek söylemeliyiz ki; kopyalamak, Sammie’yi de, sevdiğiniz evcil hayvanı da geri getirmeyecek. Ancak işin güzel tarafında bu durum; tek yumurta ikizleri de dahil olmak üzere hepimizin, gerçekten eşsiz ve kopyalanamaz bireyler olduğu anlamına geliyor.
Yazar: Russell Bonduriansky/The Conversation. Çeviri: Ozan Zaloğlu.
Aslında bir insan kopyalayarak, gelişim süreci sonunda benzerliklerin ne kadarı doğru denemek lazım. Eminim ki, kopyasının çıkarılmasını isteyen birçok istekli sıraya girecektir, ben de;)