Vay canına!
Okyanus kalabalık bir yer. Sadece bir milimetrelik okyanus suyunda 10 milyon kadar fazla virüs görülebilir. Ayrıca görünüşe göre, bu virüslerin daha önce hiç bilmediğimiz arkadaşları da var.
Bilim insanları, okyanusa egemen olan ve standart laboratuvar testleriyle tespit edilemeyen, daha önce bilinmeyen bir virüs ailesi keşfettiler. Araştırmacılar, bu virüs kalabalığının suyun dışında da bulunduğundan, hatta içimizde yaşadığından kuşkulanıyorlar.
MIT’den çevresel mikrobiyolog Martin Polz, “Bunun hiç de okyanusa özgü olduğunu düşünmüyoruz” diyor.
Polz ve MIT’deki takımı, New York’daki Albert Einstein Tıp Fakültesi’nde bulunan araştırmacılarla birlikte Massachusetts kıyısından üç ay boyunca toplanan okyanus suyu örneklerini analiz ettiler.
Suda yüzey virüslerin sahip olduğu şeyler, sahip olmadıkları şeyler kadar dikkat çekiciydi.
Araştırmacılara göre gezegenin tamamında en fazla bulunan virüsler, çift sarmallı DNA (dsDNA) virüsleri. Bunların bilim camiasında en çok bilinen çeşidi de ‘kuyruklu’ olanları (Caudovirales).
Bu virüslerin gizemli ve kuyruksuz akranları hakkında çok daha az şey biliniyor. Bunun en büyük sebebi, bu virüslerin biyolojik özelliklerinin yaygın testler ile kolay şekilde algılanamaması.
Ancak bu durum, bu virüslerin bulunamadığı anlamına gelmiyor. Araştırmacılar yaptıkları yeni çalışmada, Massachusetts kıyılarına vuran dalgalardan alınan kuyruksuz virüsleri kuluçkaya yatırmayı başardılar ve bunların DNA’larını dizdiler.
Vibrionaceae (yaygın bir deniz bakterisi familyası) kültürüne bulaşan 200 virüsten 18 tanesinin, yeni bir küçük, kuyruksuz dsDNA virüs familyasına ait olduğu ortaya çıktı.
Takım, bu keşfi Autolykiviridae olarak adlandırdı. Bu isim, Yunan mitolojisinde yer alan ve bu virüslere benzer şekilde yakalanması zor olan üçkâğıtçı ve hırsız Autolikos (“kurdun bizzat kendisi”) karakterinden geliyor.
Fakat Autolykiviridae yakalandı ve artık kendisini tanıyoruz. Söz konusu keşif, bilim insanlarının virüs evrimindeki büyük ve kayıp bir bağlantıyı doldurmasına yardımcı oluyor.
Kuyruksuz virüsler, özel kılıf (virüs DNA’sını örten protein kabuğu) tipleriyle tanımlanan, antik bir virüs soyunun temsilcileri gibi duruyorlar. Bu DNA’nın çoğunlukla bakterilere değil, hayvanlara ve tek hücreli canlılara bulaştığını biliyoruz.
Bu yeni familyanın genomları, kuyruklu virüslerle karşılaştırıldığında çok kısa kalıyorlar. Kuyruklu virüslerin genomları genelde 40.000-50.000 bazdan oluşurken, bunların genomları yaklaşık 10.000 bazdan oluşuyor.
Ek olarak çoğu virüs sadece bir veya iki tür bakteriye bulaşırken, kuyruksuz virüs cinsleri, çeşitli türlerdeki çok sayıda farklı cinse bulaşabiliyor gibi görünüyorlar. Bu durum, bu virüslerin okyanustaki bakteri yaşamını düzenleme (veya öldürme) bakımından çok büyük bir rol oynadığını akla getiriyor.
Hatta daha da fazlasını. Autolykiviridae, kuyruklu bakteriyofajlarla karşılaştırıldığında, 300’den fazla Vibrionaceae suşuyla yapılan deneylerde kendi ağırlığının epey üzerinde darbe vurdu.
Takım üyesi mikrobiyolog Libusha Kelly şöyle açıklıyor: “İzole ettiğimiz virüslerin sadece yüzde 10’unu oluşturmalarına rağmen, gözlenen bakteri ölümlerinin yaklaşık 40’ına sebep oldular.”
Bu amansız yetenek, sadece denizin derinlikleriyle sınırlı olmayabilir.
Araştırmacılar ellerindeki genomla birlikte, bilim insanlarının daha önce Autolykiviridae benzeri virüsler üzerinde çalışıp çalışmadığını görmek amacıyla DNA veritabanlarını araştırdılar. Sonuçlarda sizin mideniz çıktı.
“İnsanların bağırsak florasında bunlar ile akraba olan virüs dizilimleri bulduk” diyor Kelly. “Ancak, bağırsaktaki flora topluluklarını nasıl etkilediklerini veya sağlık için ne derece önemli olduklarını henüz bilmiyoruz.”
Bu virüslerin, okyanusta ve insan vücudu gibi ekosistemlerde ne gibi sonuçlar doğuracağını anlamak için çok daha fazla araştırmanın yapılması gerekiyor. Fakat, bu yakalanması zor parazitlerin keşfinin başlı başına büyük bir olay olduğu zaten ortada.
Çalışmaya katılmayan Southern California Üniversitesinden deniz biyoloğu Jed Fuhrman şöyle söylüyor: “Bu gelişme, virüslerin okyanuslardaki rollerini daha fazla anlamamız bakımından yeni fırsatlar sunuyor. Ayrıca pratik anlamda, bu tür virüsleri çeşitli çalışmalar için yakalamak amacıyla bazı yaygın kullanılan yöntemleri ne şekilde değiştirmemiz gerektiğini de gösteriyor. Bunun, alanda önemli bir gelişme olduğunu düşünüyorum.”
Bulgular Nature bülteninde sunuldu.
ScienceAlert