Robert Raven örümcekleri sevmiyor.
Örümcekler, kendisinin tüylerini diken diken ediyor ve soğuk terler dökmesine yol açıyor. Bir keresinde onu çadırından kaçırmışlar. Yatak odasının duvarında sarkarak, gece uyutmamışlar. Bazen çok yorulduğunda, örümcekleri düşünmeye veya onlara bakmaya bile katlanamıyor.
Bu durum akla yatkın bir şey gibi gelebilir; fakat Raven için bu, epey beklenmedik bir şey. Çünkü Robert Raven, Avustralya’daki Queensland Müzesi’nde bir eklembacaklı bilimci. Üstelik meslek hayatının tümünü, 40 yıldan fazla bir süreyi; bu sekiz bacaklı korku fabrikalarıyla beraber çalışarak ve onların üstünde çalışma yaparak geçirmiş.
Raven’ın söylediğine göre bu durum, babasıyla başlamış. Kendisi bir maden mühendisiymiş ve yaptığı iş, onu örümcek ağlarıyla kaplı mağaralara götürmüş. Bir tomar gazete kağıdını tutuşturur ve ağları bununla yakarmış. Ufak oğluna söylediğine göre; örümcekler, ağlardan ensesine düşerlermiş.
“Bu görüntü epey korkutucuydu ve aklımdan çıkmadı. Üstelik, neden bu şekilde hissettiğimi anlamaya çalışmaya başlayana kadar bunu fark etmemiştim. Bu yüzden düşündüm ki; tamam, korkunla yüzleşmen gerektiğini öğrenmen lazım” diyor Raven.
“İşte örümcek dünyasına böyle adım attım.”
Doğal dünya, her türlü canlıyla dolu olan; devasa ve harika bir yer. Bazı insanlar güçlü etçillerden keyif alırken, diğerleri de mercan kayalıklarının renkli zenginliklerinden hoşnut oluyor. Çoğumuz, bu canlıların cazibesini kolaylıkla anlayabiliyoruz.
Fakat bazı bilim insanları, insanların geneline iğrenç ve tiksindirici gelen şeyleri seviyor ve bunlara bayılıyorlar. Bunlar, çoğu insanda büyük oranda korku ve tiksinti uyandıran canlılar.
İngiltere’deki Doğa Tarihi Müzesi’nde ve York Üniversitesi’nde çalışan böcek bilimci Ed Baker içinse bu canlılar, hamam böcekleri. Bir hamam böceğini düşündüğünüzde; muhtemelen ayakları mikropla kaplı hamam böceğinin mutfak tezgahınız boyunca kaçtığı karanlık, pis köşeler aklınıza geliyordur.
Fakat çomak böcekleri üzerinde yaptığı çalışmalardan yola çıkarak hamam böcekleri üzerinde çalışmaya karar veren Baker’a göre bu böcekler, üzerinde son derece az çalışma yapılmış ve yeterince anlaşılmamış bir canlı sınıfını temsil ediyor.
Yaklaşık 4.000 tane bilinen hamam böceği türü olduğunu açıklıyor. İhtiyatlı bir tahmin yapılacak olursa; bu rakam, dünyadaki mevcut hamam böceği türlerinin yaklaşık yarısı kadar. Üstelik; bilinen ve bilinmeyen tüm bu türler arasında sadece yüzde 40’lık bir bölüm haşere niteliğinde.
“Neredeyse bütün biyolojilerini biliyoruz ve bunlar, örnek canlılar biçiminde ve her türden bilimsel şey için kullanılmıştı” diyor.
“Ardından, ormanda bir yere gidiyorsunuz ve bir hamam böceği görüyorsunuz; o noktada, bunun yeni bir tür olması çok muhtemel. Değilse bile, büyük ihtimalle kendisinin ekolojisi hakkında kesin olarak hiçbir şey bilmiyoruzdur. Üstelik, birinin ne zaman bir tür üzerinde çalışmaya başlayacak kadar zamanı olsa, bir sürü yeni şey öğreniyorsunuz; tuhaf titreşimsel davranışlar veya eş etkileşimleri gibi. Bilinmesi gereken bir sürü şey var.”
Bu konu, Avustralya’daki Kamu Yararına Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Organizasyonu’nda (CSIRO) çalışan Bryan Lessard‘da da karşılık buluyor. Lessard, en iğrenilen böceklerden bazıları (sinekler, sinek kurtları ve sivrisinekler) üzerinde çalışıyor.
