Yapay Zeka Devrimiyle Parayı Yeni Baştan Düşünmemiz Gerekebilir

0
Görüntü: Sigmund/Unsplash

O, bir çağın belirleyici teknolojisi. Fakat yapay zekanın geleceğimizi nasıl şekillendireceği tartışmalı bir soru olarak varlığını sürdürüyor.

Teknolojinin yaşamlarımızı iyileştirdiğini düşünen tekno-iyimserlere göre maddi bolluğun yer aldığı bir geleceğin müjdesini veriyor.

Ancak böyle bir sonuç garanti olmaktan uzak. Peki yapay zekanın vadettiği şey gerçek olsa (ve bu sayede önceden çözülmesi zor problemler çözülse) bile bu bolluk nasıl kullanılacak?

Bu gerilimi halihazırda küçük bir ölçekte Avustralya’nın gıda ekonomisinde görebiliyoruz. Avustralya hükümetine göre toplu olarak bir yılda 7,6 milyon ton civarı gıda israfı yapıldı. Bu miktar kişi başı 312 kilograma denk.

Aynı zamanda sekiz Avustralyalı’dan biri kadar fazla sayıda kişinin gıda güvencesi yok. Sebebi ise çoğunlukla ihtiyacı olan gıdaların tutarını ödeyecek kadar paralarının olmaması.

Bu durum, yapay zeka devriminin vadettiği bolluğu adil şekilde dağıtma kabiliyetimize dair ne söylüyor?

Yapay zeka ekonomik modelimizi çökertebilir

İktisatçı Lionel Robbins’in çağdaş pazar ekonomisinin temellerini atarken ifade ettiği üzere ekonomi, istekler ile alternatif kullanımlara sahip kıt araçların (sahip olduklarımız) arasındaki ilişkinin incelenmesidir.

Pazar veya piyasaların, kıt kaynakların sonu gelmez isteklere tayin edilmesi biçiminde işlediği düşünülür. Kıtlık fiyatları etkiler; yani insanların ürün ve hizmetler için ne kadar para ödemek istediği. Ayrıca hayattaki gereklilikler için para ödeme ihtiyacı, (çoğumuzun) para kazanmak ve daha fazla ürün ile hizmet üretmek için çalışmasını gerektirir.

Yapay zekanın bolluk getirme ve karmaşık tıp, mühendislik ve sosyal problemleri çözme vaadi, rahatsız edici bir şekilde bu piyasa mantığının karşısına yerleşiyor.

Aynı zamanda teknolojinin milyonlarca çalışanı gereksiz hale getireceğine dönük endişelerle de doğrudan bağlantılı. Ücret karşılığı yapılan işler olmadan, insanlar nasıl para kazanacak veya piyasalar işleyecek?

İsteklerimizin ve ihtiyaçlarımızın karşılanması

Fakat işsizliğe sebep olan şey sadece teknoloji değil. Piyasa ekonomilerinin nispeten benzersiz bir özelliği de bol miktarda olduğu görülen işsizlik ve düşük ücretler üzerinden kitlesel istek meydana getirebilmek kabiliyetleri.

İktisatçı John Maynard Keynes’in ortaya serdiği gibi durgunluklar ve çöküntüler bu piyasa sisteminin kendi sonucu olup ham maddeler, fabrikalar ve işçiler atıl dursa bile pek çok kişiyi yoksul bırakabilir.

Avustralya’da yaşanan son ekonomik sıkıntı döneminin sebebi bir piyasa iflası değildi. Salgının yol açtığı halk sağlığı krizinden kaynaklanıyordu. Yine de teknolojiyle tetiklenen bolluğun sergilediği ekonomik güçlüğe karşı potansiyel bir çözümü ortaya çıkardı.

Devletin sağladığı yararların değişmesi (ücretlerin artırılması, faaliyet testlerinin kaldırılması ve bütçe hesaplarının kolaylaştırılması), ekonominin üretim kapasitesi gerilemiş olsa bile yoksulluk ve gıda güvencesizliğini büyük ölçüde azalttı.

Benzer politikalar, nakit ödemelerin 200’den fazla ülkede sunulmasıyla küresel ölçekte de sahnelendi. Salgının getirdiği bu tecrübe, teknolojik ilerlemeleri “evrensel bir temel gelir” ile birleştirme doğrultusunda artan çağrıları pekiştirmiş durumda.

Macquarie Üniversitesi, Sidney Üniversitesi ve Ulusal Avustralya Üniversitesi arasındaki bir işbirliği olan Avustralya Temel Gelir Laboratuvarı‘nın odaklandığı bir araştırma da bu yönde.

