Kahretsin.
NASA, uzak bir gezegenin yaşanabilir olarak düşünülüp düşünülemeyeceğini anlamak için yeni bir model ile çıkageldi. Ve bunu geçenlerde keşfedilen ve en yakın yıldızlararası komşumuzun yörüngesinde dönen kayalı dünya Proxima Centauri b‘ye uyguladığımızda, onun uzaylı yaşamı için uygun bir yer olmadığını söylemek zorunda kalabiliriz.
Proxima Centauri b, ilk olarak geçen senenin Ağustos ayında pek çok tantanayla duyurulmuştu. Bu gezegen sadece hemen hemen Dünya boyutunda ve en bitişiğimizdeki yıldız sistemimizin ‘Düğünçiçeği bölgesinde‘ değildi, aynı zamanda suyla kaplı olabileceğine dair ipuçları da bulunuyordu.
İnsanlar, gezegenin yakınlığı ve yaşam barındırma ihtimali konusunda o kadar heyecanlandırlar ki, Rus milyarder Yuri Milner, gelecek 50 yıl içinde kendi teknolojimiz ile 4.37 ışık yılı seyahat edip, gezegeni ziyaret etmek için bir plan ile çıkageldi.
Fakat NASA’nın yaptığı yeni araştırma, Proxima Centauri b’nin ev sahibi yıldızının şiddeti yüzünden, muhtemelen ölü bir dünya olduğunu öne sürüyor.
Düğünçiçeği bölgesini belki daha önce duymuşsunuzdur; bu bölge, bir yıldızın etrafında bulunan ve sıvı suyun, bir gezegenin veya uydunun yüzeyinde birikmesi için ‘ne çok sıcak, ne çok soğuk’ olan bir bölge.
Aynı zamanda bir yıldızın çevresindeki yaşanabilir bölge olarak da tanımlanan bu uzay şeridi, genelde, diğer güneş sistemlerinde bir yaşam işareti arayışına başlamak için iyi bir yer olarak görülüyor. Dünya’da su bulduğumuz yerde, yaşam da bulduğumuz rehber ilkesine dayanıyor.
Tabii ki, yaşanabilir bir bölgede sadece bir gezegen olmak, bunun yaşamı destekleyen okyanuslara da sahip olacağını garanti etmez. Uygun bir atmosferin olmaması, suyun bir sıvı olarak kalmasını zorlaştıracaktır. Çok fazla ısı hapseden bir atmosfere sahip olmak da yoğunlaşma için kötü haber olur.
Ancak, yaşamı destekleyen gezegenler ve uyduları aramaya başlamak için iyi bir yer olarak görülüyor. Yakın zamana kadar, Düğünçiçeği bölgesinin haritalanmasını belirleyen temel nitelikler, yıldızdan gelen ışınımsal akış (veya güneş ışığı) ve yörüngede dönen cismin kütlesi olmuştu.
Gökbilimciler, devasa süper Dünya gezegenlerinin keşfiyle birlikte, iki tane yaşanabilir bölge türü oluşturdular; bizimki gibi sıska kayalık dünyalar için ince olan, ve daha kalın atmosferleri barındırabilen ve daha güçlü koruyucu manyetik alanlar üretebilen gezegenler için daha geniş olan bölgeler.
Şimdi, NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi‘ndeki araştırmacılar, ebeveyn yıldızın güneş faaliyeti tarafından kamçılanan uzay havasını hesaba katmayı tavsiye ediyorlar.
Yeterli miktarda yıldız patlamasının, uzaya yüklü parçacık ve radyasyon akıntıları göndermesiyle, yaşanabilir bir bölgede bulunduklarını düşünebileceğimiz gezegenlerin atmosferleri, su yapmak için gereken bileşenlerden mahrum kalmış olabilir.
Takım üyesi, NASA güneş bilimcisi Vladimir Airapetian şöyle söylüyor: “Eğer hayatı geliştirebilen ve barındırabilen bir dış gezegen bulmak istiyorsak, hangi yıldızların en iyi ebeveynler olduklarını çözmeliyiz.”
Oldukça kötü bir ebeveyn olan yıldız türlerinden birisi de, kırmızı cücedir. Bunlar, kendi Güneş’imizin kütlesinin yarısından daha azına ve 4.000 derece Celsius’un altında daha soğuk yüzey sıcaklıklarına sahip olan küçük yıldızlardır.