Böcekbilime adım atışı, bir miktar dolambaçlı olmuş. Üniversitede biyoteknoloji okuyormuş ve adli böcekbilim üzerine bir derse katılmış. Adli böcekbilim, suçların çözümünde böceklerin kullanıldığı bir alan; özellikle de, sinek kurtlarının.
“O zamandan beri kendimi bu alana kaptırdım” diyor Lessard. Doktora sırasında sineklere aşık olduktan sonra, onların üzerinde çalışarak kariyer yapmış ve son on yılda, bilim için yeni olan 50 türü resmen tanımlayıp adlandırmış.
“Sinekler biyolojik olarak muazzam ölçüde çeşitli. Dünyada 160.000’den fazla bilinen türleri var. Fakat bu hayvanlar üzerinde çalışma yapan araştırmacıların oranı bunun tam tersi. ‘Karizmatik’ omurgalı hayvanlar üzerinde çalışma yapmakla ilgilinen kişiler daha fazla. Bu yüzden hâlâ, her yıl yüzlerce yeni sinek türü keşfediyoruz.”
Üç çalışma alanının tümünde; yüzey seviyesinde, isteksiz olmamız mantıklı gibi görünüyor.
Örümcekler zehirli olmakla kalmıyor (ki bu korkulacak mantıklı bir şey); örümceklerin hareket biçimlerinin ve düzensiz şekilde öngörülemez oluşlarının, onları bizim için korkutucu hale de getirdiğini ve bu korkunun doğuştan geldiğini öne süren bulgular da var.
Robert Raven, bunun anlaşılabilir bir korku olduğunu fakat bu korkunun yıkılabileceğini söylüyor.
“Bir hayvanı korkunç ve yoğun şekilde korkutucu bir canlı olarak düşündüğünüzde; kendinizi otomatik olarak tehdit edilen bir konuma sokuyorsunuz” diyor.
“Eğer ona, çocuklara yaptırmaya çalıştığımız şekilde bakarsanız; çok muhteşem görünürler. Yani çocuklara şöyle diyoruz; bacaklardaki şu güzel kıllara bak, işte bu da kılların yakından nasıl göründüğünü gösteren bir fotoğraf.”
Sinekleri ve hamam böceklerini hastalık, bakteri ve sağlıksız koşullarla ilişkilendiriyoruz. Lessard ve Baker’a göre bu durum, bu hayvanlara yapılan büyük bir haksızlık.
“Eğer sağlıksız koşullar varsa, hamam böcekleri ortaya çıkıp bu sağlıksız koşullarda yaşayacaktır. Bu yüzden sağlıksız şartlarla ilişkilendirilirler ancak doğaları itibariyle sağlıksız değiller” diyor Baker.
“Eğer bir tanesini kaldırıp yere koyarsanız, muhtemelen kendisini temizleyecektir çünkü sizin elinizden geçen yağların kirli olduğunu düşünür. Ayrıca bacaklarını ve antenlerini temizlerken epey zaman harcarlar çünkü bunlar onların duyumsal organlarıdır.
“Bu yüzden, gerçekte epey temiz hayvanlardır. Sadece, insanların meydana getirdiği pisliklerle ilişkilendiriliyorlar. Bu yüzden bu durum aslında bizim hatamız; hamam böceklerinin değil.”
Aynısı, sinekler için de söylenebilir. Kafamızda, bu böcekleri gerçekte olduğundan daha iğrenç hale getiriyoruz.
“Küçükken sineklerin pis, iğrendirici canlılar olduğunu ve yok edilmeleri gerektiğini düşünürdüm. Mutasyon bir sineğe dönüşen Jeff Goldblum, insanların sineklere aşık olmasına yardımcı olmamıştı” diyor Lessard.
“Sinekler hakkında daha fazla şey öğrenmeye başlayana kadar, onların çevre için ne kadar önemli olduklarını bilmiyordum. Evet, bazı kurt sineği türleri ara sıra yiyeceklerimizi kirletebilir fakat türlerin büyük bir bölümü, insanları rahatsız etmez.”
Bu üç bilim insanına dair en dikkate değer şey, merak ve ilgilerinin; kaçınmaya ve yanlış anlamalara ağır basmış olması. Fakat bundan daha fazlası var. Görünüşe göre bilgi ve kavrayış, itici bulduğumuz canlılara yönelik önyargılarımızı azaltabiliyor.
Baker; hamam böcekleri ile diğer hayvanlar arasında pek çok benzerlik olduğunu öğrendiğinizde, bu canlıların daha çekici hale gelebildiğini düşünüyor. Bazı hamam böceği anneleri, bebeklerini; keseli hayvanlar gibi, kanatlarının altındaki torbalarda taşıyor. Diğerleri ise; geyikler gibi eşleşme hakları için savaşmakta kullandıkları boynuzlara sahip. Bir diğer çöl hamam böceğinin ise, zıplayan çöl faresi gibi zıplamak için kullandığı uzun bacakları var.
