Bugün hâlâ uğraşıyoruz.
Gezegenimizdeki dört insandan biri, gizli bir verem enfeksiyonu taşıyor ve hastalık, dünya çapındaki en büyük 10 ölüm sebebinden biri konumunda.
Yapılan yeni bir çalışmada, hastalığın bu denli yaygın menzilini açıklamaya yardımcı olmak amacıyla TB hastalığına (Misobakteryum Tüberküloz) sebep olan mikrobun genetiği takip edildi. Söz konusu mikrop Afrika’da kök salmış ve Roma İmparatorluğu’nun baraka ile hamamları aracılığıyla yayılmış.
Wisconsin-Madison Üniversitesinin önderlik ettiği araştırma, Roma’nın Akdeniz’de süpergüç olarak doğduğu zaman en az bir çeşit verem patojeninin kolay bir şekilde yayılmasına yol açtığını ortaya çıkardı.
Verem en çok akciğerlere bulaşıyor; neyse ki, genelde herhangi bir belirti göstermeden ve bulaşıcı olmadan gizli kalıyor.
Ancak Misobakteryum tüberküloz, gizli enfeksiyonu taşıyan insanların bir bölümünde, bir noktada bağışıklık sistemiyle şiddetli bir savaşa giriyor; burada yok olmaktan kaçınıyor ve savunmacı beyaz hücrelerin içerisinde çoğalarak durumu tersine çeviriyor.
Sonuçlar feci olabiliyor ve geride, akciğerlerde tüberkül adı verilen ölü beyaz hücre mezarlıkları bırakıyor. Bu tanecikler tahrişe sebep oluyor ve veremin tarih boyunca bilinen kanlı öksürüğüne sebep oluyor.
Hastalığın gelecekte nasıl yayılabileceğini daha iyi anlamak için, başlangıçta bu noktaya nasıl geldiğini bilmek faydalı olur. Popülasyon genetikçisi Caitlin Pepperell da, bakterinin genomunu inceleyerek bunu keşfetti.
Pepperell, Amerikan Mikrobiyoloji Derneği’nin geçen ayki Mikrop toplantısında paleomikrobiyoloji konusunda yapılan bir oturumda, “Genomsal verileri, tarihsel bir bağlama yerleştirmek istedim” diye açıklama yaptı.
Dünya çapında yedi büyük verem soyu tanımlanmıştı; bunların hepsi de, ilk olarak on binlerce yıl önce Afrika’da ortaya çıkan ve insanlarda görülen bir hastalıkla bağlantılı.
Bakterinin gerçekten kök salması için, insanların sık ve ortak şekilde yerleşmesi gerekmişti. Mikrop, insan popülasyonları üzerinde o zamandan beri izlerini bıraktı.
Pepperell’in genomsal verileri, Afrika ve Avrasya boyunca yer alan çağdaş popülasyonlardan toplanmış, 550’den fazla verem bakterisi örneğinden geliyor.
Bunların dizilimleri arasında yapılan karşılaştırmalar, farklı soyların filogenetik bir ağaca bağlandığını gösteriyor.
Pepperell ve takımı, mutasyon geçiren DNA bölümlerinde bulunan güvenilir zaman işaretlerini kullanarak, her bir soyun Afrika’dan ne zaman çıkıp gezegenin uzak noktalarına yayıldığını belirlediler.
Bulduklarına göre bütün soylar en son Afrika’da 4000 ila 6.000 yıl arasında tek ve büyük, bulaşıcı bir aileden oluşuyordu. Yedi soyun üç tanesi çok uzağa yayılmamış olsa da, diğerleri patlama yaşadı.
Soyların dallara ayrıldığı tarihler, etkileyici bir şekilde, medeniyetlerin yükseliş ve düşüşlerinde yaşanan önemli olaylarla kabaca eşleşiyor: En yaygın soylardan biri, milâttan sonraki 1’nci yüzyıl civarlarında güç kazanmış.
Pepperell, New Scientist dergisinden Clare Wilson’a şöyle söylüyor: “Zamanlama, Romalıların Akdeniz civarında inanılmaz miktarda bir hareketliliğe ve keşfe yol açmasıyla tutarlı durumda”
“Birbirleri arasında daha önce temas olmayan insan popülasyonları arasında temas oluşmuştu.”
Bu temasların hepsi, mikrobun bulaştığı Romalılarla yaşanmamış olabilir; fakat durumun öyle olmasına gerek kalmadı. İşin içine, Roma’nın askerî gücüne karşı veya onun için savaşan askerlerin kaldığı barakalar karışmış olabilir. İnsanlardan oluşan grupları iyice yıkayıp temizlemek için onları sıcak, nemli bir odaya koymanın giderek moda olduğunu da unutmamak lazım.
Birkaç yıl önce Paris’teki Ulusal Doğal Tarih Müzesinin önderlik ettiği bir çalışmada, Pekin Soyu adı verilen bir verem soyunun yaklaşık 6.600 yıl önce Çin’in kuzeydoğu bölgesinde ortaya çıktığı bulunmuştu. Bu tarih, bölgedeki pirinç tarımının gelişimine rastlıyor.
Pepperell’in yaptığı çözümlemelerde, soyun hareketini tarif eden benzer bir kalıp bulunmuştu. Ayrıca bu kalıbın, ülke çapında kayda değer oranda benzerlik gösterdiği, bunun da muhtemelen soyutlama taraftarı tedbir geçmişinin bir sonucu olduğu belirtilmişti.
İnsan hastalıklarının ticaret güzergâhları boyunca yayılması ve göç hareketleriyle askerî hareketler ile örtüşmesi, tamamen şaşırtıcı şeyler değil. Bunun gibi şeylerin sonucunda, çağlar boyunca gerçekleşen kültürel olaylar ve davranışlar hakkında ayrıntılı şeyler öğrenebiliyoruz. Bu durum, hastalıkların yayılma şeklinin sınırlarını anlamamıza yardımcı oluyor.
Aktif verem kapmış ve tedavi edilmemiş olan insanların yaklaşık yarısı, veremin etkilerine yenik düşmüş. Geçmişteki insan topluluklarının ülke çapından şehirlere göç etmesi de, geriye korkunç bir bedel bırakmış.
İç açıcı bir durum değil. Üstelik bu, ilaca dayanıklı soyların ortaya çıkmasıyla birlikte bir salgın haline dönüşebilir. Bu yüzden gelecekte böyle şeyler için tetikte olmalıyız.
Umalım ki bu hastalık konusunda artan bilgilerimiz ile birlikte, böyle araştırmalar sadece geçmişte kalmış olsun.
Araştırmacılar veya daha fazla detay öğrenip bu konuda tartışmak isteyen herkes, hakem denetimi öncesi internet sitesi olan bioRxiv.org‘da araştırmayı bulabilir.
ScienceAlert