Piyasa, gezegeni öldürüyor.
Gezegen mücadele veriyor. Birbiri ardına yapılan bilimsel çalışmalar, yaşayan dünyamızın katlanabileceği fiziksel sınırların çok daha ötesine geçtiğimizi gösterip bizi uyarıyor.
Artış gösteren olağanüstü sıcaklıkların feci hava olaylarına sebep olmasından tutun (rekor kuraklıklar ve eşi görülmemiş yangınlar da dahil), plastiğe boğulmuş okyanuslara ve ekosistem çöküşlerine kadar, devasa bir şeyin patlamak üzere olduğu aşikâr.
Buna rağmen çoğu hükümet, faaliyete geçmeden önce bunun ekonomik bir anlam ifade etmesini bekliyor.
Bu durumun ışığında, Birleşmiş Milletler’in (BM) taslak halindeki 2019 Küresel Sürdürülebilir Gelişme Raporu için hazırlanan bir arkaplan belgesinde, ekonomik sistemlerimizi sert bir şekilde değiştirmeyi ciddi anlamda düşünmemiz gerektiği öne sürülüyor.
Araştırmacılar belgede şöyle yazmışlar: “[Z]engin ülkelerde siyasi yönden alınan kararlara bilgi sunan ekonomik modeller, ekonominin enerjik ve maddi boyutlarını neredeyse tamamen ihmal ediyorlar”
“Ekonomiler, enerji ve malzeme kullanımıyla ortaya çıkan atıklarla başa çıkan gezegen ekosistemlerinin kapasitesini tüketti.”
Diğer bir ifadeyle, belki de sınırlı bir gezegen üzerinde, sonu olmayan ekonomik büyümeyi sürdüremeyeceğimizi kabul etmenin zamanı gelmiştir.
BM raporu, dünya çapında farklı bilim dallarından gelen bağımsız bilim insanlarının oluşturduğu bir grup tarafından denetlendi.
Raporun Dönüşüm: Ekonomi adlı bölümü için hazırlanan bu arkaplan belgesi, Helsinki Üniversitesi’nde çalışan ekosistem bilimcisi Jussi Eronen gibi çevre alanındaki bilim insanlarının yanısıra, Finlandiya’nın bağımsız BIOS araştırma biriminde çalışan iktisatçı Paavo Jarvensivu gibi iktisat, ticaret ve felsefe araştırmacıları tarafından yazıldı.
Karaları, denizleri ve atmosferi, devasa bir çöp yığını şeklinde kullanmanın artık geçerli olmadığı bir noktaya ulaştık. Bunun yanısıra rapor, mevcut ekonomik sistemimizin, zenginler ve fakirler arasındaki uçurumların ciddi miktarda büyümesine de yol açtığını söyleyerek uyarıyor.
Bu durum, işsizlik ve borç miktarında yükselişe sebep oluyor. Bunların hepsi, toplumlarımızın dengesinin bozulmasına katkıda bulunuyor.
Aslında iktisatçı Dan O’Neill’ın açıkladığına göre veriler, ekonomik büyüme peşinde koşmanın, zengin ülkelerde insanların refahını artırmaya devam etmediğini gösteriyor.
Yine de, ekonomik sistemimizi kendi gerçekliğimizin fiziksel sınırlarına sığacak şekilde değiştirmek, çok tartışmalı bir şey olarak görülüyor ve siyasete yön veren pek çok kişinin tartışacağı bir şey de değil.
Özellikle ABD ve Avustralya gibi zengin ülkelerin liderleri, iklim değişikliğini açık bir şekilde inkar ettikleri zaman. Veyahut, İngiltere’nin dış işleri bakanlığından sızdırılan bir belgede yazdığı üzere: “Ticaret ve büyüme, şu an bütün yerler için öncelikli durumda… iklim değişikliği ve yasadışı doğal yaşam ticareti gibi görevler azaltılacak.”
Bu arada; sıcaklıkların, endüstri öncesi zamanların en fazla 2 Celsius derece üstünde tutulmasını hedefleyen Paris anlaşmasını yerine getiremedik.
Bilim insanlarımızdan gelen her bulgu, iki seçeneğimiz olduğunu gösteriyor: Ya yaşam şeklimizde zorlayıcı fakat kontrollü değişimler yapacağız, ya da olduğumuz gibi devam edip, felakete doğru sürükleneceğiz.
