ABD’de en yaygın görülen zihinsel hastalık ailesi olan kaygı, COVID-19 salgınıyla birlikte doruğa ulaştı. ABD Hastalık Denetim ve Önleme Merkezleri, ABD’de yaşayan neredeyse üç yetişkinden birinin ve 18-29 yaş arasındaki insanların %41’inin, Ağustos’un sonlarında klinik açıdan önemli derecede anksiyete belirtisi yaşadığını tahmin ediyor. Şimdiyse Maryland Üniversitesi’nin önderliğinde yürütülen yeni çalışmanın bulguları, anksiyetenin temel sinirbilimi hakkında uzun süredir kabul edilen bazı düşüncelerin yanlış olduğunu öne sürüyor.
Uluslararası bir araştırma takımının yayımladığı rapor, korku ve kaygının birbiriyle çakışan beyin devrelerini yansıttığına yönelik yeni kanıtlar sunuyor. Bulgular, popüler bilimsel açıklamalara karşı çıkıyor ve kuramsal yönden büyük çaplı bir yeniden değerlendirme ihtiyacı olduğunu vurguluyor. Çalışma, geçen hafta Journal of Neuroscience bülteninde yayımlandı.
MÜ Sinirbilim ve Algısal Bilim Programı’nın çekirdek bir fakülte üyesi olan Shackman, “‘Korku’ ve ‘anksiyete’ arasındaki kavramsal ayrım, antik zamanların Yunan filozoflarına kadar olmasa bile Freud’un zamanına kadar uzanıyor” diyor. “Geçtiğimiz yıllarda, beyin görüntülemesi yapan uzmanlar ve klinik tedavi uzmanları bu ayrımı genişletmiş ve korku ile kaygının, birbirinden ayrı beyin devreleri tarafından yönetildiğini iddia etmişlerdi.”
Ancak Shackman yaptıkları yeni çalışmanın, bu eski üslubun hatalı olduğunu öne süren ve hızla büyüyen yeni bulgulara bir yenisini eklediğini söylüyor. “Korku ve anksiyetin, beyinde çok büyük oranda örtüşen sinirsel bir yapı taşları dizisi kullandığı görülüyor.”
Maryland Üniversitesi. Ç: O.