Evrimsel biyolojide uzun zamandır süregelen bir kurala göre acımasız derecede bencil olan doğal seçilim, üreme başarısını artırmaya yardımcı olan özellikleri destekliyor. Bu durum, genelde seçilim “gücünün” hayatın ilk dönemlerinde ve üreme yılları boyunca ortaya çıkan zararlı mutasyonları ortadan kaldırmak üzere donandığı anlamına geliyor. Fakat yaşla birlikte doğurganlık azalıyor ve seçilimin vücutlarımızda gerçekleşen şeyleri görmediği söyleniyor. Menopoz döneminden sonra, hücreler zararlı mutasyonlara karşı daha savunmasız hale geliyor. Hayvanların büyük çoğunluğunda bu durum, doğurganlık bittikten kısa süre sonra ölümün gelmesi anlamını taşıyor.
Fakat insanlar ve bazı balina türleri, eşsiz bir kulüpte yer alıyor: Üreme yaşamları bittikten uzun süre sonra yaşamaya devam eden hayvanlar kulübü bu. Nasıl oluyor da onlarca yıl seçilimin gölgesinde yaşayabiliyoruz.
Santa Barbara – California Üniversitesinde (UCSB) çalışan insanbilim profesörü Michael Gurven, “Doğal seçilim açısından bakıldığında, menopoz sonrasındaki uzun yaşam bir bilmece gibi” diyor. En yakın primat akrabalarımız şempanzelerin de içerisinde bulunduğu çoğu hayvanda, hayatta kalma olasılığının üreme kabiliyetiyle eşgüdümlü şekilde düştüğü doğurganlık ile uzun ömürlülük arasındaki bu bağlantı çok belirgin. Fakat insanlarda, kadınlar çocuk sahibi olma kabiliyetlerinin sona ermesinin ardından onlarca yıl yaşayabiliyor. “Yalnızca birkaç yıl kazanmıyoruz; yaşamın üreme sonrasındaki bir aşamasına geçiş yapıyoruz” diyor Gurven.
Bilim İnsanları, İnsanlar Gibi Menopoza Giren İki Hayvan Daha Keşfetti
Kıdemli yazar Gurven, önceden UCSB’de doktora sonrası araştırma görevlisi olan popülasyon ekoloğu Raziel Davison ile birlikte iki gün önce Proceedings of the National Academy of Sciences bülteninde yayımlanan makalesinde, uzun süredir devam eden ve insanlardaki doğal seçilim kuvvetinin üreme tamamlandığında sıfıra gerilemesi gerektiğini söyleyen görüşe meydan okuyor.
Bilim insanları, üreme döneminden sonraki uzun yaşamın yalnızca sağlık ve tıpta kaydedilen yeni ilerlemelere bağlı olmadığını iddia ediyor. “Uzun yaşam potansiyeli, insanlar olarak kim olduğumuzun bir parçasını oluşturuyor” diyor Gurven. “Yaşam seyrinin evrimleşen bir özelliği bu.”
Peki başarımızın sırrı ne? Büyükbaba ve büyükannelerimiz.
“Yaşlı yetişkinlerin potansiyel değerine ilişkin görüşler bir süredir ortalıkta dolanıyordu” diyor Gurven. “Bizim makalemiz, bu görüşlere şekil veriyor ve yaşlı yetişkinlerin katkılarını hesaba kattığınızda, bu seçilim gücünün ne olabileceğini soruyor.”
Örneğin insanlardaki uzun ömre yönelik başta gelen görüşlerden biri de Büyükanne Hipotezi. Bu fikre göre annelerin anneleri, gösterdikleri çabalar yardımıyla torunlarının hayatta kalma olasılığını artırmaya yardımcı oluyor ve bu sayede kızlarının daha fazla çocuk sahibi olmasını mümkün kılıyorlar. Bu gibi uygunluk etkileri, anneannenin DNA’sının sonraki nesillere aktarılmasına yardımcı oluyor.
“O halde durum üremeyle değil, bir nevi dolaylı üremeyle ilgili” diyor Davison. “Kaynakları bir araya getirme kabiliyeti ve sadece kendi çabalarınıza bel bağlamamak, insanlar gibi yüksek oranda sosyal hayvanlar için oyunu değiştiren nitelikte unsurlar” diyor Davison.
Araştırmacılar makalelerinde bu fikrin özünü ele alıp (nesillerarası aktarımlar veya yaşlı ve genç arasında kaynak paylaşımı), bunun da farklı yaşlardaki seçilim kuvvetinde temel bir rol oynadığını gösteriyorlar. Sanayileşmemiş toplumlardaki gıda paylaşımı, bu konuda belki de en belirgin örnek.
Yazar: Sonia Fernandez/Santa Barbara – California Üniversitesi. Çeviren: Ozan Zaloğlu.