O günler yaklaşıyor, bazılarıysa çoktan geldiğini söylüyor. Topluma fayda sağlayan yeni icatların tamamıyla yapay zeka tarafından bulunduğu günlerden bahsediyoruz.
Günümüzde yapay zeka yardımıyla ortaya çıkan yeni icatlara rastlamak pek zor değil. Peki sadece yapay zekanın düşünüp ortaya çıkardığı icatlar için ne yapacağız? Bir makineye patent mi vereceğiz?
Dünya çapındaki kanun koyucular, şimdilerde böyle bir çıkmazla karşı karşıya. Araştırmacılar ise açtıkları gerçek bir test davasının, dünyada yapay zekanın tek mucit olarak gösterildiği ilk örnek olduğunu belirtiyor.
Fikri mülkiyet kanunları uzmanı Yard. Prof. Alexandra George ve yapay zeka uzmanı Prof. Toby Walsh, yürürlükteki patent kanunlarının bu gibi durumlarla baş edemeyeceğini ve yasama organlarının bu tür kanunlarda değişikliğe gitmesi gerekeceğini söylüyor. Söz konusu kanunlar, yüzlerce yıldır aynı varsayımlar altında işliyor.
Davada, ABD merkezli yapay zeka firması Imagination Engines’ın genel müdürü Dr. Stephen Thaler’in ortaya çıkardığı ve DABUS (Birleşik Duyarlılıklı Otonom Önyükleme Cihazı) adı verilen bir makine var. Dr Thaler, icat edilen iki ürünün mucidi olarak DABUS’un ismini vermiş. Ürünlerin ise yalıtım ve istifleme yönünden fayda sağlayan fraktal yüzeyli bir gıda paketi ile acil durumlarda dikkat çekmek amacıyla yanıp sönen bir fener olduğu belirtiliyor.
DABUS, Avustralya’da kısa bir süre için mucit şeklinde tanınır gibi olmuş. Patent enstitüsünün patent başvurusunu reddetmesi üzerine Dr. Thaler, itiraz için mahkemeye başvurmuş ve 2021’in Temmuz ayı sonlarında haklı bulunmuş. Fakat Patent Dairesi Başkanı bu kararı istinafa götürünce, beş kişilik heyet itiraza onay vermiş ve yapay zeka sisteminin mucit olarak görülemeyeceğini düşünen Başkan’ı haklı bulmuş.
Profesör George, DABUS’a iki icadı için patent almayı denediğini ve bu denemesinin, şimdiye kadar sadece insanların ve insanlardan oluşan kurumların mucit ve patent sahibi şeklinde görüldüğü yürürlükteki kanunları birdenbire zora soktuğunu söylüyor.
“Gerçek mucidin bir yapay zeka sistemi olduğunu kabul etsek bile en büyük sorun sahiplik. Sahibinin kim olduğuna nasıl karar vereceksiniz? Sahip denen şeyin tüzel bir kişilik olması gerek. Bir yapay zeka ise tüzel kişi şeklinde tanınmıyor” diyor.
Sahiplik, fikri mülkiyet kanunu için çok önemli. Sahiplik olmadan insanlar, yeni icatları gerçeğe dönüştürmek için pek yatırım yapmaya teşvik edilemez.
“Yapay zekanın tasarladığı icatlar söz konusu olduğunda, sahiplikle ilgili bir diğer problem de şu: Sahipliği mucit olan yapay zekadan bir insana aktarabilseniz bile, mucit yapay zekayı asıl ortaya çıkaran bilgisayar yazılımcısı mıdır?” diye soruyor Prof. George. “Yoksa bu yapay zekayı satın alıp kendi amaçları için eğiten kişi midir? Ya da tüm bu bilgileri vermesi için yapay zekaya aktarılan telif haklı ürünlerin sahipleri midir?”
Belli sebepler
Prof. Walsh’e göre yapay zeka sistemlerini insanlardan bu kadar farklı kılan şey, bu sistemlerin bir uzmanın yapabileceğinden çok daha fazla bilgiyi öğrenme ve depolama kapasitesinin bulunması. İcat ve patentler için gereken şeylerden biri de ürün ya da fikrin yeni olması, keşfetmesinin kolay olmaması ve kullanışlı olması.
“Kanunda yazan belli varsayımlar var” diyor Prof. Walsh. “Bir icadın, o alandaki bilgili bir kişi için kolayca keşfedilememesi gerekiyor”
“Fakat bir yapay zekanın kolayca keşfedebileceği bir şeyi bir insan keşfedemez çünkü yapay zeka, bu konuda insanlığın tüm bilgilerini bir insanın yapabileceğinden çok daha fazla şekilde sindirmiştir. Dolayısıyla neyin kolay keşfedilir olduğu da değişir.”
Prof. Walsh, daha önce de yeni icatlar ortaya çıkarılırken yapay zekadan yararlanıldığını söylüyor. Örneğin ilaç geliştirme alanında, ilaca dayanıklı bakteri soylarına karşı etkili bir kimyasal bileşenin bulunması için 2019 senesinde derin öğrenim yöntemi kullanılmış ve Halisin isimli yeni bir antibiyotik ortaya çıkarılmış.
“Halisin aslında diyabette uygulanacaktı. Fakat antibiyotik biçiminde etkili olduğunu sadece yapay zeka keşfetti. Yapay zeka, antibiyotik olarak farklı amaçla kullanılabilecek çok büyük bir ilaç kataloğunu incelemeye yönlendirilmişti. Dolayısıyla bu keşfe hem insan hem de makine katılım sağladı.”
Prof. Walsh, DABUS vakasında ise sistemin gerçekten söz konusu icatlardan sorumlu olup olmadığının tam belli olmadığını söylüyor.
“Dr. Thaler’in bu icatlarda birçok katkısı var; ilk olarak problemi hazırlamış, daha sonrasında problemin çözüm arayışını yönlendirmiş, ardından ise sonucu yorumlamış” diyor Walsh.
“Fakat bu sistem olmadan o icatları ortaya çıkaramayacağınız kesin.”
Kanunların değişmesi
Her iki durumda da yazarlar, dünya çapındaki idari organların, yapay zeka sistemlerine fikri mülkiyet koruması verilip verilmeyeceğini belirleyen yasal yapılarını modernleştirmek durumunda kalacaklarını öne sürüyor. Fikri mülkiyet kanununun, yapay zeka ile oluşturulan icat koşullarına özel olarak tasarlanan, ‘kendine özgü’ yeni bir şeklinin hazırlanmasını öneriyorlar. Bu yöntemin, yapay zekanın icat kabiliyetini yürürlükteki patent kanunlarına uyarlamaya çalışmaya göre daha etkili olacağını iddia ediyorlar.
Yazarlar, yapay zeka ve patent kanunuyla ilgili yasal soruları inceledikten sonra teknik bir soruyu; yapay zekanın gelecekte nasıl icat yapabileceği sorusunu cevaplamaya çalışacak.
Dr. Thaler, DABUS’la ilgili davayı Avustralya Yargıtay’ına taşımak için ‘görülebilirlik izni’ almaya çalışıyor. Yargıtay’ın duruşmayı kabul edip etmeyeceğini bekleyip göreceğiz. Bu esnada dava, dünya genelindeki diğer mahkemelerde savunulmaya devam edecek.
Çalışma Nature bülteninde yayımlandı.
Yazar: Lachlan Gilbert/Yeni Güney Galler Üniversitesi. Çeviren: Ozan Zaloğlu.