Eğer herkese ihtiyaçlarını karşılayacak kadar yüksek bir gelir garanti edilseydi, o zaman pisayasa ekonomileri bu geçişin üstesinden gelebilir ve teknolojinin vaatleri geniş şekilde paylaşılabilirdi.

Refah mı yoksa adil paylaşım mı?

Evrensel temel gelirden bahsettiğimizde, neyi kastettiğimizi açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Bu fikrin bazı versiyonları hâlâ dev refah eşitsizlikleri bırakıyor.

Avustralya Temel Gelir Laboratuvarında çalışan Elise Klein ve Stanford Üniversitesinde çalışan Profesör James Ferguson, bunun yerine refah şeklinde değil de “adil bir paylaşım” şeklinde tasarlanan evrensel bir temel gelir çağrısında bulunuyor.

Teknoloji ilerlemeler ve sosyal işbirliği yoluyla oluşan zenginliğin, insanlığın ortak çalışması olduğunu ve temel bir insan hakkı olarak herkesin bundan eşit şekilde yararlanması gerektiğini öne sürüyorlar. Tıpkı bir ülkenin doğal kaynaklarını, o ülkenin insanlarının toplu malı şeklinde düşündüğümüz gibi.

Evrensel temel gelir üzerine yürütülen bu tartışmalar, günümüzde yapay zekanın doğurduğu soru işaretlerinden çok daha eski. Fikre gösterilen ilgide benzer bir artış, sanayileşme ve otomasyonun mülkleri ortadan kaldırmadan büyümeye destek verdiği ve bunun yerine işleri tehdit ettiği 20’nci yüzyıl İngilteresi‘nde yaşanmıştı.

Daha da öncesinde endüstri devrimine karşı çıkan işçiler, maaşları aşağı çekmek için kullanılan yeni makineleri paramparça etmek istemişlerdi. Piyasa rekabeti yenilikçiliğe dönük teşvikler ortaya çıkarabilse de; teknolojik değişimin riskleri ve ödüllerini de çok dengesiz şekilde dağıtıyor.

Evrensel temel hizmetler

Yapay zekaya direnmek yerine başka bir çözüm de sosyal ve ekonomik sistemin kazanımlarını dağıtacak şekilde değiştirilmesi. İngiltereli yazar Aaron Bastani, “tam otomatik lüks komünizm” isimli radikal bir görüş sunuyor.

Teknolojik ilerlemeleri hoş karşılayarak, böylelikle yaşam standartlarının yükselmesinin yanında daha çok boş vakte imkan sağlanacağına inanıyor. İşçi partisi hükümetinin yeni favori kitabı Bolluk‘ta ana hatları gösteren daha ılımlı tutkuların radikal hali bu.

Bastani’nin tercih ettiği çözüm evrensel bir temel gelir değil. Bunun yerine evrensel temel hizmetleri destekliyor.

İnsanlara ihtiyaçları olan şeyi almaları için para vermek yerine neden gerekli şeyler doğrudan sağlanmıyor? Ücretsiz sağlık, bakım, ulaşım, eğitim, enerji vb. gibi

Elbette bu durum, müşterek ihtiyaçları karşılamaları amacıyla yapay zeka ve diğer teknolojilerin kullanımının etkili biçimde sosyalleştirilerek uygulanma şekillerinin değiştirilmesi anlamına gelir.

Ütopya garantisi yok

Evrensel temel gelir veya hizmet önerileri, iyimser okumalarda dahi yapay zekanın kendi başına ütopya getiremeyeceğini vurguluyor.

Peter Frase bunun yerine, teknolojik ilerleme ve ekolojik çöküşün birleşmesinin çok toplu olarak ne kadar üretebildiğimiz noktasında değil, politik anlamda kimin neyi ve hangi koşullarda alabileceği noktasında farklı gelecekler meydana getirebileceğini özetliyor.

Milyarderlerin işlettiği teknoloji şirketlerinin muazzam gücü, Yunanistan’ın eski ekonomi bakanı Yanis Varoufakis’in “teknofeodalizm” şeklinde adlandırdığı ve teknoloji ile çevrim içi platformların kontrolünün yeni bir otoriterlikle piyasa ve demokrasinin yerini aldığı olguya yakın bir şeyi akla getiriyor olabilir.

Teknolojik bir ‘nirvana’yı beklerken, bugünün gerçek imkanlarını gözden kaçırıyor olabiliriz. Halihazırda herkes için yeterince gıdamız var. Yoksulluğu nasıl bitirebileceğimizi zaten biliyoruz. Yapay zekanın bunu bize söylemesine ihtiyacımız yok.

Yazar: Yardımcı Profesör Ben Spies Butcher, Macquarie Üniversitesi/The Conversation. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz