Havanın açık olduğu bir gece gökyüzüne baktığınızda, muhtemelen birkaç tane parlak gök cismi ve onların arasında da bir sürü karanlık alan görürsünüz. Peki eğer galaksimizde yüz milyarlarca yıldız ve evrende de yüz milyarlarca galaksi varsa; her yerin şehir meydanı gibi aydınlık olması gerekmez mi? O halde evren, geceleyin neden simsiyah?
Aslında öyle değil. Bizler, bu cisimlerin çoğunu göremiyoruz. Birleşik Devletler’in Şikago kentindeki Adler Gökevi’nde çalışan gökbilimci Mark Hammergren, uzayın yüksek enerjili gama ışınlarından, düşük enerjili radyo dalgalarına kadar değişen bir tayfta ışık enerjisiyle radyodolu olduğunu söylüyor. Bizim gözlerimiz, bu ışınım gamının yalnızca ufak bir kısmını görebiliyor ve bilim insanları buna “görünür ışık” adını veriyor. Örneğin ultra kısa gama dalgaları Dünya’nın atmosferinden geçemiyor ve gözümüzdeki retinalar, çok düşük enerjili kızılötesi dalgaları fark edemiyor.
Gözlerimizin seçeceği bir şey olmayınca, ışık göremediğimiz için renk de göremiyoruz. Bir diğer sebep ise herhangi bir ışık kaynağı uzaklaştıkça, bu ışığın dalga boyunun daha uzun hale gelmesi (bkz. Doppler etkisi). Bizden uzaklaşan yıldızların ışığı kırmızıya dönüyor ve bu yıldızlar çok uzaklaştığında artık hiç görülemiyorlar. Evrenin büyüklüğü ve evren genişledikçe yıldızların bizden hızla uzaklaşması gibi gökbilimsel gerçekler göz önüne alındığında, uzay epey boş gibi görünebilir. Fakat boş bir arka plan gibi görünen gökyüzü, aslında her biri parıl parıl parlayan uzak takımyıldızların oluşturduğu bir duvar kilimi gibi.
Alex Schwartz/Popular Science. Ç: O.