BM belgesi, “Piyasaya dayalı faaliyetler, yüksek bir karbon fiyatıyla bile yeterli gelmeyecektir” diye uyarıyor.
İnsanların hep birlikte harekete geçip, sıradışı bilimsel zorluklara eşsiz çözümler bulması yeni bir şey değil; belge, ABD’nin Apollo programının, hükümetin açık bir hedef koyması ve ardından, gerekli sermaye ve araştırmalara ulaşmanın yollarını bulması sayesinde başarıya ulaştığını belirtiyor.
Ay’a gitmek için piyasaya dayalı mekanizmaları beklemediler. O halde niçin hâlâ piyasanın mucizevi bir şekilde bizi felaketten uzaklaştırmasını bekliyoruz, özellikle de tehlikede olan çok fazla şey varken, diye soruyor belge.
Bu Her Şeyi Değiştirir: Kapitalizme Karşı İklim kitabının yazarı gazeteci Naomi Klein, şöyle söylüyor: “Biz insanlar, kendimizi her türden sosyal düzene örgütleyebiliyoruz. Bunların içinde, çok daha uzun zaman tercihlerinin ve doğal yaşam destek sistemlerine çok daha fazla saygının olduğu toplumlar da var”
“Aslında” diye yazıyor, “insanlar, tarihimizin büyük bir kısmında bu şekilde yaşadılar ve pek çok yerli kültür, Dünya’yı merkezine alan evrenbilimleri bugüne canlı tuttu. Kapitalizm, türümüzün ortaklaşa hikayesinde küçük bir noktadır.”
Hiç kimse, teknolojisiz toplumlara geri dönmemizi önermiyor. Bunun yerine, uzun ömürlü olduğu kanıtlanan farklı yaşam şekillerinden bir şeyler öğrenilmesi gerektiği söyleniyor. Buradan hareketle, gelişmiş teknolojilerimizin de yardımıyla, ileriye yönelik yeni ve daha iyi yöntemler bulabiliriz.
Klein, ekonomilerimizi dönüştürmeye dair bu ihtiyacı, onları daha iyi biçimde şekillendirme fırsatı olarak görmemiz gerektiğine inanıyor. Bu durum, hem daha adilane, hem de daha sürdürülebilir bir dünya oluşturma şansı sunuyor.
Arkaplan belgesi, geçiş yapmış ekonomilerin nasıl görüneceğini kapsamıyor, fakat bunların, “siyasetçilerin dönüşümle ilgili sosyal amaçları ve ekonomik faaliyetin maddi sınırlarını kabul etmesini sağlamaları gerektiğini” öne sürüyor.
Ayrıca ekonomiler her şeyden önce, dogmatik biçimde kâr peşinde koşma mazereti olmak yerine, “iyi bir yaşamı mümkün kılma” aracı olmalılar.
Jarvensivu ve meslektaşları, toplumlarımızı zamanında dönüştürerek 2 derece Celsius’luk kritik ısınma eşiğinin ötesine fırlamamızı engellemenin, acil durum ölçeğinde bir tepki gerektirdiğini söylüyor.
Bu durum, diğer bilim insanlarının uyarılarını yansıtıyor: “Artan doğrusal değişimler … Dünya’nın sistemini dengede tutmak için yeterli değil. Eşiği geçme tehlikesini azaltmak için, muhtemelen yaygın, hızlı ve kökten dönüşümler gerekecek.”
Böyle bir tepki, önde gelen Harvard atmosfer bilimcisi James Anderson’ın tartıştığı üzere, sanayinin 2. Dünya Savaşı’ndaki gibi hızlandırılmış bir şekilde dönüşüm geçirmesine benzeyebilir.
Bu arada dünya çapındaki uzmanlar, Donut Ekonomisi, Büyüme Sonrası Ekonomi, Büyümesiz Refah ve Sabit Durum Ekonomisi gibi, ekonomik düzenlerimizi kurmanın alternatif yollarını araştırıyorlar. Ayrıca Jarvensivu ve meslektaşları, dünya çapında geleceği düşünen bütün liderlerden, evrensel iş garantisi gibi muhtemel geçiş taktiklerini denemeye başlamasını istediler.
Bu öneriler epey göz korkutucu, fakat biz insanların Dünya üzerinde şimdiye kadar geçirdiği süre boyunca kanıtladığı bir şey varsa, o da birlikte çalıştığımız zaman inanılmaz şeyler başarabiliyor olmamızdır.
ScienceAlert