Asla sonsuza kadar yaşamak için oluşmadık.
İki bilim insanı, kanserin durdurulmasının neden çok zor olduğunu açıklamayı deneyen yeni ve iç karartıcı bir varsayım ortaya attılar.
Öne sürdüklerine göre, kanser belki de bizim aleyhimize işlemiyor olabilir. Belki de hastalık, aslında hatalı DNA’nın yeni nesle aktarılmasını önleyen, evrimsel bir ‘son kontrol noktası’dır.
Açık konuşmak gerekirse, bu sadece bir varsayım. Deneysel olarak sınanmadı ve daha önemlisi, kimse herhangi birinin kanserden ölmesi gerektiğini iddia etmiyor. Aslında bu durum tam tersi; araştırmacılar, bu düşünme yönteminin, hastalığı daha iyi anlamamızda ve bir tedavi mümkün olmayabilse bile, bağışıklık tedavisi gibi daha etkili tedavi yöntemleri bulmamızda bize yardımcı olabileceğini söylüyorlar.
Fakat burada bir saniye durup düşünelim, çünkü vücutlarımız bizi neden öldürmek istesinler ki? Tezin ardındaki fikir, sağlıklı vücutta DNA mutasyonlarının yeni hücrelere aktarılmasını önleyen pek çok dahilî koruyucu veya ‘kontrol noktası’ bulunduğu gerçeğine dayanıyor.
Bu kontrol noktalarının en önemlilerinden biri de apoptoz, veya programlanmış hücre ölümüdür. DNA hasar gördüğünde veya onarılamadığında, hücreler apoptoz için işaretlenir ve bağışıklık sistemi tarafından hızlı bir şekilde sindirilerek, sorun etkili bir şekilde ‘yutulur’. Karmaşa yok, yaygara yok.
Fakat yeni hipotez, apoptoz (ve diğer koruyucular) gerektiği şekilde çalışmadığı zaman, kanserin duruma el atan ve tehlikeli hücrelerin DNA’sı aktarılmadan önce onlardan kurtulan nihâi ‘kontrol noktası’ olabileceğini öne sürüyor.
Araştırmacılar, Biotechnology & Biotechnological Equipment bülteninde yayınlanan tezde şöyle yazıyorlar: “Bölünen hücreler, hücre döngüsünün dört farklı aşaması sırasında çok önemli olan en az dört kontrol noktasını geçmek zorundalar.”
Apoptoz gibi bu dört aşamanın çoğu, DNA’yı hasar bakımından kontrol ediyor, fakat ara sıra bazı şeyleri ıskalayabiliyorlar ve bunu yaptıkları zaman, bu durum kontrol edilmeyen hücre büyümesine, ve sonunda kansere yol açabiliyor. Araştırmacılar, eğer ilk önce taşıyıcı öldürülmezse, kontrolsüz olan bu DNA mutasyonlarının sonunda aktarılabileceğini söylüyorlar.
Bu durum kulağa özellikle acımasız bir bilim kurgu senaryosundan çıkmış gibi geliyor, fakat tezin yazarları (Bulgaristan’daki Bilimsel Teknoloji Hizmeti ve Sofya Üniversitesi’nden Rumena Petkova ile Stoyan Chakarov), yaşlılığın epey benzer bir işleyiş olduğunu açıklayarak fikirlerini savunuyorlar. Sonuçta, eğer hepimiz sonsuza kadar yaşasaydık gezegen hayatta kalamazdı.
Şöyle açıklıyorlar: “[Kanser], bildiğimiz şekliyde Dünya üzerindeki yaşamı yok olmaktan koruyan DNA onarımına ve opoptoza benzeyen kilit bir evrimsel işleyiş … Dünya üzerindeki evrimi ve nesillerin değişimini sağlamak amacıyla bir tür azami kontrol noktası gibi görünüyor.”
Öne sürdüklerine göre, bu durum, kanser için “evrensel ve kökten” bir tedavinin var olmasının muhtemel olmadığı; fakat bunun yerine en iyi umudumuzun, hastalığa sahip insanların yaşam süresini ve yaşam kalitesini artırma yolları bulmaya odaklanmak olduğu anlamına geliyor.
Yazarlar şöyle yazıyor: “Çağdaş tıbbın başarısına rağmen kanser, nadir olarak tamamen tedavi ediliyor ve doğrudan veya dolaylı olarak hastanın ölümüne sebep olması muhtemel oluyor,”
“Bununla beraber, günümüzün ve yakın geleceğin ilaçları, son aşama kanserin ilerleyişini yavaşlatmak için yeterli potansiyele sahip ve bu sayede kanserden etkilenen bireylerin yaşam beklentisi ile yaşam kalitesi, sağlıklı yaşlılarınkiyle karşılaştırılabilir durumda.”
Açıkça görülüyor ki herhangi birinin bu fikre inanması kolay değil, özellikle kanser ile yaşayanlar veya bu hastalığa sahip sevdikleri olanlar için; fakat iyi haber, bunlardan herhangi birinin doğru olduğunu öne sürecek bir bulgu henüz bulunmuyor.
Daha önce söylediğimiz gibi, bu sadece, neden kanserin çağdaş tıbbın durdurması için çok zor olduğunun kanıtlandığına dair bir varsayım, ve ortada pek çok varsayım bulunuyor. Araştırmacılar yeni tezde sadece kendi varsayımlarını destekleyen bilimsel gözlemleri ortaya seriyorlar. Bunun doğru olabileceği konusunda herhangi bir kanıtın bulunup bulunmadığını görmek için artık bunun deneysel olarak test edilmesi gerekiyor.
Fakat o noktaya gelmeden önce, Fast Company’den Charlie Sorrel’ın belirttiği gibi, kanserin insanlar yaşlandıkça daha yaygın hale geldiği ve bu yüzden onları, genleri aktarmanın artık bir mesele olmaktan çıktığı üreme döneminden sonra öldürmesinin en muhtemel olduğu gerçeği gibi halihazırda birkaç büyük boşluk bulunuyor.
Sorrel şöyle yazıyor: “Ayrıca eğer kanser, biz üreme dönemini geçtikten sonra temizliğini yapmak için ortaya çıkarsa, o zaman kusurlu genlerinizi aktarmayı durdurması için çok geç olur. Gen kalıtımının değişmez olduğunu söylemiyorum, fakat, burada sunulan varsayım gibi, bu ilginç bir düşünce deneyi.”
Kanseri bir saniye için görmezden gelirsek, bütün bunlardan çıkan sonuç, bizlerin asla sonsuza kadar yaşamak için oluşmamış olduğu gerçeği ve kendi vücudumuzun, bunun gerçekleşmediğinden emin olmak amacıyla uygun koruyuculara sahip olduğu fikridir. Bu gerçek olsun veya olmasın, muhtemelen dışarı çıkıp yaşamaya başlamanın zamanı geldi, ha?
ScienceAlert