Parıltılarının daha zayıf olduğu göz önüne alındığında, bu yıldızların etrafında dönen gezegenleri saptamak daha kolaydır. Ancak, sahip oldukları Düğünçiçeği bölgesinin yakın ve sıkı olduğu düşünülüyordu. Bu durum, o bölge içindeki küçük ve kayalık cisimlerin, bizim Ay’ımız gibi davranma (gelgit kilitlenmesi, yani bir yüzeyinin sürekli aynı tarafa dönük olması) olasılığını artıracaktı.
Birkaç yıl önce, İngiltere’deki East Anglia Üniversitesi’nden bir atmosfer fizikçisi, buzun, kırmızı bir cüce gezegenden gelen ışığı nasıl emebileceğine dayalı olarak, model için bazı değişimler öne sürdü.
Bu durum, galaksimizde nispeten bol olan kırmızı cüce gezegen yıldız sistemlerinin, uzaylı gezegen arayanlar açısından önemsenmeye değer olabileceği konusunda umutları artırarak, yaşanabilir bölgeyi biraz dışarı itti.
NASA’nın modelleri, bu fikirde pişmiş aşa su kattı.
Takım üyesi William Danchi şöyle söylüyor: “Olumsuz tarafta, kırmızı cüce gezegenler, Güneş’ten daha sık ve güçlü olan yıldız patlamalarına da eğilimli durumdalar. Bu yıldızların etrafındaki gezegenlerin yaşam barındırabilirliğini belirlemek için, bu çeşitli etkilerin nasıl dengelendiğini anlamamız gerek.”
Yıldız patlamaları, molekülleri kendi bileşen atomlarına ayıran ve onları iyonlaştıran yüksek enerjili ışınım patlamaları üretirler. Bu süreçte fırlayıp giden elektronlar, uzayda kolayca kaybolurlar ve arkalarında, benzer şekilde yüklenmiş olan bir demet parçacık bırakırlar.
Zamanla, pozitif yüklü parçacıklar, iyon kaçışı adı verilen bir süreçte, gezegenin yüzeyinden çekilerek atmosferi tüketirler. En hafif element olan hidrojen, bu sürece karşı en eğilimli olandır.
NASA, bu durumun suyun mevcudiyetini nasıl etkileyeceğini hesaplamak için, kırmızı cüce gezegenler tarafından üretilen güçlü süperparlamaları örnekledi ve yakınlarda dolaşan gezegenlerin kuramsal atmosferleri üzerinde bunların etkilerini kaydetti.
Oksijen ve nitrojen gibi daha ağır elementlerin de gezegenin yerçekiminden çıkarak, muhtemelen dünyayı 100 milyon yıl içinde yaşanılamaz hale getirdiklerini buldular.
Daha ağır olan bu elementlerin, bildiğimiz şekliyle yaşamı oluşturma konusunda muhtemelen bir pay sahibi oldukları göz önüne alındığında, güzelim H2O’nun yapı taşlarının kaybolması şöyle dursun, suyun bir sıvı şeklinde birikmesine olanak sağlanayacak kadar kırmızı bir cüce gezegene yakın olan bir gezegenin su barındırması muhtemel değil.
Bu modeli, geçenlerde keşfedilen ve en yakın komşumuzun (kırmızı cüce gezegen Proxima Centauri) etrafında dönen, Dünya boyutundaki dış gezegene uyguladığımız zaman, bunun atmosferindeki oksijenin çoğunu ilk 10 milyon yılında kaybetmiş olmasının muhtemel olduğunu buluyoruz.
Bu durum, onun büyük bir okyanus barındırabileceğini söyleyen önceki tahminle ters düşüyor. Sık güneş fırtınalarını ve şiddetli manyetik faaliyeti de buna eklediğinizde, Proxima Centauri b, tartışmaya açık bir şekilde, hayatın gelişmesi için ideal bir yer olmaktan uzakta duruyor.
Airapetian’ın tercüme ettiği gibi, “Bir konak yıldızda neye ihtiyacımız olduğu hakkında daha fazla şey öğrendikçe, Güneş’imizin, Dünya üzerindeki yaşamı destekleyen şu mükemmel ebeveyn yıldızlarından birisi olduğu, giderek daha fazla görülüyor.”
Bu araştırma, Astrophysical Journal Letters bülteninde yayınlandı.