“Ayrıca bazı türler var” diyor Baker, “genç böcekler zarları ısırıyor ve annenin kanı veya hemolenfiyle besleniyor. Biraz iğrenç ama emzirme davranışının başlangıcı gibi.”
Lessard’ın belirttiğine göre, sinek kurtları bile iğrenç olmalarına kıyasla daha faydalı canlılar. Bu kıpır kıpır kurtlar, çürüyen organik atıklarımızı temizleyip geri dönüştürerek besinlere çevirmese; dünya çok daha berbat bir yer olurdu. Sinek kurtları, adli bilimcilerin birinin ne zaman öldüğünü belirlemesine yardımcı olabiliyor. Sadece leş yedikleri için, mikroplu yaraları temizlemede son derece faydalılar.
Ayrıca, sineklerin birer polenleyici olduğunu biliyor muydunuz?
“Sinekler olmasaydı çikolata da olmazdı; çünkü sinekler, kakao bitkisini polenleyen en büyük canlılar” diyor Lessard.
“Sineklerin polenleme konusunda ne kadar faydalı olduğunu daha yeni yeni keşfediyoruz. Çöpünüzün etrafında dolanırken görebileceğiniz kurt sinekleri, yerli bitkileri muhteşem şekilde polenlerler. New England Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, Avrupa bal arısına göre kurt sineklerinin iki kat daha fazla polen taşıdığını ve mango ile avokado bahçelerini daha iyi polenlediğini göstermişlerdi.”
Yani, tabii ki. Bu canlılar, ilk bakışta zannettiğiniz kadar iğrenç değil. Bununla beraber yoğun bir örümcek korkusunu yenmek, kurt sineklerine duyulan antipatiye kıyasla biraz daha zor olabilir. Raven, örümcek bilimci olarak geçirdiği onlarca yılda, bu korkunun üstesinden gelmeyi asla tam anlamıyla başaramadığını ancak bu korkuyu bastıran deneyimleri olduğunu söylüyor.
Örneğin, fobisinin üstesinden gelmenin zor olması hoşuna gidiyor. Ayrıca, insanlarla örümcekler hakkında bağlantı kurmayı, onların hikayelerini dinlemeyi ve fobilerini yenmeleri için onlara yardım etmeyi seviyor.
“İnsanlarla bunlar üzerine etkileşim kurmayı seviyorum. Bu insanara bana örümceklere dair bir şeyler öğretiyor ve bazıları çok bilgili. Benim görmediğim şeyleri görüyorlar” diyor.
“Sosyal medya sayesinde, artık binlerce gözüm var. Ayrıca, sadece acayip etkileşimlere dair şeyler değil (ki bunlar komik oluyor); insanların hikayelerini de duyuyorum. Fakat insanların örümcek ısırığıyla nasıl başa çıktıklarına yönelik en muhteşem hikayeleri duyuyorsunuz. Akıl almaz şeyler.”
Örümceklerin nasıl farklı davrandıklarını ve dünyada gezindiklerini öğrenmek de şaşkınlık yaratabilir. Raven, disko topu gibi parlayan bir örümcek olduğunu ve başka bir örümceğin de ağlarına, dişi güvelerin feromonlarını taklit eden bir kimyasal kattığını söylüyor. Erkek güve eş aramaya geldiğinde, örümcek bu ağla ona vuruyor ve ağına çekiyor.
Raven şimdilerde, Avustralya’da yaşayan ve böceklerin kemirerek delik açtığı yaprakları bulan küçük bir örümceği araştırıyor. Bu örümcek yaprağın arkasında gizleniyor ve bu deliği gizli bir kapı şeklinde kullanarak, bir böceğin geçmesini bekliyor. Ardından, bu delikten saldırıyor.
Bu avlanma yöntemini öğrendiğinde, “Dönüşüm geçirmiştim. ‘Ne kadar ilginç’ diye düşünmüştüm” diyor Raven. Örümcekleri sevmiyor olabilir; fakat bazen onu örümceklerden bahsederken dinlediğinizde, örümcekleri sevdiğini zannedebilirsiniz.
“Emekliliği düşünüyor olmalıyım. Fakat farklı ve heyecan verici bir sürü çalışma yapıyor, bu muhteşem örümcekleri belgeliyorum. O kadar ki; durmak istemiyorum.”
Yazar: Michelle Starr/ScienceAlert. Çeviren: Ozan Zaloğlu