2013’te makine mühendisi Gui Cavalcanti ve uçak mühendisi Andrew Stroup, yarışmacıların zorlukları icatlarla aştığı bir TV programına katılmışlardı.
İkisinin de ortak derdi aynıydı: Bilgisayar oyunlarının ve filmlerin vazgeçilmezi olan dev savaş robotlarının hâlâ gerçeğe dönüşmemiş olması. Stroup şöyle diyor: “Gui’ye dedim ki, ‘Bize para verecek kadar kaçık bir yatırımcı bulursan, iki elim kanda da olsa gelip dev robot yapmana yardım edeceğim.’” Cavalcanti ertesi yıl bir melek yatırımcı buldu ve ardından yazılım şirketi Autodesk onlara desteğini sundu. Stroup da çantasını topladığı gibi Boston’un yolunu tuttu.
Üç ay boyunca “MegaBot” Boston maker atölyesi Artisan’s Asylum’da (Zanaatkâr Tımarhanesi) şekillendi. Stroup robotun asıl yapımcısıyken Cavalcanti tasarımcılık yapıyor ve elektrik mühendisi Matt Oehrlein ise işin programlama ve elektronik kısmını hallediyor. Birbirine kaynakla tutturulmuş çeliklerin şekillendirilmiş köpükle kaplanmasıyla oluşan ilk prototip, bir tır dorsesi üstündeki bir gövdeden ibaretti. Güncellenmiş model ise 4,5 metre yükseklikte ve paletlerinin üstünde saatte 5 km gibi baş döndürücü bir hızla ilerleyebiliyor. Bu ikinci prototip iki insan kapasiteli. Bir pilot dev robota yön verirken silahçı da robotun kollarına monte, değiştirilebilir silahları nişanlayıp ateş ediyor. Bu silahlar arasında 1,5 kiloluk boya topu fırlatan pnömatik bir top ve daha küçük 20 boya topunu seri ateşleyebilen bir fırlatıcı var. Robot, tek kolu kopsa bile diğeriyle savaşa devam edebiliyor.
Stroup bu Ocak ayında ABD Başkanlık Yenilikçiler programına katılmak için ayrıldı ve Cavalcanti’yle Oehrlein projeyi San Francisco’ya taşıdılar. İkinci prototipi geçen Mayıs ayında Bay Area Maker Fuarı’nda sergilediler ve bir de otomobili yok ettiler. Eylül 2016’ya kadar robotlarının başka dev robotlarla dövüşebilir duruma gelmesini umuyorlar. Nihai hedefleri dev robotlarla yapılacak büyük ölçekli robot savaşları. Bunun için, Cavalcanti ve Oehrlein şu anda milyonlarca dolar fon topluyor. “Savaş oyunlarında dev robotlarla geçen bir çocukluğun tüm nostaljisinden faydalanıyoruz,” diyor Oehrlein. “İnsanları bu gerçeküstü dünyaya tamamen dâhil etmek istiyoruz.”