Bununla savaşmayın.
Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın, birbirinin aynısı olan takım elbiselerle dolu, meşhur bir gardrobu vardı. Bir Dünya lideri olarak, hayat kendisine gereğinden fazla ve büyük kararlar sunuyor; Obama’nın düşüncesi, küçük kararların karmaşıklığını en aza indirmenin mantıklı olduğuydu.
Sanatçılar ise genelde epey farklı düşünüyor. Örneğin Francis Bacon’ın çalkantılı bir kişisel yaşamı, adı çıkmış derecede düzensiz bir stüdyosu ve gece geç saatlerde Londra’nın perişan barlarında takılmaya eğilimi var. Ancak Bacon’ın çalışma alışkanlıkları bile şaşırtıcı derecede muntazamdı; genelde güçlü bir çay ile günün ilk ışığında çalışmaya başlar, daha sonra öğle vakti bir kadeh şampanya için yola koyulurdu.
Hepimizin rutin deneyimleri farklı. Büyük çoğunluğumuz için rutin, günlük yaşamda karşılaştığımız sürekli seçim akışının üstesinden gelmeye yardımcı oluyor. Fakat rutin aşırıya kaçtığı zaman, bir hapis haline gelebilir; özellikle de bazı insanlar için. Peki bu durum neden öyle ve iyi bir dengeyi nasıl bulursunuz?
Karar vermenin ilk başta bu kadar zor olmasının sebeplerinden biri, çoğumuzun son derece kötü kararlar veriyor olmasıdır. Gerçek şu ki; genelde ne istediğimizi çok az biliyoruz, yani en basit kararlar bile kafamızı karıştırabiliyor.
Laboratuvar kararları
“Laboratuvar şartlarına” konduğumuz zaman, bunların hepsi çok belirgin hale geliyor. Psikologlar ve davranışsal iktisatçılar sık sık, sorunu en basit hale indirgeyerek insanların nasıl karar verdiğini keşfetmeye çalışıyorlar. Deneylerde, insanlardan karar vermelerini (kahvaltı seçimlerinden meslek hayatı hedeflerine ulaşmaya kadar) istemek yerine, para ve tehlike gibi basit nicelikleri kapsayan kararlara odaklanıyorlar.
Bu sebeple, tipik bir deneyde, deney katılımcısına kesin olarak 4 Dolar mı almak istediği yoksa 10 Dolar almak isteyip, karşılığında hiçbir şey almayabileceği yüzde 50’lik bir tehlikeye mi girişmek istediği sorulabilir. Görünüşe göre, bu basit kararlar bile şaşırtıcı derecede zor. Kumarın kullanıldığı bir deneyde (ister gerçek parayla oynansın, ister sahte), insanların seçimlerinin ne kadar istikrarlı olduğunu anlamak için, bazen onlara her seçeneği de iki defa sunmak faydalı olur.
Elbette, birbirinin aynısı olan iki seçenek birbiri ardına sunulursa, o zaman insanlar genellikle istikrarlı olacaktır. Fakat insanlara rastgele şekilde ve iki defa 50 tane problem verilirse (bu sayede toplamda 100 problemleri olur), o zaman büyük ihtimalle her problemi yeniden ele alacaklardır.
O halde, bu gibi çalışmalara göre ne kadar istikrarlıyız? Ortaya çıktığına göre, şok edici ölçüde istikrarsız durumdayız. Aslında insanlar, bu problemlerin %20-30’unda, aynı sorunun iki örneğine de zıt cevaplar verme eğilimi gösteriyorlar. Kararları vermek de inanılmaz derecede zor bir iş; insanlar genelde laboratuvarı tükenmiş bir hale getiriyorlar.
Bu durum, rutinin nasıl doğal bir çözüm sunduğunu açıklıyor. Her bir anı nasıl yeniden yaşayacağımıza karar vermek zorunda kalmaktansa, basit bir taktik kullanarak yaşamlarımızı yönlendirebiliriz: (a) diğer şeyler eşit olduğunda, daha önce seçtiğimiz şeyi seçeriz ve (b), hayatlarımızı, tekrar tekrar aynı seçimlerle karşı karşıya kalacak şekilde düzenleriz.
Rutinin mucizesi budur. Her sabah aynı saatte kalkarız, kahvaltıda aynı şeyleri yeriz, aynı ulaşım araçlarıyla aynı işyerine doğru yola çıkarız, aynı meslektaşlarla buluşuruz ve hemen hemen aynı işleri yaparız. Nihayetinde bu durum, sürekli karar vermenin yükünü hafifletmeye yardımcı olur.
