Bilişim Çağı’nın veri depolamada yeni bir güce ihtiyacı var. 21’nci yüzyılın getirdiği yeniliklerden biri olan genişletilmiş moleküler alfabeyle birlikte DNA, tam da bu iş için biçilmiş kaftan olabilir.
Bach’in “Viyolensel Süit No. 1” parçasının bir DNA zincirinde çalındığını hayal edin.
Bu senaryo, göründüğü kadar imkansız olmayabilir. Ritmik bir tıngırtıya veya kayan bir keman yayına direnemeyecek kadar küçük olsa da; DNA, ses dosyalarını ve diğer her türden medyayı depolama bakımından önemli bir güç niteliğinde.
Beckman İleri Bilim ve Teknoloji Enstitüsünde çalışan eş yazar Kasra Tabatabaei, “DNA, doğanın asli veri depolama sistemi” diyor. “Onu kullanarak her türden veriyi depolayabiliriz: Görüntü, video, müzik; her şeyi.”
Birden fazla enstitüde çalışan bilim insanlarının oluşturduğu bir araştırma takımı, DNA’nın moleküler yapısını genişletip yeni ve hassas bir dizilimi geliştirmiş. Araştırmacılar bu sayede, yaşamın çift zincirini sağlam ve sürdürülebilir bir veri depolama platformuna çevirmiş.
Takımın bulguları geçtiğimiz ay Nato Letters bülteninde çıktı.
Dijital bilgi çağında günlük haberleri okuyacak cesareti kendinde bulan herkes, küresel arşivin günden güne büyüdüğünü hissedecektir. Bunun yanısıra, kağıt dosyalar da alandan tasarruf etmek ve bilgileri doğal afetlerden korumak amacıyla gittikçe artan bir şekilde dijitale dönüştürülüyor.
Bilim insanlarından sosyal medya fenomenlerine kadar elinde depolayacak bilgi olan herkes, güvenli ve sürdürülebilir bir veri kasasından faydalanabilir. Çift sarmal, bu göreve uygun görünüyor.
Çalışmanın eş yazarı ve Urbana-Champaign Illinois Üniversitesinde yüksek lisans öğrencisi olan Chao Pan, “DNA, özellikle arşivsel veri depolama noktasında en iyisi olmasa bile en iyi seçeneklerden bir tanesi” diyor.
Uzun ömürlü olması kadar dayanıklılığıyla da dikkat çeken DNA, Dünya’nın en sert koşullarına (bazen on binlerce yıl boyunca) göğüs gerecek ve güvenilir bir veri kaynağı olmayı sürdürecek yapıda. Fosilleşmiş zincirleri dizileyerek genetik tarihleri ortaya çıkaran bilim insanları, uzun süre önce kaybolan ortamları yeniden canlandırabiliyor.
Minicik boyutuna rağmen DNA, bir nevi Dr. Who’nun o meşhur polis kutusuna benziyor: İçerisi, dışarıda göründüğünden daha büyük.
Yazar: Jenna Kurtzweil/Beckman İleri Bilim ve Teknoloji Enstitüsü. Çeviren: Ozan Zaloğlu.