Devrim niteliğinde bir gen düzenleme tekniğiyle karşı karşıyayız. Çin’deki Nanjing Üniversitesi, Model Hayvan Araştırma Merkezi bilim insanlarından Xingxu Huang ve ekibi Kunming Biyomedikal Araştırmalar laboratuarlarında genetiği değiştirilmiş makak maymunu ikizleri yarattılar.
Huang ve ekibinin kullandığı teknik, kabaca ifade edecek olursak; yaşayan organizmalarda DNA’nın kopyalanıp yapıştırılmasına izin veriyor. Yani tıpkı bilgisayarınızda gerçekleştirdiğiniz kopyala-yapıştır işlemi gibi. CRISPR/Cas9 adı verilen bu teknoloji Berkeley, Harvard ve MIT işbirliğiyle geliştirildi. Araştırmacılar sistemi üç ayrı gene odaklanarak kullandılar. Bu üç gen üzerinde oynamalar yapılarak mutasyon yaratıldı ve genleri değişime uğratılan tüp bebek taşıyıcı anneye aktarıldı. Deneyin sonucunda yavrular oldukça sağlıklı bir şekilde doğdu. Böylece bu müthiş yöntem ilk kez büyük bir başarıyla primatlar üzerinde olumlu sonuçlar alınarak denenmiş oldu.
Araştırma grubundan Feng Zhang; “Bu çok önemli bir adım çünkü kullandığımız sistemin işe yaradığı görmüş olduk,” diyor. Tüm dünyadan övgü alan bu deney sayesinde ilk aşamada Alzheimer, Parkinson, otizm ve şizofreni gibi hastalıkların araştırılması üzerine yoğunlaşılacak. Çünkü bu tür hastalıkları sonlandırmanın yolu genetik düzenlemeler yapabilmekte yatıyor. Ve primatların dışında bir tür kullanılarak (örneğin fareler) çözüm bulunması mümkün değil. Ancak tabii primatlar üzerinde yapılan bu deneylerin etik açıdan doğru olup olmadığı da hala tartışılmaya devam edilen bir konu. Teknik açıdan yaklaşırsak; bu deneyle birlikte insanların genlerinin de aynı yöntemle değişime uğratılabileceğini ve böylece bazı hastalıkların elimine edilebileceğini görmüş olduk. Buna karşı çıkanlarsa primatların laboratuar hayvanları olmasını istemeyenler. Aslında tabii ki haklılar. Belki de bu durumun kötü amaçlı kullanımını önlemek amacıyla yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Ama bu tür genetik araştırmaları insanlar üzerinde etkili bir şekilde kullanmak istiyorsak bir noktada primatlar üzerinde deneyler yapılmasını da kabul etmek zorunda kalıyoruz. Çünkü genetik açıdan insana en çok benzeyen tür onlar. Primat modeller, özellikle beyin düzensizliklerinin sebeplerinin aydınlatılabilmesi için bilimsel anlamda büyük bir sıçrama yaratacaklar. Bu tür hastalıkların beynin kendisinden mi kaynaklandığı, yoksa genetik varyasyonlar yüzünden mi oluştuğu hala bilinmiyor. Hatta bazen aynı genetik mutasyon bir insanda hastalığa neden olurken, bir diğerinde aktif duruma gelmeyebiliyor. Sonuç olarak genler üstünde böylesine muazzam bir doğruluk payıyla oynama yapabilmek tüm bu hastalıkların anlaşılmasını sağlayabilir. CRISPR bu açıdan oldukça kullanışlı. Çünkü her seferinde farklı mutasyon kombinasyonları yaratılmasını sağlıyor. Bu derece karmaşık bir manipülasyonu diğer yöntemlerle gerçekleştirmeye çalışmak neredeyse imkansız. Araştırmacılar bir sonraki aşamada otizmle bağlantı SHANK3 adlı geni hedefleyerek hastalığı yakından takip etmeye hazırlanıyorlar. Fakat bu yöntemin insanlar üzerinde uygulanmaya başlanması için uzun yıllara ihtiyaç var. Teknoloji buna hazır olmadığı için değil. Asıl mesele genlerde yapılan ufak bir değişikliğin bir başka mutasyona ya da hiç yoktan başka bir hastalığa sebebiyet verip vermeyeceği. Dolayısıyla deneyin başarısı çok büyük olsa da sonuçlarının anlaşılması için bir süre daha beklemek gerek.