Karanlık taraf
Ancak rutinin bir de karanlık tarafı var. Çok fazla rutin, herhalde bizi içinden çıkılamayan katı düşünme ve davranış kalıplarının içine kilitleyebilir. Aslında, bazı klinik bozukluklar da aynen bu karaktere sahip görünüyorlar: Mesela obsesif kompulsif bozukluğu olan insanlar, kendilerini sürekli kapıları kontrol ederken, ellerini yıkarken, temizlik yaparken veya etrafı düzenlerken bulabiliyorlar. Ancak çoğunlukla, bizi bu gibi döngülerden başarıyla çıkaran, zıt bir psikolojik güç bulunuyor: Çok fazla rutin, ezici miktarda sıkıcı bir hale geliyor.
Çoğumuz, aynı veya kısıtlı bir aralığa sahip kahvaltılar yapmaktan mutluluk duyuyoruz; algısal kaynaklarımızı, günün karar vermeyi gerektiren zorluklarıyla yüzleşmeye ayırıyoruz. Ancak günün zorlukları sona erdiğinde, az miktarda kişi tıpatıp aynı akşam yemeğini tüketmekten mutlu duyar.
Hayatın pek çok kısmında olduğu gibi, rutin ve çeşitlilik arasında bir denge kurmamız gerekiyor. Bunlar, bir dizi kişilik etmenine ve sosyal etmene bağlı olabilir: tatminkâr bir denge noktası, kişiden kişiye değişiklik gösterecektir. Bazılarımız, alışkanlıklarımıza sert şekilde bağlı olduğumuz için dünyayı daha dar bir pencereden keşfetme tehlikesi altında olabiliriz, diğerleri ise her çeşit rutini reddedebilir fakat daha sonra bunun sonucunda oluşan karmaşayla uğraşır.
Ayrıca, istediğimiz çeşitlilik miktarını abartabiliriz de. Katılımcılardan bir sonraki hafta için besin tüketiminin planlanmasının istendiği klasik bir deneyde, insanlar genelde çeşitlilik gözeten bir taktik uygulamışlar ve her gün için farklı aromalı bir yoğurt seçmişler. Fakat her kararı günlük olarak vermeleri gerektiği zaman, aynı şeyi seçme eğilimi göstermişler; büyük ihtimalle en sevdiklerini seçmişler.
Bu çalışma, bazılarımızın diğer insanlara göre rutinlere niçin daha düşkün olabildiğini de gösteriyor. Araştırmacılar katılımcıların sosyoekonomik değişkenlerine bakmışlar ve “ekonomik olarak çıkmazda” olduğunu hisseden insanların (hayatları üzerinde ufak miktarda kontrole sahip insanların), daha fazla çeşitlilik aramaya eğilim gösterdiğini keşfetmişler. Yazarlar bu sebeple, yoğurt seçiminde çeşitlilik aramanın, başka bir yerdeki kontrol ve seçim eksikliğini telafi etmeye yönelik bir girişim olabileceğini tahmin ediyorlar.
Daha geniş açıdan ise bu durum; eğer hayatlarımızın kontrolünün bizde olduğunu hissediyorsak, rutinin daha az bunaltıcı bir duruma geleceğini akla getiriyor. Gerçekten; rutinin serbestçe seçilmediği, şartlar tarafından zorlanıyor gibi hissedildiği yerde, öyle yapabilelim ya da yapamayalım, özgür kalmak için can atıyor olabiliriz.
Ancak elbette her yaşam, tekrar ve yeniliğin bir karışımından oluşur. Hiçbir tür rutinden hoşlanmamak, nefes almaktan hoşlanmamak kadar mantıksızdır; rutin, onsuz yaşayamayacağımız bir şeydir. Gerçekte, rutin ve çeşitlilik arasında genel ve mükemmel bir denge bulmaktansa, yaşamlarımızın rutin hale getireceğimiz taraflarını seçmek daha önemli olabilir.
İşte burada, Obama’dan bir şeyler öğrenebiliriz; zihinsel kaynaklarımızı gerçekten önemsediğimiz şeylere yoğunlaştırırken, geri kalanı için rutine dayanabiliriz. Bu şekilde rutin, belki çelişkisel olarak, daha ilginç ve değişik bir hayata giden yol olabilir.
Nick Chater, Davranışsal Bilim Profesörü, Warwick Üniversitesi, Warwick İşletme Fakültesi.
The Conversation