Müzik dinlediğimizde hepimiz aynı şeyi mi hayal ediyoruz, yoksa deneyimlerimiz kendimize özgü mü? Başka bir ifadeyle müzik gerçekten de evrensel bir dil mi?
Bu soruları araştırmak isteyen ve aralarında klasik bir piyanist, bir baterist ve bir bas gitaristin de yer aldığı bilim insanları, yüzlerce insana enstrümental müzik dinledikleri sırada ne hikayeler hayal ettiklerini sormuş. Sonuçlar geçenlerde PNAS bülteninde yayımlandı.
Princeton Üniversitesinde çalışan Elizabeth Margulis ve Michigan Eyalet Üniversitesinde çalışan Devin McAuley’in öncülük ettiği uluslararası araştırma takımı, ABD’nin Michigan ve Arkansas eyaletlerinde yaşayan dinleyicilerin çok benzer sahneler hayal ederken, Çin’de yaşayan dinleyicilerin ise tamamen farklı hikayeler düşündüklerini keşfetmiş.
Kuramsal, davranışsal yöntemler ve beyin görüntüleme yöntemleriyle dinleyicilerin dinamik tecrübelerini inceleyen müzik profesörü Margulis, “Sonuçlar müziğin gücüne ilişkin daha karmaşık bir tablo sunuyor” diyor. “Müzik, dinleyenlerin akıllarına çok benzer hikayeler getirebiliyor fakat hayal edilen bu anlatıların paylaşılma oranı, dinleyicilerin paylaştığı kültür miktarına bağlı.”
Çalışmada incelenen 622 katılımcı, iki kıtanın üç farklı bölgesinden geliyor. Bu bölgelerden ikisi orta Amerika’da banliyölerinde yer alan iki öğrenci şehriyken (biri Arkansas, diğeri de Michigan eyaletinde), diğeri de ana dilin Kam dili olduğu ve sakinlerinin Batı medyasına pek erişmediği Çin’in kırsal bölgesinde bulunan Dimen köyü. Kam dili, Mandarin’le bağlantılı olmayan bir ton dili.
Arkansas, Michigan ve Dimen’de yaşayan üç dinleyici grubunun tümüne, yarısı Batı müziğinden, yarısı da Çin müziğinden alınan ve sözsüz olan 60 saniyelik enstrümental müzik kesitleri dinletilmiş. Her müzikal bölümün ardından katılımcılar, dinledikleri sırada hayal ettikleri hikayelere yönelik serbest betimlemeler yapmış.
Sonuçlar çarpıcıymış. Arkansas ve Michigan’daki dinleyiciler, genelde aynı kelimeleri kullanarak çok benzer hikayeler tarif etmişler. Dimen’deki dinleyiciler ise birbirine benzeyen fakat Amerikalı dinleyicilerin hikayelerinden çok farklı olan hikayeler düşünmüşler.
Örneğin W9 adını taşıyan bir parça, Amerikalı dinleyicilerde hayvanların uyanıp kuşların şakıdığı bir ormanda gün doğumunu akla getirmiş. Dimen’de yaşayanlar ise bir adamın dağda bir yaprağa üfleyip sevdiğine şarkı söylediğini hayal etmiş. C16 parçasında ise Arkansas ve Michigan’daki katılımcılar, çöl güneşi altında tek başına oturup boş bir şehre bakan bir kovboy tarif etmişler. Dimen’deki katılımcılar ise antik zamanlarda sevdiğinin yasını tutan bir adam hayal etmişler.
Serbest yanıt hikayeleri arasındaki benzerlik miktarının belirlenmesi, dev miktarda doğal dil verisi işlemeyi gerektirmiş. Princeton Üniversitesindeki Müzik Biliş laboratuvarının da müdürü olan Margulis, geliştirdikleri araç ve stratejilerin gelecekteki çalışmalar için de faydalı olacağını söylüyor. “Doğal dil işleme kaynaklı araçları kullanarak anlamsal örtüşmeleri çıkarabilmek hem heyecan verici. Ayrıca, beşeri bilimler ve fen bilimleri arasındaki sınırda duran ve gelecekte yapılacak bu gibi çalışmalar bakımından da çok umut verici.”
Daha önce Princeton Sinirbilim Enstitüsünde doktora sonrası araştırma görevlisi olarak çalışan ve şimdi Müzik Bölümünde görev yapan davulcu ve eş yazar Benjamin Kubit, “Harika bir şey” diyor. “Benzer bir ortamda büyümüş rastgele iki kişiye daha önce hiç duymadıkları bir şarkı dinletip bir hikaye hayal etmelerini söylerseniz, arada benzerlikler olduğunu bulabilirsiniz. Fakat bu iki kişi kültür veya coğrafi konum bakımından aynı şeyleri paylaşmıyorsa, deneyimlerinde aynı tür benzerliği göremeyeceksinizdir. Dolayısıyla müziğin insanları bir araya getirdiğini hayal ederken, bunun tersi de doğru olabilir; farklı bir arka plan veya kültüre sahip insan gruplarını ayırabilir.”
Araştırmacılar seçtikleri parçaların daha önce hiç bir filmde veya görsel bilgiler hatırlatacak başka bir ortamda kullanılmamış olmasına dikkat etseler de, aynı müziği duyan yüzlerce dinleyicinin zihninde çok benzer görüntüler belirmiş; tabi farklı bir kültürel çevrede büyümedikleri sürece.
“Müziğe karşı hiç düşünmeden oluşan, kolay telaffuz edilemeyen ve zihinde canlandırılan bazı tepkilerin aslında yaygın şekilde paylaşılabildiğini görmek bence hayret verici” diyor Margulis. “Burada gerçekten kafa karıştırıcı ve zorlayıcı bir şey var; özellikle de 2022 yılında, müzikle genelde kulaklıklar yoluyla ve tek başımıza karşılaştığımız düşünüldüğünde. Fakat görünüşe göre halen paylaşılan bir deneyim. Sanki paylaşılan bir hayal gibi. Ciddi manada şaşırtıcı ve büyüleyici. Tabi evrensel şekilde paylaşılmadığını fakat ortak kültürel tecrübelere bağlı olduğunu belirtmek gerek.”
Müzikbilim alanında yüksek lisans öğrencisi olan bas gitarist ve eş yazar Cara Turnbull ise şöyle aktarıyor: “Yetişme şeklimizin bizi birey olarak ne kadar şekillendirdiğini ama aynı zamanda bu medyayla hem eşsiz, hem de paylaşımlı şekilde ilişkilendirdiğimiz ortak deneyimler verdiğini görmek çok büyüleyici.”
Yazar: Liz Fuller Wright/Princeton Üniversitesi. Çeviren: Ozan Zaloğlu.