Diyet yapıyor ancak yağlı yiyecekler yemek istiyorsanız, dilinizi suçlayabilirsiniz: Tereyağının veya dondurmanın lezzetli tadına dayanmak kolay değil. Fakat iştahımızın kaynağının araştırıldığı yeni bir çalışmada, yağ yeme isteğimize yön veren ve bağırsak ile beyin arasında bulunan tamamen yeni bir bağlantı ortaya çıkarılmış.
Columbia Üniversitesi Zuckerman Enstitüsünde çalışan ve fareleri inceleyen araştırmacılar, bağırsağa giren yağın bir sinyal tetiklediğini keşfetmişler. Beyne giden sinirler yoluyla iletilen bu sinyal, yağlı yiyecek tüketme isteğini harekete geçiriyor. Beş gün önce Nature bülteninde yayımlanan yeni çalışma, sağlıksız seçimlerin önüne geçmek ve aşırı yemenin sebep olduğu bu artan küresel sağlık krizini ele almak için söz konusu bağırsak-beyin bağlantısına müdahale etme olasılığını akıllara getiriyor.
Zuckerman Enstitüsünde çalışan doktora sonrası araştırma görevlisi ve birinci makale yazarı Mentong Li, “Benzeri görülmemiş zamanlarda yaşıyoruz” diyor. “Yağların ve şekerlerin aşırı tüketilmesi, bir obezite ve metabolik hastalık salgınına yol açıyor. Eğer doymak bilmek yağ iştahımızı kontrol etmek istiyorsak, bilim bu arzuları harekete geçiren kilit hattın bağırsak ve beyin arasındaki bir bağlantı olduğunu gösteriyor.”
Beslenme seçimleri ve sağlıktaki bu yeni görüş, Zuckerman Enstitüsünde çalışan Dr. Charles Zuker’in laboratuvarının şeker üzerinde yürüttüğü önceki çalışmalarla bağlamış. Araştırmacılar glukozun, bağırsakta şeker bulunması halinde beyinle iletişim kuran özel bir bağırsak-beyin devresini faaliyete geçirdiğini keşfetmiş. Ancak kalori içermeyen yapay tatlandırıcıların bu etkiyi göstermemesi, diyet kolaların neden bizi tatmin etmediğini açıklayabilir.
Columbia Üniversitesi Vagelos Hekimler ve Cerrahlar Fakültesinde biyokimya, moleküler biyofizik ve sinirbilim profesörü de olan Dr. Zuker, “Araştırmamız, dilimizin beynimize neyi sevdiğimizi söylediğini gösteriyor; tatlı, tuzlu veya yağlı şeyler gibi…” diyor. “Ancak bağırsak, beynimize neyi istediğimizi ve neye ihtiyacımız olduğunu söylüyor.”
Kaynak: Columbia Üniversitesi. Çeviren: Ozan Zaloğlu.